Terör bu kez Ankara’nın kalbinde patlattı bombasını.
Kızılay Kumrular Sokak’ta, Başbakanlık’a ve İçişleri Bakanlığı’na birkaç adım uzakta patlayan bomba 3 ölü 15 yaralı bıraktı geride.
Ne dersiniz; bu olayı ne şekilde isimlendirmeliyiz sizce? Kürt isyanı mı; terör mü; yoksa “terörü yöntem olarak kullanan bir isyan hareketi” mi?
x x x
Teröristlerin, Kumrular Sokağı’ndaki araca yerleştirdiği bombanın düzeneğini hazırladıkları saatlerde, eminim yüzlerce aydın da, “barış” için imza kampanyaları örgütlemek, her iki tarafa da ateşkes çağrıları yapmak, barış mitingleri tertiplemek için cansiperane çalışmaktaydılar. Diğer yüzlercesi de bize IRA deneyimini aktarmakla meşgullerdi.
Barış kelimesinin istismarını çok yaşadık ama doğrusu bu kavramın bugünkü kadar yozlaştırıldığına, bugünkü kadar içinin boşaltıldığına ve yanlış politikalara alet edildiğine tanık olmamıştık. Öyle bir durum ki, “barış” sözcüğü sadece katlanılamaz bir riyakârlık çağrışımı yapıyor artık… Herkes kendi politik hesabını “barış” pankartına sarıp sarmalayıp miting meydanına çıkıyor.
Oysa barışı gerçekten isteyenlerin görmesi gereken şey, PKK engeli aşılmadan barışın mümkün olmadığı… PKK’nın tek derdi Güneydoğu’da kendi derebeyliğini kurmak… Kürt halkının böyle bir şeyi isteyip istemediğinin zerrece önemi yok onun için. Kürtler’e rağmen özerk -ya da bağımsız- Kürt bölgesi kurma peşinde. Devletle de buna icazet çıkartmak için görüşüyor.
Dağdaki çatışmaların sesleri belki şehirlerde fazla yankılanmıyor diye kulağımızın dibinde patlatıyor bombayı. Ve açıkça ilan ediyor: Ya istediğimi verirsiniz ya da size çözdürtmem! Çözdürtmemek için elimden gelen her şeyi yaparım. Tükenene dek yakarım, yıkarım, Antalya’yı da, Marmaris’i de, başkentinizi de kana bularım!
Peki bizim barışçılarımız ne yapıyor?
Sözde demokrasi adına, Kürt halkını hiçe sayarak, yarısı Suriyeli üç-beş bin teröristin istediğini gerçekleştirmesi için “iki taraflı ateşkes” çağrıları yapıyor.
Bu arada da bize durmadan IRA’yı anlatıyor.
Evet, IRA deneyinden yararlanalım. Ama o deneyi de doğru anlayalım.
IRA’nın 36 yıllık terör çizgisini terk etmesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmelerde birçok yorumcu ısrarla Blair hükümetinin affedici politikalarına vurgu yapıyor, IRA’nın terörden vazgeçmesini bu politikaya bağlıyor. “Devlet teröristi muhatap almaz” tezine karşı “Bakın İngiliz hükümeti muhatap aldı, sekiz yıl boyunca uzlaşmak için görüşme yaptı ve sonunda başardı” mesajını veriyor.
O müzakerelerin hangi ilkeler çerçevesinde yapıldığı ayrı bir tartışma konusu ama IRA hikâyeleri anlatılırken bu örgütü bitiren çok önemli etkenlerden biri nedense hep atlanıyor:
Bana kalırsa IRA’yı asıl bitiren şey ulusal ve uluslararası iklimin değişmesi oldu.
Çünkü IRA’yı 36 yıl boyunca diri tutan en önemli şey, bütün dünyada esen sempati rüzgârıydı. Başta İngiltere olmak üzere, Avrupa’nın ve ABD’nin bütün ilerici, demokrat ve liberal çevrelerinde sahip olduğu güçlü psikolojik destekti IRA’yı bunca yıl yaşatan. On yıllardır bütün Batı kamuoyunda filmlerle, müziklerle, efsanelerle beslenen IRA sempatizanlığı, neredeyse ilerici olmanın olmazsa olmaz koşulu haline gelmişti. Aslına bakarsanız dünya, teröre karşı çifte standart konusunda en vahim örneklerinden birini IRA konusunda verdi. En vahşi bombalama eylemlerini yaptığı sırada bile, sempati hiç eksilmedi.
Ama sonra bir şeyler değişti. En önemli değişikliklerden biri El Kaide’nin 11 Eylül saldırısıydı. 11 Eylül terör saldırılarından itibaren İngilizler, IRA’ya karşı daha sert tavır almaya başladılar. O tarihlerde Daily Telegraph gazetesinde yayımlanan Gallup anketine göre, İngilizler’in yüzde 88’i Bin Laden ve ağını bir terörist organizasyon olarak düşünürken, yüzde 89’u IRA’yı aynı şekilde kabul ediyordu. Ankete katılanların yüzde 80’i, IRA ve El Kaide’yi benzer özelliklere sahip düşmanlar olarak görüyordu.
İşte IRA’yı kendine çekidüzen vermeye zorlayan da İngiliz kamuoyundaki bu iklim değişikliği oldu.
Galiba bizim PKK terörüyle mücadelede en zayıf tarafımız da bu…
Bizim “demokrat” ya da “solcu” aydınımız terörü hiçbir zaman tam olarak karşısına almamış, bu suça cepheden karşı çıkmamış olmanın günahını taşıyor. Aydınlarımızın bir türlü tükenmeyen PKK sempatisi, on yıllardır Türkiye’nin PKK sorununu çözmesi açısından en önemli zaaflarından birini oluşturuyor. PKK terörüyle mücadelede askeri başarı ve Kürt meselesinde doğru politikalar izlemek meselenin iki önemli yanı ise bir diğer önemli boyut da terörün her türlü siyasi ve ideolojik destekten yoksun kılınıp tecrit edilmesi, lanetlenmesi.
Bence aydınlarımız, soyut barış çağrıları yapmak yerine, her bomba patladığında bu gerçeği hatırlamalı ve kaybedilen canların sorumluluğunu hissetmeli…
Bugün, 21.09.2011