– Dolardaki Yükselişe Anlam Vermek – 1
– Dolardaki Yükselişe Anlam Vermek – 2
– Dolar Yükselmesin mi?
– Döviz Kurlarını Anlamak[/box] Yazarlar, çizerler, anlayanlar, anlamayanlar, anlamadığını çaktırmadan ahkâm kesmeye çalışanlar. Bir ülkede bu kadar çok insanın yanılması çok talihsiz bir durum. Nereden başlasak, nasıl yetişsek? Acaba şu necip Türk matbuatında ekonomi ile ilgili yazılan saçmalıkları düzeltmeye nefesimiz, mürekkebimiz yeter mi bilemiyorum.
Bir yanda 90’lara saplanıp kalmış bir muhalefet zihniyeti. Muhalif olmayı neredeyse sağduyusunu kaybetmekle eşdeğer kılan, en basit ekonomik gerçekleri bile işine gelmiyor diye çöpe atan bir kısır döngü ve pür protesto muhalefeti. Gerçekten ve işe yarar muhalif olmanın sağduyulu ve yapıcı kalmakla mümkün olacağını nasıl anlatabiliriz, cevaplaması zor bir soru. Diğer yanda, memleketin aslında aleyhine bile olmayan bir durumu (memleketin gerçekten aleyhine olan) bütün diğer vakalarla aynı çuvalın içine doldurup, ekonomik, sosyal, siyasal her olumsuz gelişmeyi karanlık lobilere, komplolara, üst akıllara, operasyonlara müracaatla açıklayan bir muktedirler takımı.
Hatalı olarak, dolar (döviz) kurlarındaki yükselişi münhasıran ‘kötü/zararlı’ ve dolayısıyla ‘benim aleyhime’ diye değerlendirmek, buradan ‘öyleyse bu bir operasyonun sonucu olmalı’ diye düşünmek ve bununla yetinmeyip döviz/yabancı para piyasalarını sömürüyle, ekonomik baskı ile özdeşleştirmek sizce de aşırı bir hayal gücüne işaret etmez mi? Bu hatalı muhakeme zinciri aynı zamanda, aşırı ‘ileri gittiği değerlendirilen’ bir kur hareketi durumunda, şimdiye kadar -yaklaşık 15 yıldır- takip ettiği doğru bir ekonomi politikasını, yani serbest kur rejimini paniğe kapılarak terk etmeye teşne bir hükümet riski doğurmaz mı? Bir tane, sadece bir tane hata, ‘kur yükselişleri ekonomimize zarar verir’ şeklindeki bir hata zincirleme bir etki ile bizi nerelere kadar götürebilir, görmek çok zor olmasa gerek.
2001’in ilk aylarından bu yana dolar hep yükseldi. Şu işe bakın ki ekonomik refahımız da. 15 yılı aşan, uzun vadeyi bulan ekonomik büyüme sürecimiz bu konuda bize bol miktarda öğretmiş olmalıydı. Geçen 15 yıl yaşanmamış gibi. Eğer iktisadî tecrübe öğretici olsaydı, eğer tecrübenin gücü tek başına hurafenin hakkından gelebilseydi, ortalıkta bu kadar merkantilist, müdahaleci, devletçi, finansal özgürlük düşmanı fikir ve kanaat böylesine üst perdeden konuşamazdı.
Bizim bu tecrübemizin John Chown’a ait bir anlatımı okunmaya değerdir (I);
“Türkiye [1990’lar boyunca] uzunca bir süre yıllık % 50’nin üzerindeki müzmin enflasyon oranlarından muzdaripti. Kasım 1999’da, güvenilir bir ‘sürünen parite’ döviz kuru politikasıyla birleşik olarak, bir IMF stabilizasyon paketi ile para biriminin dolara karşı düşüşü kontrol altına alındı. Satın alım gücü paritesi, IMF’nin açık hedef olarak düşündüğü şekilde, bu dönem süresince ABD dolarına karşı sabitlendi. Bu dönem [Kasım 1999 sonrası], ne yazık ki, Euro bölgesi para birimlerinin dolara karşı sert değer düşüşleri kaydettiği bir süreçti ve [bu nedenle] Türkiye’nin rekabet gücü başlıca ticaret partneri [Avrupa ülkelerine] karşı % 30’dan daha fazla geriledi. Kaçınılmaz kriz 2001’in ilk aylarında, merkez bankası klâsik bir tuzağa düşüp 10 milyar ABD dolarını kur seviyesini destekleme operasyonlarında heba ettikten sonra geldi. Döviz kuru Şubat ayında serbest bırakıldı. Ekseriyetle olduğu gibi, acı tecrübeler işlerin iyiye gidişinden önce gelmişti ve bu örnekte de yeni bir hükümet kamu harcamalarını kontrol altına almada, merkez bankasına bağımsızlık vermede ve ekonomiyi liberalleştirmede başarılı oldu. Bu başarı onların günümüze kadar süren, geriye dönüp bakmadıkları bir refah dönemini başlattı.”
