Daha önce kaleme aldığım bir yazıda (http://www.gazeteyeniyuzyil.com/beton-dusmanligi-anlamli-ve-mantikli-mi-makale,125.html) insanlığın betona ihtiyacı üzerinde durmuştum. Bugünlerde elimden düşürmediğim Peter Watson’ın Fikirler Tarihi (Yapı Kredi Yayınları) adlı kitabında beton ve erken işlevleri hakkında yeni bilgilerle karşılaştım. Bu bilgiler betonun insanlığa yararı hakkındaki fikirlerime destek sağlamaktaydı. Önce ilgili pasajı aktarayım, daha sonra bazı yorumlarım olacak.
“Mimarlıkta betonun bulunuşu büyük fark yarattı. 3. yüzyıl sonlarına doğru bir olasılıkla Afrika yoluyla icat edilmişti. Su, kireç ve kum benzeri kumlu bir malzeme karışımının katılaşarak dayanıklı bir malzemeye dönüştüğü görülmüştü. Bu ya taş örgüsü ya da başlı başına bir yapı malzemesi olarak kullanılabiliyor ve kalıpla bir dereceye kadar biçimlendirilebiliyordu. Bunun doğrudan iki sonucu oldu. Bu hamam ya da tiyatro gibi önemli kamusal yapıların kent merkezine getirilebileceği anlamında geliyordu. Uzaklardan iri kaya parçalarının taşınması gerekmiyordu; bunun yerine, kum daha az miktarda ve idaresi daha kolay bir yük olarak taşınabilir ve daha çok insan alan çok daha karmaşık alt yapılar kurulabilirdi. İkinci olarak, beton ıslak olduğu sırada biçimlendirilebildiğinden taş gibi oyulması gerekmiyordu. Dolayısıyla büyük becerikli işçiler gerektirmiyor ve hatta köleler bile bu işi yapabiliyordu. Sonuçta, çok daha ucuzdu. Tüm bunlar anıtsal mimarlığın önceye göre çok daha büyük bir ölçekte uygulanabildiği anlamına geliyordu. Roma’nın bugün böylesine bir klasik kalıntılar kenti olmasının bir nedeni de budur.”
İnsan cinsi diğer hayvan türlerinden farklı olarak, bekası için barınaklarda kalmak zorunda. Diğer bazı hayvanlarda da bir tür barınak ‘fikri’ olmakla beraber, bunun insan cinsindeki barınak fikrine göre çok ilkel olduğu açık. Hiçbir canlı türü barınak üretme ve barınaklardan yararlanma bakımından insanlarla kıyaslanamaz.
Kuşku yok ki hemen her şey gibi insan barınakları da bir evrimle ortaya çıktı. Ağaç altlarından dipsiz mağara ağızlarına, mağaralardan ot, çalı çırpı ile yapılan ilkel sığınaklara, dayanıklı kereste evlerden betonarme evlere ve nihayet katların katlar üstüne konması suretiyle göklere tırmanıldığı bugünlere doğru gelindi. Bu evrim sürecinde, yukardaki pasajda belirtildiği gibi, betonun keşfi tarihî ve hayatî bir dönüm noktası teşkil etti.
Beton, yapı işlerini muazzam değişime uğrattı. Yapılarda çap, tür, dayanıklılık bakımlarından mühim değişiklikler vuku buldu. Daha önce büyük yapılar kayaların ya oyulmasına ya da taşınmasına bağlıydı. Bu muazzam bir güç gerektirmekte ve tüm işler insan ve daha sonra insan artı hayvan gücüyle yapılmaktaydı. İşin meşakkati insanı kendi seçtiği yerlerde yapılar oluşturmak yerine oyulabilecek kayaların bulunduğu yerlere itmekteydi. Beton bunu kökten değiştirdi.
Betondan önce de taşınması gerekmeyen veya kayaya nispetle taşınması daha az zahmetli bir malzeme vardı: Toprak. Toprağın su ve saman gibi maddelerle karıştırılması suretiyle elde edilen kerpiç denen bir yapı malzemesine hem şekil verilebilmekte hem de bu sayede yer tercihi yapılabilmekteydi. Ancak, kerpiç uzun ömürlü değildi, aşınması kolaydı ve beton gibi sağlam olmadığından deprem gibi afetlerde (nefes almayı imkânsızlaştırarak) insanlara çok zarar verme potansiyeline sahipti. Beton bu problemlerin bazılarının ortadan kalkmasını sağladı
Peter Watson’ın işaret ettiği gibi beton sayesinde şehirler anıtsal veya büyük sosyal fonksiyonu olan yapılara kavuştu. Böylece şehirler daha önce hayal edilemeyecek derecede gelişti. Kuşku yok ki betonun faydaları sadece barınaklarda tecelli etmekle kalmadı. Yol, baraj gibi alanlara da yansıdı. Modern mimarî ve modern şehirler öylece ortaya çıktı.
Beton binalarda oturmaya devam ederken, onun da katkısıyla üretilen enerjiyle gecemizi aydınlatır ve hayatımızı daha verimli ve zevkli hâle getirirken peşinen beton düşmanlığı yapmak anlamsız bir saçmalık. Önceki yazımda da vurguladığım gibi, elbette her yere keyfî biçimde beton dökmemeliyiz, ama betonu hayatımızdan tamamen çıkarmayı düşleyen zararlı romantizme de yakayı kaptırmamalıyız.
21 Haziran 2019