Röportaj: Murat Aksoy
Türkiye’nin demokratikleşme, sivilleşme ve normalleşme yönünde ilerleyip ilerlemediğini daha çok asker-sivil ilişkilerine, yargının konumuna bakarak söylüyoruz. Ki son yıllarda bu konularda büyük değişimler var. Ancak öyle bir alan var ki, o alanda olan değişimler demokratikleşme, sivilleşme yolunda çok daha anlamlı ve kalıcı izler bırakmaya aday. Bu alan eğitim. Bu alanda son yıllarda önemli değişiklikler yaşanıyor. Sembolik gibi görünen bazı kararlar aslında niteliksel olarak gelecek kuşakların daha özgür yetişmesine imkan sağlayacak. Mesala Milli Güvenlik dersinin kaldırılması. Sadece sembolik açıdan değil, eğitim zihniyetinin sivilleşmesi açısından da çok tarihi bir adım. Eğitimde neler oluyor, neler olmalı? Eğitiminde manzara nedir, neler yapılmalı? Bu soruları kendisini her dinlediğimde içinde olduğu muhafazakâr geleneğe bakıp her seferinde düşüncelerini çok “anarşist” bulduğum Özgür Eğitim Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi’ye sordum.
Son yıllarda eğitim alanında ciddi arayışlar var. Şuradan başlayalım. Eğitimde neler oluyor?
En başta şu tespiti yapmamız gerekir. Bilindiğinin aksine eğitimi pedagoji değil, politika yönlendirir. Türk eğitim sisteminin üzerinde kurulduğu politikayı 1938 ile 1946 yılları arasında tek parti döneminin en uzun Eğitim Bakanlığı yapan ve bu süreçte Türk Milli Eğitim ideolojisini ete kemiğe büründüren Hasan Ali Yücel sayısız söylev ve demeçleriyle eğitimin temel politikalarını ifade etmiştir. Yücel bakanlık görevine başlarken verdiği demeçte “İrfanımıza, kuvvetli hamlelerle yeni bir hayat veren Atatürk’ün ve Büyük Türk Milleti’nin şuur ve iradesini temsil eden Milli Şef’in direktiflerine uyarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin kültür meselelerinde tespit ettiği prensiplere, hükümet programımızda yazılı esaslara dayanarak” görev yapacağını duyurmuştur.
Ne demek bu?
Yani Türk Milli Eğitim ideolojisi Kemalist siyasal bir öğreti temelinde yapılandırılmıştır. Milli Eğitim Temel Kanunu bu amacını 2. maddede “Türk Milli Eğitimi’nin genel amacı, Türk Milleti’nin bütün fertlerini, Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı…” yurttaşlar yetiştirmek olarak açık bir şekilde tanımlar. Yine 2547 sayılı YÖK Kanunu’nda yüksek öğretimin plan ve programlamasını “ana ilkeler” doğrultusunda düzenlerken bi-rinci ilke olarak “Öğrencilere, Atatürk inkılâpları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır” şeklinde düzenlenmiştir. Siyasal öğretileme özellikle 12 Eylül darbesi sonrası oldukça belirgin hale getirildi. Kemalizm öğretisi yalnızca İnkılâp Tarihi ve Milli Güvenlik dersleriyle sınırlı kalmayıp tüm derslerin içine yayıldı.
TEMEL SORUN İDEOLOJİK EĞİTİM
Yani eğitim sisteminin temel sorunu bu ideolojik bakış mı?
Bu sistem beşikten mezara kadar Kemalizm’e iman edip, bağlanmaları, resmi ideolojinin dışındaki tüm ideoloji, inanç ve düşünceleri zararlı ve yıkıcı akımlar olarak görmeleri tüm yurttaşların bu inanç içinde olmaları eğitim yoluyla sağlanmaya çalışılmaktadır. İnsan hakları, özgürlükler temelinde kültürel değerlerinin bütünleştiği, kaynaştığı bir eğitim müfredatı ye-rine, devlete, ideolojisine mutlak bağlılığı esas alan müfredat Cumhuriyet’in kuruluşundan beri sürdürülmektedir. Mevcut müfredat hakkında eski Milli Eğitim Bakanlarından Erkan Mumcu’nun dediği gibi “bu eğitim sistemi ancak ideolojik mutandlar yetiştirir” tespiti oldukça yerindedir. Her gün okulların önünde askeri bir nizamla ve komutlarla dizilen öğrencilere okutulan “andın” içeriğine bakıldığında eğitim sisteminin temel amacı net olarak gözükür.