Şubat 2001’den bu yana doğal olarak dolar (döviz kurları) bazı zamanlar nispeten hızla yükseldi. En hızlı ve en büyük adımlarla yükseldiği süreç ise içinden geçtiğimiz dönem olmakta. Eğer bu hareketliliğin ekonomik ve politik nedenlerini yerel, bölgesel, küresel bağlamı içinde açıklayabiliyorsak endişe etmemizi gerektiren bir durum yok. Nitekim açıklayabiliyoruz da (II). Mevcut konjonktürün ülke ekonomisi aleyhine olduğunu düşünmek ile piyasaların nasıl çalıştığından haberdar olmamak arasında kuvvetli bir bağ var anlaşılan.
Bu nedenle, Ford Otosan’ın Genel Müdürü Haydar Yenigün’ün mevcut konjonktür üzerine söyledikleri önem kazanıyor (III);
“Ülkenin içinde bulunduğu genel resim ne olursa olsun ülkenin kuvveti, mekanizmaların çalışıp çalışmadığını test ettiğiniz zaman ortaya çıkıyor. Euro ve dolar artıyor olabilir. Ancak bu hiçbir zaman çarklarda durma veya kırılmaya neden olmayacak. Doğru olanı şu anda yaşadığımız bence. Ülkede her ne yaşanırsa yaşansın, doğru kurulmuş mekanizmanın çarkları yürüyor… Ekonomik yavaşlamanın ve krizin tarifini iyi yapmak lazım. Yaşananlar gerçekten kriz mi, yoksa doğal sinüs eğrisinin yansımaları mı? Kurdaki yükseliş doğal salınımken, biz ona kriz diyebiliyoruz. Bu yaşadığımız kriz değil, bence geçici bir süreçteyiz.”
Bu ifadelere kulak vermemiz lazım çünkü sattığı ürünün fiyatı kur değişimlerine karşı aşırı hassas olan bir sektörden geliyor. Reel sektörde çarkların nasıl çalıştığını en yakından bilen bir ismin sözleri bunlar. Ekonomik karar birimlerinin belirli bir zaman süresince yeni göstergelere göre kendilerini ayarlayacakları, yeni koşullara uyum sağlayacakları bir süreçten geçmekteyiz ve geçeceğiz. Bu kolay, sancısız ya da basit bir iş değil. Ancak bu intibak süreci ekonominin bizzat kendisidir. Daha doğru kararlara varmak için bize gerçeği söyleyen bir göstergeler bütününe, yani fiyat sistemine ihtiyacımız var. Geçen yıllar boyunca doların yükselmesini engelleseydik daha iyi durumda olmayacaktık. En son kur çıpası politikası ile kurları güya kontrol ediyormuş gibi yapıp, yapay bir döviz kıtlığını kendi ellerimizle ürettiğimizde de zaten daha iyi ekonomik sonuçlara değil bir krize sahip olmuştuk.
Genel olarak bağışıklık sistemimiz 1990’lara nispetle çok daha güçlü. Serbest kur rejimine esas itibariyle sadık kaldığımız için şimdiye kadar bir zarar görmedik. Bilakis 2000’li yıllardaki refahımızı mümkün kılan doğru politikalardan birisidir bu. Elbette serbest kur rejimi de mükemmel değil. Fakat daha iyisi de yok. Merkez Bankası Varyemez Amca gibi döviz rezervleri üzerinde oturuyor ve fakat halkın elini cebine atması, dövizini satması bekleniyor diyerek müdahale çağrısı yapanlar bize kur hedeflemesinin -bir fiyat kontrolünün- daha doğru bir politika olduğunu ispatlamakla mükelleftir. Vurgulamaya değer ki, kurun yükselmesine izin vermek kurun yükselmesini müdahaleci politikalar ile engellemekten çok daha iyidir. İnsanların, firmaların ve diğer karar birimlerinin gönüllü olarak dövizden çıkıp TL’ye yönelmesi ise zaten piyasa sürecinin doğal bir parçasıdır, dolayısıyla yadırganamazdır.
Endişeye gerek yok. Otomatik dengeleştirici mekanizmalarımız çalışıyor. Yaşadığımız bir sancı, buna kriz dersek yanlış adlandırmış oluruz. 2017’nin 2016’dan ekonomik bakımdan çok daha iyi bir yıl olmasını engelleyecek bir neden henüz görünmüyor.
(I) John Chown, “Lessons from Monetary History”, The Euro – the Begining, the Middle … and the End? içinde, Ed. Philip Booth, Nisan 2013, The Institute of Economic Affairs, Londra, s. 95–96. http://www.iea.org.uk/publications/research/the-euro-%E2%80%93-the-beginning-the-middle-and-the-end
(II) Ünsal Çetin, “Dolardaki Yükselişe Anlam Vermek”, www.hurfikirler.com, 04.12.2016, http://www.hurfikirler.com/dolardaki-yukselise-anlam-vermek-1/
ve http://www.hurfikirler.com/dolardaki-yukselise-anlam-vermek-2/
(III) “Bağışıklık sistemimiz güçlendi” başlıklı haber, Ufuk Sandık, 12.12.2016, Sabah, http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2016/12/12/bagisiklik-sistemimiz-guclendi