Eleştirinin toplum hayatındaki yeri çok önemli. Bunu, S. Mill’in Hürriyet Üstüne (Lİberte Yayınları) adlı klasik eserinden itibaren açıklayan ve vurgulayan birçok metne ve eleştirinin yararını ispatlayan yığınla tarihsel tecrübeye sahibiz.
Eleştiri ifade hürriyetinin ana parçalarından biri, hatta özü. Doğru fikirlerdeki yanlışları, yanlış fikirlerdeki doğruları yakalamamızı sağlar. Fikirleri yanlışlarını düzeltmeye ve kendilerini geliştirmeye teşvik eder. Eleştirilmeyen fikirler donar, dogmalaşır. Eleştirinin daha çok ve rahat yapılabildiği yerlerde bilim, fikir, kültür ve sanat böyle olmayan yerlerde olduğuna nispetle daha fazla ve hızlı gelişir.
Fikirlerin eleştirilebilmesinin gerekli ve hak olduğu üzerinde anlaşmak nispeten kolay olabilir. Ancak,kişilerin eleştirilmesine gelince durum biraz daha karmaşıklaşıyor. Fikirleri eleştirmekle kişileri eleştirmek bazen şu veya bu ölçüde çakışıyor. Fikirler zaten bireyler tarafından açıklanıyor ve fikirleri eleştirmek bir bakıma kişileri eleştirmek anlamına geliyor. Maalesef, eleştirilerde fikirleri bir tarafa bırakıp sadece şahsiyetler üzerinde odaklanıldığı da oluyor.
Özgürlükçü bir ülkede kişilerin eleştirilebilmesi de bir hak. Bazen kişilerin davranışları ve tercihleri de bir fikri yansıtır ve fikirleri eleştirmenin davranış ve tercihleri eleştirebilmeyi de kapsaması gerekir. Kişilerin eleştirilmesinde tüm bireyler bir temel alana bir de temel onun etrafına yayılan ve genişliği kişinin kamusal tanınırlığına ve kamu otoritesini kullanıyor olup olmamasına bağlı olarak değişen bir ilave alan bulunur. Tersinden bakıldığında, herkesin, bu arada kamusal figürlerin de sözlü eleştiriyle de olsa müdahale edilemeyecek bir özel alanının bulunduğu anlaşılır.
Eleştirinin özel alana uzatılması kişilik hakkı ihlâlleri doğurabilir. Bu tür ihlâller görebildiğim kadarıyla iki yolla vuku bulmakta: Girilemeyecek alana girmekle ve küfür/hakaret dili kullanmakla. Özel alana tecavüzle daha çok sanatçılar, küfür/hakaret diliyle ise daha çok siyasetçiler karşılaşmakta.
Türkiye’de ortalama siyasî dil yeterince nezih olmaktan uzak. Bazı durumlarda ise önünde adeta Çin seddi var. Lüzumsuz sert söylemler sık sık ortaya çıkmakta. Siyasî ifade ve nükte kabiliyetinin yeterince gelişmediğini de gösteren bu dil, siyasetçi olmayan kişilerce siyasilere karşı kullanılabildiği gibi siyasetçiler tarafından da birbirlerine karşı kullanılabilmekte.
Küfürlü, hakaretamiz bir dil işe yarar mı? Eleştirileri güçlendirir mi? Tezleri kuvvetlendirir mi? Kitleleri destek sağlayıcı biçimde etkiler mi? Bu soruların hiçbirine evet cevabını veremiyorum. Hayır demenin daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Küfürlü/hakaretamiz/aşağılayıcı sözler onları kullananlara manevî tatmin verebilir. Ama muhatap olunan, hedef alınan kişinin veya grubun fikirlerine ve toplumsal tabanına müspet tesiri olmaz. İşin kötüsü, bir süre sonra alışkanlık hâline gelir. Sebep olduğu öfke ve kolaycılık düşünme, analiz etme, ifade etme kabiliyetlerine zarar verir. Aktörler arasında ve toplum içinde gerilimi artırır. Kutuplaşmayı besler. Medenî diyalog alanını daraltır. Tarafların birbirinden istifade etme, toplumun çoğulluktan yararlanma imkânlarını ya büyük ölçüde ortadan kaldırır.
Birbirimize sosyal ve ekonomik hayatta olduğu kadar siyasî hayatta da muhtacız. Biz başkalarını gereksiz yere incitirsek başkaları da bizi incitebilir. Bu yüzden hem günlük hayattaki diyaloglarımızda hem de siyasî hayatta ince, kibar, zeki bir dil kullanma yeteneğimizi geliştirmeye, kabalıktan ve küfürbazlıktan uzaklaşmaya çalışmalıyız. Sanırım bunda öncülük görevi de siyasetçiler, sanatçılar, kanaat önderleri gibi kamusal tanınırlığa ve etkiye sahip kimselere düşüyor.
Yeni Yüzyıl, 19.04.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/elestirinin-dili-ve-gucu-2046