Paranın Yükseltmesi ve Düşürmesi – 1
Paranın Yükseltmesi ve Düşürmesi – 2
Ferguson’ a göre finans sisteminin gelişmesinde bankaların ve bankacılığın doğmasından sonra gelen adım tahvillerin ve tahvil piyasalarının doğmasıydı. Bugün tahvil piyasaları, tahvil alım-satımında olmasak bile, iki nedenle hepimizin hayatını etkiliyor: 1) Emeklilik için biriktirdiğimiz paraların büyük kısmı tahvil piyasalarında değerlendiriliyor (yani tahvile yatırılıyor), 2) Tahvil piyasasının devasa ve büyük devletlerin en güvenilir borçlular olduğu düşünüldüğü için uzun vadeli faiz oranları tahvil piyasasında belirleniyor.
Tahvil piyasalarının hükümetler-devletler açısından iki yönlü bir anlamı var. Tahvil çıkartarak borçlananların başında devletler geliyor. Devletler savaşlar ve büyük kamu yatırımları başta olmak üzere çeşitli sebeplerle vatandaşlarına ve yabancılara tahvil satarak borçlanıyor. Devletlerin borçlanma iştahı olmasaydı tahvil piyasaları bugünkü muazzam boyutlarına ulaşamazdı. Diğer taraftan, devletlerin maliye ve para politikalarının güvenilirliği -buna devletlerin kendilerinin güvenilirliği de diyebiliriz- devamlı olarak tahvil piyasalarında test ediliyor. Tahvil piyasaları devletleri yüksek borçlanma maliyetleri ile cezalandırma kabiliyetine ve kapasitesine sahip.
Tahvil piyasalarının gelişmesinde devletler yanında becerikli finansçı bireylerin ve ailelerin de payı var. Devletlerin hantallığı ve öngörüsüzlüğü onların tarafından aşılabiliyor. Bu çerçevede özellikle zikredilmesi gereken isimler Nathan Rothschild ve ailesi. Bu Almanya asıllı Yahudi aile özel olarak tahvil ve genel olarak finans piyasasında iş yapmada çok başarılı oldu. O kadar ki, işin uzmanı Ferguson, Nathan Rothschild’i, konumunu Avrupa’nın siyasî ve askerî hâkimi olan Napolyon Bonapart’ın konumu ile benzeştirerek, “finansın Bonapart’ı” diye adlandırmakta. Gerçekten, N. Rothschild uluslararası boyutlara taşıdığı finans faaliyetleriyle dünya sisteminde devletlerden bile daha etkili bir aktör konumuna yükseldi. Buna ileri görüşlülüğü, cesareti, hızı ve de şansı da katkı yaptı. Tahvil piyasaları devletlerarası ilişkilerde, savaşlarda, ülkelerin çökmesinde, Amerikan iç savaşı gibi büyük olaylarda önemli roller oynadı. Tahvil piyasalarının bugün tüm ekonomilerin birbirine entegre olduğu global dünyada finans sisteminin önemli bir unsuru olmayı sürdürdüğü açık.
Finans sisteminin tahvilden sonra ortaya çıkan parçası hisse senedi. Sınırlı sorumlu anonim şirketlerin doğması ortaklıkları ve şirketleşmeyi kolaylaştırınca Batı ekonomileri içinde hisselere bölünebilen ve hisseleri alıp satılabilen şirketler hızla çoğaldı. Hisse senedi piyasaları -bugün kısaca borsa diyoruz- oluştu. Hisse türleri hızla çeşitlendi. Hisseler tüm dünyaya yayılmaya ve her yerde işlem görmeye başladı. Bir kaçak İskoçyalı olan John Law bu alanda önemli adımlar attı ve sonunda Fransa’yı iflas ettirerek Fransız Devrimi’ne giden yolun açılmasına katkıda bulundu. Zamanla hisse senedi piyasasıyla kredi arzı arasındaki bağ da şekillendi. Sonra gelen adımla bankalar hisse alımı için kredi vermeye başladı. Şirket, banka ve borsa yeni ekonomideki üçgenin köşe taşları hâline geldi.
Gelecek bilinmez olduğu için, normal şartlar altında, her yetişkin insanda mevcut en temel dürtü, gelecek için tasarruf etmektir. İnsanları bekleyen zorluklar sadece hastalık, yaşlılık, çalışma çağını dışına çıkma değildir. Yanlış yerde ve yanlış zamanda olmak insanı, tabiri caizse, vurur. Yangın, deprem, sel hayattaki risklerimizi artırır. İnsanlar bu talihsizliklerle başa çıkmak, kendilerini güvenceye almak için yollar ararlar. İşte bu arayışların sonucu olarak ortaya çıkan ve bugün finans sisteminin önemli bir parçasını teşkil eden şey sigortadır.
