31 Mart seçimlerine sayılı günler kaldı. Her ne kadar son virajda seçim atmosferi ve heyecanı yüksek olsa da süreç boyunca mahallî idareler seçimi istenilen heyecanı oluşturamadı. Elbette muhalefetin Mayıs genel seçimlerinde aldığı ağır yenilgi ve kendi seçmeninde oluşturduğu heyecansızlık ve umutsuzluk bunda oldukça önemli bir rol oynadı.
Öte yandan 2023 seçimlerinde muhalefet bozulan ekonomi ve yaratılan algı ile iktidarın değişeceğini ve kazanacaklarına oldukça emindi. Bu olmayınca muhalefet seçmeni büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Tabiî kurulan geniş bir ittifak ve alınan yenilgi sonucunda 2024 Mahalli İdareler Seçimi’ne giderken muhalefet seçmeninin bir kısmı sandığa gitmeyeceğini belirtmişti.
İktidar tarafında ise ekonomik sıkıntıların baş gösterdiği bir dönem olması sebebiyle seçmeninde bir heyecansızlık var. Öte yandan yerel seçimler ‘’İstanbul seçimlerine’’ indirgenince genelde çok önemli bir etki ve heyecan oluşturmadı. Hâlbuki yurt genelinde Edirne, Bursa, Eskişehir, Ordu, Antalya gibi şehirlerin farklı partilere geçeceği konuşuluyor. Fakat iktidar ve muhalefetin İstanbul üzerinden bir seçim okuması yapması neticesinde bu bölgeler yeterince konuşulamadı.
Nereden bakarsak bakalım şu bir gerçek ki önümüzde yorgun partiler ve sandığa gitmekten yorulmuş bir Türk milleti duruyor. Durum böyle olunca seçimlerden çok seçimler sonrasında bizleri neler beklediği daha çok konuşulur oldu. Özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylık durumu veya yeni bir anayasa yapmanın gerekliliği ve CHP içerisinde “eş başkanlık”tartışmalarının tam da bu dönemde yükselmesi söylememizi destekliyor.
Öte yandan ekonomi cephesinde ise Temmuz sonrası beklenilen düzelmenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği vatandaşın daha çok gündeminde yer alıyor.
Şüphesiz seçim sonrasında yeni anayasa konuşacağımız konuların ilk başında geliyor. Özellikle yaz aylarından sonra bu konunun ete kemiğe bürünmesi bekleniyor. Türkiye 2002’den bu yana sivilleşme yönünde çok önemli adımlar atıyor. Sivilleşmenin en önemli ayaklarından biri olarak 82 darbe anayasasından ülkemizin kurtarılması gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da sivil bir demokrasinin tam tesisi için yeni bir anayasa yapımına hız vereceği bekleniyor. Türkiye her ne kadar vesayeti geride bırakmış olsa da kullandığımız anayasa ve sistemin kurucuları darbeci olduğu için siyasi bir istikrarsızlıkta tekrar bu yapıların ortaya çıkmayacağı kesin değildir.
Bu yüzden seçim sonrasında iktidar önce Meclis’te gerekli çoğunluğu sağlamaya çalışacak. Bu olmadığı takdirde referandum için zorlayacak ve halkın önüne sivil bir anayasa oylaması ile gelecektir.
Cumhurbaşkanı’nın üçüncü dönem adaylığı konusu ise yakın zamanda tartışacağımız konular arasında yer almayacaktır. Türkiye’de 2019 seçimlerinde muhalefetin önemli büyük şehirleri almasından sonra bir erken seçime gidilecek algısı yaratıldı. Özellikle bu kültür Türkiye’nin geçmişinden gelen kalıplaşmış bir olgudur. Fakat iktidar genel ve yerel seçimleri birbirinden ayırdığını erken seçime gitmeyerek göstermiştir.
Öte yandan Sayın Erdoğan 2002’den bu yana seçimleri çoğunlukla vaktinde yaparak siyasi istikrarın olduğunu vurgulamış ve bunu her zaman önemsemiş bir lider olarak karşımıza çıkıyor. Bu yüzden Türkiye’nin yakın bir zamanda bir genel seçime gitmesi de zor gözüküyor.
Muhalefet kanadında ise yerel seçimler sonrasında her ne kadar çok önemli değişiklikler beklenmese de CHP içerisinde liderlik çekişmesinin olacağı öngörülüyor. CHP içerisindeki muhalefetin birleşerek Kılıçdaroğlu’nu devirmesinden sonra parti içerisinde istenilen değişimin gerçekleşmediği dillendiriliyor. Çünkü eski liderin ekiplerini tasfiye edip yeni liderin kadrolarını yerleştirerek bir değişimin olmayacağı, yerel seçimlerde adaylık belirleme sürecinde gözüktü.
Öte yandan Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu arasında bir liderlik savaşının da gizliden gizliye yürütüldüğünü izliyoruz. İmamoğlu’nun özellikle İstanbul kampanyasında bireysel hareket etmesi ve kampanya sürecinde kullandığı sloganlardan fotoğraflara kadar sadece kendisine yer vermesi Özgür Özel’e bir mesaj olarak algılandı. İmamoğlu’nun tekrar İstanbul’u alması ve gücünü perçinlemesi Özgür Özel’in ise genel başkanlığa tam olarak adapte olamamasından dolayı CHP Genel Başkanlığı için yeni bir yarışın habercisi olabilir. Çünkü İmamoğlu 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken Partisi’nin başında olan bir Cumhurbaşkanı adayı olmak isteyecektir.
Ekrem İmamoğlu İstanbul seçimlerini 2019 yılında Altılı Masa diye tabir ettiğimiz Millet İttifakı çatısında kazanmıştı. Şimdi bu ittifak dağılmış ve CHP, sadece DEM Partisi’nin örtülü ittifakı ile seçime girecektir. İmamoğlu’nun böyle bir durumda galip çıkması halinde, 2028 için en güçlü adaylar arasında yer alacaktır.
Elbette DEM Partisi’nin buradaki desteğini de unutmamak gerekiyor. Yerelde yaptığınız örtülü ittifaklar daha kolay olurken Ekrem İmamoğlu bundan sonraki süreçte DEM Partisi’ni bir kambur olarak sırtında mı taşıyacak yoksa açıktan bir şekilde ittifak yaparak mı yoluna devam edeceği de önemli soru işaretlerinden olacaktır. Çünkü burada atılacak bir adım ya Türk halkını memnun etmeyecek ya da DEM Partisi’ni memnun etmeyecektir. Ekrem İmamoğlu’nun bu süreci de yönetmesi gerekiyor.
İktidar açısından kaybedilecek bir İstanbul elbette moral bozukluğuna yol açacaktır. Türkiye genelinde ise kaybedilecek şehirler olur veya sayıları artarsa kadrolarda önemli değişiklikler görebiliriz. Çünkü Erdoğan AK Parti’yi 20 yılı aşkın süredir bu şekilde dinamik ve ayakta tutmayı başarıyor.
Türkiye önce atlattığı genel seçimler şimdi ise atlatacağı yerel seçimler sonrasında her ne kadar sakin bir dört yıl beklese de gerek dış politika (Suriye ve Irak meselesi) ve gerekse partilerin atacağı adımlar ile oldukça hareketli günlere sahne olacaktır. Bizler de bu süreci yakından takip edip aktarmaya devam edeceğiz.