Önceki yazımızda AK Parti’nin mevcut vaziyetinden bahsetmiştik. Şimdi ise AK Parti’nin neden kaybetmediğine bir göz atalım.
Nefret içerisinde olanlar için aslında neden çok açık: “Koyun” olan halk. “Koyun” olan bu halktan kurtulduğumuzda konu kapanacak.
Fakat sadece insanlara “koyun, yığın, kırsal” diyerek bunu açıklayamazsınız. Bu durumda yaptığınız şey nefret kusmaktan başka bir şey olmaz. Bu tutum ne karşıya bir şey aktarır ne de kendinize çözüm üretir. Nitekim bugüne kadar ne kendilerine çözüm bulabildiler ne de karşıdakini “koyunluk”tan kurtarabildiler. Ne yazık ki boş konuşmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Daha da yazığı şu ki; başka hiçbir şey de yapmayacaklar.
AK Parti’nin mevcut vaziyetine rağmen tabanın birlikteliğini sağlayan, “koyun” diyenlerin anlayamayacağı cinsten şeyler var.
Askerdeki oğlunun yemin törenine başörtülü olduğu için alınmayan annelerle dolu bu ülke. Askerî hastanelere başörtüsü nedeniyle muayene olamayan, hastasını ziyarete alınmayan kadınlar yaşıyor bu ülkede.
Pantolonlarda diz işareti var diye soruşturma geçiren, meslekten atılan, Cuma namazına dahi görünmeden gitmeye çalışan adamlar henüz hayatta.
Hastanelerdeki uzun kuyruklar unutulmadı. Saatlerce, “inşallah ilaç vardır” ümidiyle ilaç kuyruğu bekleyip ilaç alamadan eve dönen insanların ülkesiyiz hâlâ. O günler dün gibi akıllarda. Sadece ilaç kuyrukları değil, hastanelerde hastaların rehin olarak tutulduğu da hafızalarda tazeliğini koruyor.
Üniversitelere girişler başörtüsü kontrol yerleriydi. Başörtüsüyle üniversiteye girilemez, girenler ise derslerden kovulurdu. Bazıları başörtüsünü çıkarırdı bazıları bu durumu perukla idare etmeye çalışırdı. Bu genç kızlara ikna odalarında aydınlanma dersleri mi verilmedi, zorla başörtüleri mi sökülmedi? İmam hatipler ve imam hatipliler ölü yıkayıcı öcüler olarak sunulmadı mı?
Şimdi tüm bunlar anlatıldığında “edebiyat yapma” deniliyor. Evet, AK Parti ve Erdoğan bu malzemeleri o kadar çok kullandı ki acılar yıprandı, aşındı. Ama bunlar da yalan değil. Hepsi yaşandı ve tarifi mümkün olmayan yaralar bıraktı. Üstünde ne kadar tepinilse de acılar silinmiyor, sıradanlaşmıyor. Bu gerçeği değiştirmeye hiçbir şeyin gücü yetmedi, yetmiyor da. İnsanlar vicdanlarıyla birlikte kalınca o günlerin canlılığını hissediyor, korku sarıyor. O kadar büyük yaralar açmışlar ki kapanmıyor, insanlar kapatamıyor. Bu kadar büyük yaralar nasıl tedavi edilecek hafızalarda?
“AK Parti neden kaybetmiyor?”u buralarda aramak lazım. Millete “koyun, yığın” diyerek analiz yapmış olmuyorsunuz. Bence AK Parti, ancak bunlar unutulduğunda kaybeder.
Ayrıca mesele sadece bunlar da değil.
Erdoğan ve AK Parti rakiplerinde müthiş bir düşmanlık ve nefret var. Nefretlerini kusmak için deyim yerindeyse, sıralarını bekliyorlar. Zamanında çekilmiş acıları anlamak, öz eleştiri yapmak yerine tekrar o günlerin özlemi çekiliyor. İnsanlar kendilerinden nefret edenleri neden göreve getirsin ki?
Tüm yaşananlardan ders almak yerine, birazcık ötekine hayat hakkı tanımanın erdemini anlamak yerine sanki yapılanlar, çekilenler azmış gibi yeniden yapacağız havasındalar.
Muhaliflerin, bu kadar yıla, bu kadar yaşanan şeye rağmen, hâlâ, insanca birlikte yaşamak adına gerekli olan en temel konulardaki tutumu bile ümit vermezken AK Parti nasıl, neden kaybetsin ki?
Belki yaptıkları kendilerine az göründü ama yaşattıkları travmalar yenilir yutulur cinsten değildi.
AK Parti’nin neden kaybetmediğini anlamayanlar bu soruyu bir süre daha kendilerine sormaya devam edecekler. İnşallah asıl cevapları en kısa sürede bulabilirler. İnanın buna ülkece çok ihtiyacımız var.
AK Parti, yaşananlar unutulduğunda ve yaşananların yeniden yaşanmayacağına emin olunduğunda kaybeder.
NOT: Bu, seçimin genelliğine ve yerelliğine göre değişmez.
28 Mart 2019