Hayırcıların şekille ilgili itirazları?

Referandum günü yaklaştıkça, tarafların tezleri netleşiyor. Olayda iki taraf var: Evetçiler ve hayırcılar. Her ne kadar BDP ve bazı aydınlar “boykot”tan söz ediyorsa da, onları bir üçüncü taraf olarak denkleme eklemek gereksiz.

Zira, boykot kendi başına sonuç vermeyecek, daha çok hayırcıların işine yarayacak bir tavır.

Tarafların hangisinin tezleri mantık ve demokratik ilkelere uygunluk bakımından daha sağlam bir zemine oturuyor? Bu soruya hayırcıların gerekçelerini irdeleyerek cevap arayabiliriz. Haftalardır medya ve siyaset ortamında hayır cephesi mensuplarının görüşlerini takip etmekteyim. Bununla da yetinmedim. Hayır diyecek birkaç arkadaşımla oturup konuştum. Tezlerini açıklamalarını ve beni ikna etmelerini istedim. Anlatımlarına fazla müdahale etmedim; sadece doğrudan veya dolaylı birkaç soruyla daha aydınlatıcı olmalarını ve düşüncelerini daha net ortaya koymalarını sağlamaya çalıştım. Vardığım sonuç şu: Hayırcıların pozisyonu sağlam bir mantığa oturmuyor ve demokratik ilkelerle bağdaşmıyor.

Hayırcıların itirazlarının önemli bir bölümü şekil şartlarıyla ilgili. Şunların yanlış olduğunu söylüyorlar: Değişiklik maddelerinin ayrı ayrı değil bir bütün hâlinde oylattırılması; paketin ömrünü doldurmak üzere olan bir parlamento tarafından geçirilmesi; paketin hazırlanış sürecinde uzlaşmanın ya hiç ya da yeterince aranmaması; herkesin evet diyebileceği maddelerin yanına tartışmalı maddelerin de eklenmesi. Bu itirazların hepsinin ikna edici cevapları var. Ama, cevaplar bir yana, bu itirazların, haklı olsalar bile, hayır demeyi meşrulaştırması çok zor. Cevaplar verildikten sonraysa, hayırın hiçbir meşru zemini kalmıyor.

GÜVENOYLAMASI İSE EVET ÇIKARSA MUHALEFET NE YAPACAK?

Paketin bütün olarak oylanması bir kusur teşkil etmez. Sürecin başını çeken siyasî güç öyle tercih etmiş. Ayrı ayrı oylamanın ölçüsü de belli değil. Abartılırsa, yeni bir anayasanın her maddesinin veya her alt başlığının münferiden oya sunulması gibi absürd bir noktaya sürüklenmemize yol açabilir. Mevcut meclisin bir yıllık ömrünün kalması, onun anayasayı değiştirme hakkının elinden alınabileceğini göstermez. Meclis ilk yılında da son yılında da bu hakka sahiptir. Aksi takdirde egemenliği temsil gücünün parlamentonun yıllanmışlığına göre değişebileceğini kabul etmemiz gerekir, ki bu gülünçtür. Ayrıca, bu değişiklikler 2007 seçimlerinin ertesi gününden beridir konuşulmaktadır.

Paketin hazırlanmasında daha fazla uzlaşma olması çok iyi olurdu. AKP ve hükümet bunun için daha fazla çaba sarf edebilirdi. Etmeliydi. Ancak, iktidar partisinin ve Erdoğan hükümetinin hiç uzlaşma peşinde koşmadığı iddiası insafla bağdaşmaz. AKP önce tümüyle yeni bir anayasa arayışını değerli ve kuvvetli bilim insanlarından oluşan bir komisyonla (Ergun Özbudun Komisyonu) yaptı. Muhalefet öyle sert tepki gösterdi ki, yeni bir anayasa hazırlanamayacağı anlaşıldı. Bunun üzerine kısmî değişiklik gerçekleştirme çabasına girildi. Muhalefet partileri CHP ve MHP yine uzlaşmaya yanaşmadı. BDP de yapıcı bir tavır benimsemedi. Bu yüzden referanduma gitme gereği doğdu. Referandumun şart olması TBMM’de yeterli uzlaşmanın çıkmamasının sonucudur. Ne var ki, demokrasilerde bazen yasama organındaki dengeler meclis içi uzlaşmayla anayasal reform yapmaya engel teşkil edebilir. Bu durumda halka başvurulur. Halkın gerçekleştireceğinden daha büyük bir uzlaşma olamayacağına göre referanduma sunulan bir paket için uzlaşma eksikliğinden söz etmek anlamsız.