EĞİTİM SİVİLLEŞİYOR
Son dönemde yapılan değişikler eğitimi ideolojiden arındırma girişimleri midir?
Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer MEB Teşkilat Kanunu’nda değişikliğe giderek bakanlığın görevleri arasından ideoloji aşılamayı çıkarttı. Bakanlığın bundan böyle ideoloji aşılamak gibi bir görevi olmayacaksa bunun gereği olarak da Milli Eğitim’le ilgili tüm kanun, yönetmelik, ders kitapları ve içeriklerinde gerekli düzenleme ve değişikliklerin yapılması beklenen bir durumdur. Türkiye’nin girmiş olduğu sivilleşme, demokratikleşme, askeri vesayetten arınma, bir hukuk devleti olma süreci siyasal öğretileme üzerine kurgulanan eğitim sistemini de gündeme almaya zorunlu kılmaktadır.
Yani eğitim, demokratikleşme sivilleşmenin parçasıdır…
Bugün sivil anayasayı tartışıyoruz. Sivil ve özgürlükçü bir anayasayı besleyecek olan sivil ve özgürlükçü bir eğitim sisteminin yetiştirdiği nesiller olacaktır. Metin üzerinde en ideal hukuku yazın ancak anlam bulabilmesi onu uygulayacak insanla mümkün olacaktır. İnsan faktörü önemlidir. Sivilleşme ve demokratikleşmenin neliği konusunda bilgi, kültür geliştirememiş, insan haklarının, özgürlüklerin değerini bilmeyen ve algılamayan kimselerin elinde en özgürlükçü metinler bile en baskıcı ve totaliter uygulamalara evirilebilir. Bu açıdan eğitim sisteminin sivilleşmesi değerleridir.
Mesleki eğitime vizyon katmak gerek
Eğitimde son yıllarda mesleki eğitime ağırlık verildi. Bu olumlu bir gelişme midir?
Meslek liselerimizde yeni vizyonumuz dünya vatandaşı yetiştirmek olmalıdır. Başbakan Sayın Erdoğan geçenlerde yaptığı bir konuşmada meslek liselerinin liseler içindeki oranının yüzde yetmişe çıkartılacağını ifade etti. Bu olumlu bir yaklaşımdır. Ancak sayıyla birlikte meslek liselerine yeni bir vizyon lazım. Kanaatimizce yeni vizyonun üçayağı olmalıdır.
Nedir onlar?
Birincisi; meslek liselerinde bölümler yeniden ele alınmalıdır. Piyasada karşılığı kalmamış ya da iş alanı daralmış bölümler revize edilmelidir. Yeni iş alanlarına yönelik ve iş imkânı geniş bölümlere daha çok öğrenci kontenjanı açılmalıdır. Meslek liselerinin idari yapısında değişiklik yapılmalıdır. Bir işletme gibi düşünülmeli ve yönetilmelidir.
İkincisi…
Meslek liselerimizde iyi verilmiş alan bilgisinin yanında iletişim teknolojisini iyi kullanma eğitimi verilmelidir. İletişim teknolojisini kullanma bilgisi öğrencilerimize alanlarıyla ilgili yenilikleri takip edebilme bilgi ve görgüsünü sürekli geliştirme imkânı verecektir. Sadece ülke içinde değil kendi sektörüyle ilgili dünyada ki gelişmeleri takip edebilme imkânı kazanacaktır. Üçüncüsü; meslek liselerimizde mutlaka iyi düzeyde İngilizce eğitimi verilmelidir. İngilizce eğitimi alan meslek liseli çocuklarımız “dünya vatandaşı” sıfatını kazanacaktır. Yalnızca ülkesinde değil ülke dışında da iş bulabileceklerdir. Bu da gençlerimizin istihdam sorununa büyük katkı sağlayacaktır. Vasıflı, nitelikli, iletişim sorunu olmayan iyi yetişmiş bir meslek sahibine dünyanın her yerinde ihtiyaç duyulduğu unutulmamalıdır.
Ders kitapları yeniden yazılmalıdır
Bundan sonra olması gereken değişikler neler?
Eğitimin sivilleşmesi adına yapılması gereken daha çok şey var. İdeolojik dayatmalar tüm ders kitaplarından arındırılmalıdır. Ülkemizin çok kültürlü, etnik kimlikli yapısına yer verilmelidir. Türk Mehmet’in, Kürt Mehmet’in, Laz Mehmet’in, Çerkez Mehmet’in, Arap Mehmet’in ve Agop’un Çanakkale’de yan yana yattığı gerçeği siyasetçilerimizin dillerinde olduğu gibi ders kitaplarında da yer almalıdır.
