Anın Ortasında

Anın yanılgısı

An bizi kendi içinde kaybedebilir mi? Cevabımı bu sorunun ötesine götürmek istiyorum. Zamana tutunmaya çabalarken kendimizi anlamaya da çabalıyoruz. Hangi dilimde gerçekten kendimizi görüyoruz bilinmez ama anın içinde kazanacaklarımız kaybedeceklerimizden daha çok görünüyor. Kendimize verdiğimiz bir söz ile durduğumuz yerin bize anlattıklarından ibaret sandıklarımız zamanın sonunda kendisine yer edinebiliyor. Zaman anın, an zamanın bir formu ve biz bu anı anladıkça kazandığımız bir an başarının ifadesi oluyor. An bize anlatacaklarından daha çoğunu düşmanlarımıza anlatmak isteyebilir. Kimdir bu düşmanlarımız? Cisimleşmiş gerçeklikler midir? Şimdi sizi sorunun ötesine götürmeyeceğim. Daha sığ ve kolay bir an içinde kelimelerin gezinmesine izin vereceğim. Daha kolay olduğunu söylüyorsam konunun daha güzel görünmesini istediğimdendir. Yoksa zaman benden de çok daha büyük. Ben ondan korkmuyorum. Onun ise bana söyleyecekleri var. Bir an için bunu anlıyorum ve sonra sonsuza kadar onu unutmaya çalışabileceğimi bilebiliyorum.

Olamayanın yanılgısı

Olamayanı kendine anlatmaktan ne kazanacaksın? Bıkmadan devam etmek ve sonunda olmak istediğin yerde aradıklarını bulamamaktan kaynaklanan endişelerinin bittiği yerde gerçekten kendince bir sevgi bulabilirsin. Her şey böyle bir sevgi bulmak için değil midir? Kendimize bunu anlatırız ama bunun üzerine uzun uzun konuşmaktan uzak dururuz. Bu zaten bir konuşma meselesi de değildir. Ne olmadığının kendine anlatılmasıdır. Böyle olmaktan duymadığımız bir hazdır ve anlatılması gittikçe zorlaşmaktadır. Daha çok yanılmamak için kendine doğruyu söylemeli ve veremediğin yanıtların niteliğini azaltmalı. Bundan daha çoğuna da gücümüz yetebilir ancak olamayanı – eğer bilebileceksek – unutmamak gerekir ki; bu güç bize başka yerlerde de lazım olacak. Onu daha doğru kullanarak olmak hissini uzun bir müddet yaşayabiliriz.

Ne anlattığının farkında olmamak

Farkındalıkla bütünleşmiş bir yaşamın erdemini yaşamak insana iyi hissettirir. Fakat bunun herkes için nasıl olduğunun da tam bilgisine sahip değilim. Kendim bir soru soruyorum ve bir cevap veriyorum. Aklımdakilere yanıtlar vermeye çabalayarak doğruları bulmaya çalışıyorum. Bunun yanında bir insan anı kaybederse anlatacaklarının da sonuna gelebilir. Anlatacaklarının sonu gelirse anın muhteşemliğinin bilgisinden uzaklaşabilir. Bu ise kesinlikle istenmeyen bir sonuçtur. Sonuçlarla daha çok zaman geçirdikçe anın ve daha ötesindeki zamanın akışını yönlendirebiliriz. Bu ise başlı başına bir farkındalıktır. An ve farkındalık birbirini tamamlarken zihnimiz ve bilincimiz olduğu yeri başlı başına güzelleştirir. Olduğumuz ve olabileceklerimiz arasında güzelliği yakalarız, estetiğin hazzını yaşayabiliriz.

Hepsi kayboluyor mu?

Bildiklerim ve bilebileceklerimin bir yerde kaybolacağı anı yaşamak zorunda kalacak mıyım? Anlamakla ve zorlanmadan bir argüman oluşturmak önemli. An yaşandıkça aşınıyor ve bildiklerimi benden alıp götürmek zorunda kalabiliyor. Bunun benim için önemi çok. Unuttuklarım ve unutulanlar ne kadar büyürse o kadar kendimden uzaklaşabilirim diye korkuyorum. Bu büyük bir mücadele ve mücadele edileceklerin sayısı büyüdükçe unutulacaklar ve hatırlanacaklar zamanda belirsiz bir yere doğru akıyor. Hepimiz bir gün bunların yanıtlarını vermek zorunda kalacağız. Bugün veya yarın. Zaman ve an bizi buna zorlayacak. Anlayamadıklarımız olası şekilde çoğaldıkça aklımız bizden uzaklaşabilecek ve unutacaklarımız anın her yanını kaplama olasılığını içinde barındırabilecek.

24 Haziran 2019

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et