Pakette kabul edilebilecek ve edilemeyecek maddelerin bir araya getirildiği iddiası da çok muğlak? Kime göre böyle? Anayasa değişikliği siyasî bir adım. Buna öncülük eden siyasî güç elbette destek bulmak için yeterince geniş halk kitlelerine cazip gelecek bir paket hazırlamak ister. Değişikliği AKP değil CHP-MHP yapsa başka türlü mü olacaktı? Sadece AKP değil her parti halk kitlelerini ikna etmek için, çeşitli kesimlerin ilgisini özellikle çekecek unsurları pakete yerleştirme yoluna giderdi.

Hayırcıların şekle ilişkin ana itirazları bunlar. Ancak, muhalefet tarafından dillendirilen ve yine şekille ilgili olduğu söylenebilecek başka iddialar da var. Deniyor ki, bu referandum aslında AKP hükümeti için yapılan bir güvenoylamasıdır. Referandum elbette halkın AKP’ye bakışı hakkında bir fikir verecektir; ama, onu birebir güvenoylaması olarak görmek ne doğru olur ne de akıllıca. Doğru olmaz, zira, bir genel seçim yapmıyoruz, temel yasayı oyluyoruz. Dolayısıyla referandumun her siyasî partinin boyunu aşan bir yanı var. Akıllıca olmaz, zira evet çıkması hâlinde muhalefet partileri kendi altlarını oymuş olur.

SEÇİM TARİHİNİ AKP Mİ BELİRLERDİ?

AKP’nin, referandumu 12 Eylül’le hesaplaşmaya çevirerek kendine avantaj sağladığı tezi de gerçeğin eksik bir ifadesi. Özellikle Başbakan mitinglerde yaptığı konuşmalarda bunu yapmakta, ama, bunun başından planlanmadığı açık. Hükümet referandum sürecini kısaltan bir kanun çıkararak temmuz sonuna kadar bir neticeye ulaşmak istedi. YSK hukuka aykırı bir kararla kanunu uygulamadı ve belki tesadüfen belki maksatlı olarak referandumu 12 Eylül’e denk getirdi. Bu durumda referandumun 12 Eylül’le ilişkilendirilmemesi imkânsızdı. Doğrusu ben 12 Eylül ile tam bir hesaplaşma gerçekleştirilebileceğine çok inanmıyorum. Olsa olsa sembolik bir sorgulama yapılabilir gibi görünüyor. Ancak, bu bile Türkiye demokrasisi için bir kazançtır. Referandumun 12 Eylül’le ilişkilendirilmesinin sorumlularının adresiyse YSK’dır.

Özünde komik olan fakat birçok ciddi insan tarafından dillendirilen bir görüş de, değişikliklerin “Tayyip” tarafından yapıldığı için yanlış olduğu. Böyleleri pakete “Tayyip paketi”, “AKP anayasası” gibi isimler vermekte. Bu yaklaşımın neresini nasıl düzeltebiliriz bilmem. Mesele bir şahıs meselesi değil bir sistem meselesi. Kimin yaptığından çok ne yapıldığına bakmak doğru olur. İster Erdoğan ve AKP ister Kılıçdaroğlu ve CHP öncülük etsin, bir anayasa değişikliğinde cevabını aramamız gereken soru şu: Bu değişiklikler Türkiye demokrasisini ileri taşıyor mu taşımıyor mu? Esası kaçırıp teferruata takılmak terakkinin önünde büyük engel teşkil edebilir. Maksat bu olmasa bile.

Sonuç olarak, hayırcıların pozisyonu şekille ilgili itirazları bakımından ne mantıklı ne de demokrat. Ya muhteva bakımından? Bu sorunun cevabını gelecek hafta arayalım.

Zaman, 27.08.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et