CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeni şeyler deniyor ve statükonun “yandaş medya”sı Kılıçdaroğlu’nun bu hamlelerinden yeni illüzyonlar yaratmaya çalışıyor.
Toplumun demokratik refleksleri, eskiden olduğu gibi korkutulup, sindirilip ikna edilemeyeceği korkusu, demokratik taleplerin artması ve oynanan oyunların eskisi kadar verimli sorunlar ortaya çıkarmaması, statükoyu yeni şeyler denemeye mecbur bırakıyor. Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanı olarak farklı bir çizgi ortaya koymaya çalışması da belki bu ihtiyacın bir getirisi.
Statükoda bir meşruiyet kaygısı ortaya çıktı. Toplumun demokratik tepkilerinin artık yadsınamayacak derecede görünür olması, statükoyu, eylemlerine “demokrat” bir kılıf uydurarak bu meşruiyet sorununu aşma çabasına itti.
Kemal Kılıçdaroğlu, yaptığı çıkışlarla “ezber bozuyor” fakat sonrasında “politbüro”nun müdahalesiyle olay statüko açısından normal seyir mecraına geri dönüyor ve o minvalde devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun ilk çıkışı “yandaş medya” tarafından büyük bir “illüzyon”la makyajlanıp bütün süreç o illüzyon üzerine bina ediliyor. Kılıçdaroğlu’nun, söyleminden hemen bir gün sonra dönmesine rağmen manşetlerde ilk söylediği demokrat tepki ile ağırlanıyor. [1]
35. madde meselesinde yaşanan tam da budur. 35. madde teklifi ortaya geldiğinde CHP’nin bunu bir koz olarak kullandığı ve samimi olmadığı herkesçe malumdu. 35. maddenin iptali için zaten bir teklif Meclis’e sunulmuştu ve gündem Kılıçdaroğlu’nun yaptığı çıkışların politbüro tarafından tekzip edilmesine alışıktı. Kılıçdaroğlu ilk açıklamasını yaptığında, birçok kişi ofsayta düşmemek için “politbüro”nun müdahalesini bekledi. Değişiklik teklifi ortaya çıktığında da kimse şaşırmadı.
28 Şubat ve yeni 35. madde
CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay, yapılan değişikliği açıkladı: “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti” ibaresi aynı şekilde kalıyor, “Parlamenter demokratik sistemin işlerliği çerçevesinde ve Anayasa’ya bağlı olarak korumak” ibaresi getiriliyor. Okay “salt Cumhuriyet’i korumak ve kollamak” ifadesi yerine “Cumhuriyet’i parlamenter, demokratik sistemin işlerliği çerçevesinde” ifadesini koyarak, “demokratik işleyişi yok etmeye izin vermeyen bir anlayışı İç Hizmet Kanunu’nun içerisine yerleştirmeyi hedefliyoruz.” diyor.
35. maddenin metninde yapılan değişiklik, maddenin ruhundan hiçbir şey almıyor, bir değişiklik de sayılmaz. Belki 12 Eylül’ün dayanağı olmaktan çıkıyor ama 28 Şubat için aynı şeyi söyleyemeyiz. 28 Şubat’ta yapılan müdahalede parlamenter, demokratik sistemin işlerliği konusunda bir sıkıntı ortaya çıkarmadı. Hükümet “istifa etti(rildi)” ve parlamenter sistem içinde yeni 35. maddeye gayet uygun bir müdahale yapıldı. 27 Mayıs’ı “darbe değil devrim” olarak gören anlayış 28 Şubat’ı da haklı bir müdahale gördüğü için, maddenin yeni hali onlar açısından son derece tatmin edici. Zira 35. madde bu haliyle, sadece, Meclis’i ve partileri kapatan, parlamenter sistemi askıya alan 12 Eylül’ün dayanağı olmaktan çıkıyor. Yani maddenin yeni hali “kötü darbe”ye dayanak olmaktan çıkıyor, “iyi darbe”lere dayanak oluşturmaya devam ediyor. Bu değişiklik, maddenin ruhundan bir şey almıyor ama “statükonun mücessem hali” olarak görünen CHP “darbelerin dayanağı madde” ile oynayarak ne kadar demokrat olduğunu göstermiş oluyor.
Yetmez ama evet
“Darbe yapacak olan hukukunu da kendi koyar” argümanı çok haklı, fakat bu argüman darbe kültürünün sembolik miraslarından kurtulmamıza engel değil. Belki darbe yapacak olanın 35. maddeye veya herhangi bir hukuki dayanağa ihtiyacı yok ama darbelerle hesaplaşmış demokratik bir ülkede yaşamak istiyorsak, darbe kültüründe önemli bir yeri olan bu madde üzerinde söz söylemeye ihtiyacımız var.
Önemli adımların atılmasında, bazen sembolik duvarlar sandığımızdan çok daha güçlü bir engel teşkil ediyor; bu sembolik duvarların kaldırılması da problemin aşılmasında tahmin edilenden çok daha etkili olabiliyor.
35. maddenin ruhundan bir şey kaybetmeyecek olması önemli değil, bir kelime dahi eklenecek ya da çıkarılacak olsa bile kuşkusuz bu yapılmalı. Çünkü bu değişiklik, “milli irade”nin “dokunamadığı” tabuları olmadığını göstermesi açısından önemli. 35. madde üzerinde yapılacak olan değişiklik, CHP’nin bir kozu olmaktan çıkarılıp, koşulsuz desteklenmesi, belki sonraları yapılacak değişikliklerin de önünü açacaktır. Ancak CHP, getirdiği bu teklifi Meclis’ten geçiremezse, o maddeye bir daha kimseyi dokundurtmayacaktır.
AKP’nin, CHP’nin samimiyetini sorgulamadan bu değişikliğe destek verip, milli iradenin dokunulmazı olmadığını göstermesi gerekir; CHP’nin bu çıkışını milli irade açısından bir fırsata çevirmeli ve daha özgürlükçü bir teklif ile sürece katkıda bulunmalıdır. Aksi halde bu teklif CHP’nin bundan sonraki siyasetinde değişiklikleri sabote etmek için kullanacağı bir koz olmaktan öteye gitmez.
[1] 30 Temmuz 2010 tarihli Milliyet ve Vatan gazetelerinin sürmanşetleri bu illüzyona en güzel örnek. Kemal Kılıçdaroğlu, bu manşetlerde öne çıkarılan tüm söylemlerinden ya geri döndü ya da politbüro müdahalesiyle söylemler “olması gereken” minval üzerine yürüyor.Zaman, 31.07.2010