Türkiye bir turizm ülkesi, ben kendimi bildim bileli turizm sektörüne değer verilir. Ülkeye giren turist sayısı, hangi ülke vatandaşlarının Türkiye’ye geldiği gibi konular kamuoyunda dikkatle izlenir. Son yıllarda gerek AB üyesi ülkelerle gerekse Rusya ile yaşanan siyasî problemler ülkeye giren turist sayısında dalgalanmalara neden olmaktadır. Sınır komşumuz Suriye’de devam eden iç savaş, karışık Ortadoğu ve Arap coğrafyası turizm sektörünün başarısını doğrudan etkilemektedir. Tıkanıklıkları aşmak için sektör temsilcileri sık sık hükümetten destek istemektedir. Oysa bunun yerine hükümeti turizm bölgeleri için öncelikli bir mülkiyet reformuna davet etmeleri sanırım sektörün önünü daha iyi açacaktır.
Birçoğumuz yaz aylarında birkaç günlüğüne deniz kıyısındaki il ve ilçeleri ziyaret ediyoruz. Antalya’ya son bir yılda 3-4 kez gitme imkânım oldu. Bu zaman zarfında Antalya kent merkezinde turizme ait olması gereken alanların kamu kurumlarınca zapt edildiğini gördüm. Hiçbir katma değer üretmeyen, sadece bazı kamu personelinin emeklilik günlerinde keyif çattığı, bu alanların verimsiz kullanımı, büyük turizm geliri ve döviz kaybı oluşturmaktadır.
Muratpaşa belediyesinin (eski Antalya) mücavir alanında bulunan Konyaaltı caddesi, doğuda kale girişinde bulunan Cumhuriyet Caddesi ile kesişme noktasından başlayarak, batıda Antalya Müzesi önünden devam etmekte ve Tarık Akıltopu Caddesi ile sona ermektedir. Yaklaşık 2-3 km’dir. Başka bir ifadeyle bu eski cadde 1. Kordonboyudur. Bu linkteki haritada da görülebileceği gibi, Deniz tarafında DSİ misafirhanesi ve sosyal tesisleri bulunmaktadır. Hemen karşısında Antalya Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 5 yıldızlı bir otelin yerleşebileceği bir alanı kaplamış durumdadır. Batıya doğru ilerleyince Barbaros Ortaokulu en az 2000 metrekare alanı kaplamış durumdadır. Yine bu civarda (2. Kordon) Emniyet Genel Müdürlüğü Polis moral merkezi (dinlenme yeri) yer almaktadır. Artık ne işe yaradığını tam bilemediğim Meteoroloji Müdürlüğü ve hemen bitişiğinde Kara Yollarına ait bir alan yer almaktadır. Bu alan geniş bir bahçeye sahiptir, bahçede asırlık çam ağaçları dikkat çekmektedir. Caddenin sonunda Antalya Müzesi yer almaktadır. Bu kamu kurumlarından sadece Antalya Müzesi doğru yerde bulunmaktadır, konumu turizm açısından uygundur. Sağlı sollu bu 3-4 km’lik alanın en az 2-2,5 km’lik bölümü atıl, turizme ekonomiye bir katkısı olmayan kamu kurumlarınca işgal edilmiş vaziyettedir. En az 5 otel kompleks alanı zayi edilmektedir. Turizm girişimcileri, şehirden uzak, kayalık, yol geçmez kuş uçmaz alanları belli süreliğine kiralayabilmek için devletin kapısını aşındırmaya devam etmektedir. Hiçbir değer üretmeyen kamu binaları da alandaki potansiyeli öldürmeye devam etmektedir. İşe bu alanların özelleştirilmesiyle başlamalıyız.
Büyük laflar ediyoruz, büyük projeler hazırlıyoruz, strateji belgelerini günlerce müzakere ediyoruz. Oysa Türkiye’deki mülkiyet sorunu, hazineye ait alanların olağanüstü miktarda olması birincil problemimiz. Mülkiyet reformu güncel pek çok tartışmayı sonlandıracaktır. Başta turizm bölgeleri olmak üzere, sektörel ve genel ekonomik gelişmeyi destekleyecektir. Hatta bürokratik vesayetin belini kırma potansiyeli bulunmaktadır. Bürokrasinin fiziki gücünü yok edecektir.
Mülkiyet reformuna Antalya’dan başlanmalı. Ne dersiniz?