“Devrimden Sonra” Hayat Var

“Devrimden Sonra” filmine, sıkı bir “sosyalizm” eleştirisi izlemek isteyen her liberalin gitmesi gerekir, etrafımdaki liberallere şiddetle tavsiye ediyorum, izlediğim en iyi sosyalizm eleştirisiydi diyebilirim.

Film parça parça hikayelerden oluşuyor. Devrimcilerin kapitalist Hollywood alerjisi nedeniyle olsa gerek, Hollywood’un başarısının altında yatan “üç parçalı dramatik kurgu”ya aykırı bir film. Böyle olunca kapitalizme meydan okumuş oluyorsunuz ama film sıkıcı ve kopuk oluyor, onu da “siz ne anlarsınız sanattan, sanat anlamadığın halde dinlemek, sıkıldığın halde oflamadan izlemektir ve kutsaldır” diyerek savuşturuyorsunuz. Kaç hikaye vardı saymadım ama sırayla devrimin gündelik hayat üzerinde yarattığı değişimleri, örnekleriyle izliyorsunuz. Ben de aldığım notları paylaşayım.

Öncelikle, belirtmem gerekir ki, daha bileti alınca mevzuun farkına varıyorsunuz. “Devrimden önce”, yani sinemaya girerken para alıyorlar, “devrimden sonra” çıkış bedava… Yalnız, şunu da belirtmeliyim, yanlış anlamaya sebep olmayalım, sinemaya girerken patlamış mısırı parayla satıyorlar, devlet vermiyor ama filmde bir karakter “lays” ve “taç kraker” alıyor marketten, parasını ödeyip çıkıyor. “Devrimden sonra” da lays ve tac kraker paralı, devrim onu kapsamıyor yani.

Yaşlı bir teyze, ekmeğini suya banıp yiyor. (zorunlu bir açıklama: hikayelerle ilgili anlatacaklarımı yukarıdaki üsluba bakıp “hiciv” sanmayın, bu hikayede durum gerçekten bu, teyze gerçekten ekmeğini suya banıp yiyor.) Bu teyze her gün posta kutusunu kontrol ediyor ama faturalar bir türlü gelmiyor. Sonunda gidip idareye sormaya karar veriyor fakat fatura yatırmak için gittiği devlet dairesi bomboş. Bir memur gelip teyzeye faturalarının artık gelmeyeceğini, devrim hükümetinin gaz, elektrik, su gibi faturalı hizmetleri artık bedava verdiğini söylüyor. Bu hikayenin sonunda teyzeyi etli, patlıcanlı türlü yerken görüyoruz. Yani devrimden sonra türlü yiyebileceksiniz.

Yıllarca çalışıp ev alamamış bir amca bir sabah sloganlar eşliğinde uyanıyor. Kahvaltı hazırlayan eşi ile sohbeti sırasında o günün kira günü olduğunu öğreniyoruz, birazdan ev sahibi gelecektir ve kadın tedirgindir. Fakat amca telaş yapmaz, artık kira ödemeyecektir, zira devrimden sonra herkes oturduğu evin sahibidir. Ev sahibi geliyor, klasik bir yobaz hacı tipi. Amca devrim bildirisinden ilgili maddeyi okuyor, ev sahibi kirayı değil babayı alıyor. Yani devrimden sonra birden fazla eviniz varsa artık kira yerine babayı alacaksınız. Devrim olacağını tahmin ediyorsanız vakit kaybetmeden Bebek’ten bir ev kiralamaya bakın.

Amcanın biri, devrimden sonra dişçiye gidiyor. Dişleri otuz yıldır ağrıyormuş. Doktorun halinden ve tavırlarından, devrimden pek memnun olmayan biri olduğunu anlıyorsunuz. Doktor soruyor amcaya otuz yıldır dişlerine neden bakmadığını. Amca cevap veriyor “diş fırçası, diş macunu mu alabildik” diye, sonra postasını koyuyor doktora “rapor ederim seni ha” diye… Doktorunun değişmesini istiyor. Doktor gidiyor, hemşire geliyor, beş dakika sonra yeni doktorun geleceğini söylüyor. Yani devrimden sonra diş fırçası ve diş macunu alabileceksiniz.

Filmin başında, ağalık düzeni eleştirisi var. Ağa, topraklarını böldürmemek için kızını teyzesinin oğluna vermeye karar veriyor. Kızı seven köylü genç de devrimden sonra toprakların yeniden dağıtımı üstlenen komitenin camını çerçevesini aşağı indiriyor, hani toprak herkesindi, hani hepimiz çalışıp hepimiz ürettiğimizin sahibi olacaktık diyor. Durumu izah ediyor. Devrimci ağabeylerimizden biri de ağaya gidip koltuğunun altına bir “devrim gazetesi” sıkıştırıyor ve topraklarının artık çalışanlarının olduğunu söylüyor. İşte filmin sonunda o köylü genç sevdiği kızı alıyor. Yani devrimden sonra gerdeğe girebileceksiniz.

Yazı ironik oldu ama boşa çabaladığımı biliyorum, zira benim espri yeteneğim devrimcileri bu filmin düşürdüğü halden daha komik bir duruma düşüremez. Karikatür gibi, HSBC tabelası indiriliyor, sokak başlarında devrim muhafızları nöbet tutuyor, üniversite hocasını vuran ülkücü asılmıyor besleniyor filan…

Hasıl-ı kelam. Bu film vesilesiyle şunu gayet net anladım: Devrimcilerin mücadelesi hayatla, hayata karşı gelmeye çalışıyorlar ve her seferinde yenilmeye mahkumlar. Çünkü devrimden sonra “hayat” var ve hayat her zaman galip geliyor: Filmden çıktıktan sonra Burger King’e gittim. Bir wooper jr menü, kola buzsuz, patates elma dilim. Var mı siparişini veremeyen?

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et