Anadillerde eğitim sosyal barış ve eşit yurttaşlık hakları açısından tanınmalıdır.
Andımız kaldırılmalıdır. Kılık kıyafet yönetmeliğinde yapılacak küçük bir değişiklikle başörtüsü sorunu hem öğretmenler hem de öğrenciler için çözülmelidir. Zorunlu din dersi uygulaması seçmeli hale getirilmelidir. Bununla birlikte cemaatlerin dini eğitim veren özel okullar açmasına imkân verecek anayasal düzenleme yapılmalıdır. İbadet özgürlüğünü engelleyici uygulamalara son verilip okullarda öğretmenlerin ve öğrencilerin bu haklarını kullanabilmeleri için mescitler açılmalıdır.
Öğrencilere tek tip kıyafet uygulamasından vazgeçilip serbest kıyafete geçilmelidir.
Sınıf geçme yerine ders geçme uygulamasının daha yararlı olacağı düşüncesindeyiz.
Okul yönetimine öğretmenler, veliler ve öğrencilerin katılacağı okul meclisleri hayata geçirilmelidir. Müfredatını kendisi yapan, ders kitaplarını kendisi hazırlayan özel okulların açılmasına imkan sağlanmalıdır. Eğitim devlet tekelinde zorunlu olmaktan çıkartılmalıdır. Evde eğitim gibi alternatifler de düşünülmelidir.
Katsayı engelinin kaldırılması 28 Şubat’la hesaplaşmanın ilk adımıdır
Başka neler yapılmalı eğitimin sivilleşmesi için?
Eğitimin siyasal öğretilemeden arındırılabilmesi için daha yapılması elzem reformlar var. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp tarihi dersleri liselerden üniversitelere kadar okutulmaktadır. Bu ders yalnızca bir tarih anlatımı olmayıp Kemalist düşüncenin, devlet, yurttaş bunlar arasındaki ilişkinin niteliği, Türk kadını (Cumhuriyet Kadını), Türk erkeği ve bunların batıcı yaşam modeli üzerine kurgulanmış bir toplum mühendisliği içeriğindedir. Osmanlı toplum yapısındaki tüm toplumsal değerleri geri ve ilkel olarak tanımlayan, “aydınlanmanın” ilerleme düşüncesini prensip olarak benimseyen bu ders kitabındaki tarih anlatımı da oldukça yanlıdır. Bir gecede alınan kararla ilan edilen Cumhuriyet sanki irticaya/İslami kesime ve Kürtlere karşı verilen ulusal bir savaş sonucu zorluklarla kurulduğu gerçek dışı imalarıyla doludur. Şapka Kanunu gibi bir dayatma, harf değişimi gibi saçmalık ilericilik olarak okutuluyor. Devleti, ideolojiyi, etnik kimliği öne olan, farklılıklara kapalı, ülkenin çok kültürlü yapısını yok sayan, inkârcı bir eğitim anlayışla; barış, adalet, eşitlik ve dayanışma içinde bir toplum olmamızın önündeki en büyük engellerden biridir. Görevi artık ideoloji aşılamak olmayan bakanlığın bu dersi okutuyor olması görev tanımıyla çelişmekte olduğunu düşünüyoruz.
Ortaöğretimdeki katsayı mağduriyeti sona erdi. Bunun anlamı nedir?
Katsayının engelinin kaldırılmasının anlamı 28 Şubat despotizmiyle hesaplaşılmasının bir göstergesi olarak okumak gerekir. Katsayı, İHL’lere yönelik bir operasyondu. Bütün meslek liselerimizi olumsuz yönde etkiledi..
Milli Güvenlik dersi askeri vesayetin eğitimdeki eliydi
Milli Güvenlik dersinin kaldırılması bu yönde bir girişim mi?
Muvazzaf subayların, resmi elbiseyle okullarda ders vermek suretiyle çocuklara militarist fikirler aşıladıklarını ve 28 Şubat sürecinde öğretmenleri fişledikleri ifademiz hakkında TCK 301. Madde’den hem “Cumhuriyeti” hem de “Devletin askeri teşkilatını” alenen aşağılamaktan iki kez cezalandırma talebiyle hakkımızda dava açılmıştı.
Derse gelen hocalar neden fişliyor öğrencileri?