Ferguson bir İskoçyalı olarak sigortanın İskoçya’ da ortaya çıktığını vurgulamada çok istekli ve kararlı. Bunu şöyle düzeltelim: Sigortacılığın muhtemelen -özellikle deniz ticaretinde- daha eskilere giden bir tarihî var, ama sigortacılık yolundaki ilk önemli modern kurumlaşmanın vatanı İskoçya. Bu hikâyenin kahramanları ise İskoç papazlar. İki İskoç papaz ölen papazların ailelerinin ekonomik sefalete düşmesini önlemek için papazları kapsayan bir dayanışma ağı oluşturmak istedi. 1744’ te ilk sigorta fonunu kurdu. Fonun başarısı başka toplum kesimlerinin de dikkatini çekti. Sigortacılık böylece yayılma ve gelişme yoluna girdi. Ancak, sigortacılığın işleyebilen bir finans sektörü hâline gelmesinde matematikçilerin görmezden gelinemez katkıları oldu. Yani matematikçiler modern anlamda sigortanın atasıdır; fakat teoriyi pratiğe ilk dönüştürenler sözünü ettiğim papazlardır.
Bankacılık “büyük sayılar kanunu” üzerinde işlerken sigortacılık “ortalamalar yasası”na dayanır. Sigortacılıkta bir alanda sigorta primi ödeyenlerin her yıl ne kadarının o sigortadan ödeme alacağının aşağı yukarı tahmin edilmesi gerekir. Bu bilmeceyi matematikçiler çözer. Bu yüzden “doğru” aktüeryal ve finansal ilkelere dayanan ilk modern sigorta fonunu kurmak tüccar bahisçiliğinin değil, Edinburg’da matematik profesörü olan Colin Maclaurin ve papazlar Robert Wallace ve Alexander Webster’in başarısıdır.
İskoç papazların Dulları Fonu finans tarihindeki önemli atılımlardan biriydi. Aynı sorunla karşılaşan herkese model teşkil etti. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Sigorta sektörü genişledi. Özel şirketler yanında refah devletleri de devreye girdi. Devletin alana adım atması sektörde üç biçimde etkili oldu: 1) Devlet sigortası özel şirketlerin korktuğu alanlara girdi, 2) Herkesi kapsayan ve zorunlu olan üyelik pahalı reklam ve satış kampanyaları ihtiyacını ortadan kaldırdı, 3) Devlet sigortası ölçek ekonomisinden yararlandı. Ancak, devletin sigorta alanına girmesinin mahzurları da yok değildi. Kontrol edilemeyen ve karşılanması gittikçe zorlaşan artan yük, bağımlılık kültürü, parazitleşme gibi. Başlangıçta büyük umut bağlanan refah devleti sigortacılığı çıkmaza doğru hızla yol aldı ve sonunda Şili’den başlayıp dünyaya yayılan bir alternatif bulma veya sistemi ıslah etme arayışları ortaya çıktı.
Ferguson finans sisteminin son unsuru olarak ev sahibi olmayı ele almakta. Açıklamalarına göre birçok ülkede devlet tarafından da teşvik edilen yoğun bir ev sahibi olma arzusu var. İnsanlar konut almayı iyi bir yatırım olarak görüyor. Bir taraftan kredi sistemi konut sektörüne entegre edildi, diğer taraftan da ipotekli borçlar başka ürünlerle birleştirilerek birçok türev ürün yaratıldı. Global dünyada bu türev ürünler her yerde satıldı. Ancak, konut yatırımı her zaman en iyi yatırım olmayabilir. Konutların kazandığı değer meselâ hisse senetlerinin kazandığı değerden daha az olabilir. Diğer taraftan, finans sisteminin parçası olarak ipotekli konut kredisi sisteminde de kriz çıkabilir ve bu insanların konutlarını kaybetmelerine veya konutlarının ciddî değer kayıplarına uğramasına neden olabilir.
Nitekim ABD’ de 2007-8’de böyle bir kriz yaşandı. Buna trilyonlarca dolarlık eşikaltı (subprime) kredinin birikmesi ve bu kredi borçlarının ödenememeye başlaması sebep oldu. Türkiye’ de kriz hakkında saçma sapan açıklamaların yapıldığı günlerde ben yazılarımda ve konuşmalarımda ne olduğunu izah etmiştim. Aynı sırada Ferguson da kitabında benzer açıklamaları yapmaktaymış. ABD dünya finans sisteminin merkezi olduğu ve ABD ürünleri dünyanın her tarafına bulaştığı için kriz başka birçok ülkeyi de ciddî biçimde etkiledi. Sektörü küçük ve sisteme entegrasyon zayıf olduğu için, kriz Türkiye’yi zamanın başbakanı Erdoğan’ın dediği gibi teğet geçti.
Ferguson’ un Paranın Yükselişi kitabının kısa bir özetini yaptım. Okuyucuya bununla yetinmeyip kitabı okumasını tavsiye ederim. Gelecek yazımda ise, yine bu kitaptan hareketle “krizsiz bir dünya mümkün mü? “ sorusuna cevap arayacağım.
Yeniyüzyıl, 20 Kasım 2018