İddialarımız Balyoz darbe planlarında ve Ergenokon soruşturmalarında fazlasıyla ortaya çıkmıştı. Ergenekon soruşturma kapsamında tutuklanan emekli Binbaşı Fikret Emek’in evinde ele geçen belgeler arasında öğretmenlerin, okul müdürlerinin, müfettişlerin ve milli eğitim müdürlerinin fişlendiği bir dosya ortaya çıkmıştı. Ülkenin siyasetine, ekonomisine, hukukuna, basınına el atıp vesayet altına alan TSK’nın eğitim gibi önemli bir kuruma el atmaması ve vesayet altına almaması elbette düşünülemezdi. MGD askeri vesayetin eğitim üzerindeki somutlaşan yüzüdür. Dersin içeriğinde verilen iç-dış tehdit konularıyla bir paranoya yaratılmak isteniyordu. Düşman tehdidi ve korkusuyla yetişen gençlerin askerin ülkenin tüm meselelerine müdahil olmak istemesini anlaması ve içselleştirmesi ve kabullenmesi sonucu bekleniyordu. Tüm komşu ülkelerin düşman, İsrail’in ise dost ve müttefik olarak betimlenmesi üzerinden gençlere verilmek istenen mesaj, 28 Şubat’ı örgütleyen generallerin bölge siyasetine ilişkin pozisyon alışları ve bunu gençlere empoze etmeleri kabul edilebilecek bir tutum değildi. MGD’nin kaldırılmış olması eğitimin sivilleşmesi açısından önemli bir adımdır.
Siz bu dersin kaldırılması dışında andımızın kaldırılmasını da istemiştiniz…
Milli Güvenlik dersiyle ilgili görüşlerimizi ilk defa 2006 yılında İlkav’ın düzenlediği “Resmi İdeoloji Kıskacında Eğitim Sistemi ve Din Eğitimi” konulu panelde dile getirmiştik. Gerek Milli Güvenlik dersinin içeriğine ilişkin gerekse dersi subayların vermesine ilişkin eleştirilerimizi yapmış ve bu dersin kaldırılmasını dile getirmiştik. Bu talebimizi ve andımızın kaldırılması talebimizi Mehmet Ali Birand sunduğu haber programında üç gün “şok haber” olarak işlemiz ve kimi TV’lerde “susturun bu adamı” yaklaşımıyla programlarında yer vermişlerdi. Zor zamanda konuşmuştuk.
ANDIMIZ KARA GÖMLEKLİLER MARŞIYLA ÖRTÜŞÜYOR
And neden kalkmalı?
Süreç içinde bazı değişikliklere uğrayan bu marş 1933’de eski Milli Eğitim Bakanı Reşid Galip tarafından yazılıp okullarda okutulmaya başlamıştır. Büyük ihtimalle “andımız” Nazi Almanya’sına ya da Mussolini İtalya’sına öykünerek ortaya çıkmıştır. Mussolini İtalya’sında okullarda okutulan “kara gömlekliler marşı” içerik olarak “andımızla” örtüşür. Lideri yücelten, devlete bağlılığı kutsayan, ırkını tüm ırklardan üstün görüp onu gurur kaynağı yapan bir içeriğe sahiptir her iki marş da. İnsanın tesadüfî özelliklerinden biri olan “ırkı” kutsayan bir gençlik hedeflenir. Bahsedilen ülkeler yaşadıkları demokratik gelişme sonucunda evrensel değerlerle örtüşmeyen toplumu her açıdan tek tipleştirmeye ve insana seçme hakkı tanımayan sanal ve uydurulmuş kutsal serenomilerden vazgeçtiler. Ancak ülkemiz siyaseti ve sosyal hayatı halen ağır bir Kemalist ideoloji baskısı altındadır. Bireyin kendi başına bir değer olarak algılanmadığı, tanınmadığı ve saygı duyulmadığı ülkemizde, totaliter ideoloji baskı ve dayatmalarını kendi sanal kutsalları üzerinden sürdürmeye devam ediyor. Eğitim sistemimiz; bireyi, farklı etnik kimlikleri, farklı inançları ve yaşam formlarını inkâr etmek ve yok saymak üzerine kurgulanmıştır. Devlet erkânı her ne kadar “asimilasyon” yapıldığını reddetse de, eğitim sistemi tüm özüyle asimilasyoncudur. Asimilasyon sadece etnik kimlikler üzerinden değil, inanç ve seçme hürriyeti üzerinden de yapılmaktadır. Bir asimilasyon metni olan Andımız kaldırılmalıdır.
Yeni Şafak, 30.01.2012