Türkiye için tüm ideolojilerin bir ortak özelliği olduğunu söyleyebiliriz. O da gerçekte ne olduğunun ya bilinmemesi ya da yanlış ve eksik bilinmesidir. İdeolojilerin Türkiye’deki seyrinin ilk cümlelerinde özellikle bu ifade kullanılır ve buna işaret edilir. Bunun iki sebebi olabilir. Ya günlük yaşamımızda ideolojik bir tutum sergilemiyoruzdur ve hayatımızda ideolojik tercihler yoktur ya da bunun tam tersi bir şekilde kör bir ideolojik saplantının içerisindeyizdir. Hayatımızda ideolojik saiklerle hareket etmiyorsak zaten gerçek manada ideolojilerle ve onların neler dediği ile ilgilenmeyiz. Yok eğer hayatımızı dizayn eden ideolojiler ve onların iddia ve fikirleri ise bu durumda da zaten bir ideolojinin kölesi olmuş ve ideolojilerin eksik ve yanlışlarını (her ideolojide az veya çok olabileceği gibi) kör gözlerimiz görmez olmuştur.
Bu minvalde muhafazakârlık da eksik veya yanlış bilinen ideolojilerden birisidir. Türkiye’de muhafazakârlık ideolojisi hakkındaki çalışması Muhafazakârlık: Akıl, Toplum, Siyaset ile bu konuda çok önemli ve saygın bir yere sahip olan Bekir Berat Özipek muhafazakârlık hakkında daha sade, kısa ve öz bir anlatıma sahip olan Muhafazakârlık Nedir? adında bir tür el kitabı diyebileceğimiz yeni bir eser kaleme aldı. Özipek, bu kitabıyla “en ciddi fikirlerin bile basit bir dille anlatılmasının mümkünlüğünü”[1] bizlere göstermektedir.
Muhafazakârlık, liberalizm ve sosyalizm ile birlikte dünyaya damgasını vuran ideolojilerden birisi olmuştur. Bir felsefî alt yapısı bulunmakla birlikte tarihî bir birikime de sahiptir. Muhafazakârlık Nedir? kitabını önemli kılan asıl nokta ise, daha önce de belirtildiği gibi, böylesi ciddi bir konuyu basit ve sade bir dille fakat aynı zamanda oldukça anlaşılır ve çerçeveli bir şekilde okuyucuya aktarmayı başarmasıdır. Hacimce küçük olmasına rağmen muhafazakârlığın tanımlanmasını, değerlerini ve Türkiye muhafazakârlığını en temel yönleri ile aktarmıştır.
Muhafazakârlığı, özellikle Türkiye’de, diğer ideolojilerden belki de bir derece daha fazla incelemeye değer görebiliriz. Çünkü Türkiye, çoğunluğu itibariyle bu fikrî gelenekten beslenmekte ve kendisini de bu ideoloji ile tanımlamaktadır. Fakat muhafazakârlık genelde dindarlıkla karıştırılmakta ve bazıları muhafazakârlığın dindarlıkla aynı anlamda olduğunu düşünerek kullanmaktadır. Oysa gözlemlendiğinde muhafazakâr olduğu addedilen bu kişilerin ideolojik anlamda muhafazakâr olmadığını da görebilmek mümkün. Muhafazakârlık ideolojisiyle dindarlık arasında da zorunlu bir ilişki yoktur. Örneğin ateist muhafazakârlar da mevcuttur.[2] Bu konuda bir eksiklik de bir yöntem ve tutum olarak muhafazakârlık kavramının kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Evet tutum olarak bir muhafazakârlıktan bahsedilmektedir. Nitekim Özipek kitabında buna da dikkat çekmekte ve bu ayrımı belirtmektedir. Fakat bir ideoloji olarak, yüz yıllık bir fikrî geleneğin ürünü olan muhafazakârlık bulunmaktadır. Az bilineni veya bilinmeyeni de tam olarak budur. Kitap da tam olarak bunu kapsamaktadır.
Bu yanlış anlaşılmalara ve ayrıma da dikkat çekerek muhafazakârlığı Özipek’in şu şekilde tanımladığını görmekteyiz: Muhafazakârlık, keskin değişime karşı, derece derece (tedricen) değişimi savunan, aile, gelenek ve din gibi kurum ve değerlere saygı duyan, siyasete bu duyarlıklar çerçevesinde sınırlı bir işlev yükleyen bir fikir geleneği ve bir siyasî ideolojidir.[3] Muhafazakârlık somut/tarihî hakları, ara kurumları, aileyi ve geleneği muhafaza etmeyi kendisine dert edinmiştir.
Yazarın, muhafazakârlığın gelişimini dünyadaki çeşitli olaylara veya anekdotlara yer vererek açıklaması, bir nevi, kitaba ayrı bir lezzet katmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’den de örnekler vermesi bizim açımızdan muhafazakârlığı ve onun değerlerini kavrayabilmemizi kolaylaştırmıştır. Kitapta muhafazakârlığın eşcinselliğe karşı tutumu, siyasete bakış açısı, Avrupa ve Amerika muhafazakârlığı, neo-muhafazakârlık, devrime olan tutumları, liberalizm ve muhafazakârlık arasındaki ilişki ve akla/rasyonalizme bakışı tek tek açıklanmaktadır.
Kitapta ayrıca Türkiye muhafazakârlığı, Osmanlı’dan başlayarak günümüze, yani AK Parti dönemi muhafazakârlığına kadar anlatılmıştır. Bu da bu fikir geleneğinin Türkiye’deki seyrini yakından görmemize olanak sağlamıştır. Kısa ama ana hatlarıyla Türkiye’nin siyasî tarihi de okuyucuya sunulmuştur. Osmanlı’nın son döneminden başlayan hikaye, Cumhuriyetin ilk meclisindeki gruplaşmaya, tek parti dönemine, çok partili hayatın ilk yıllarına, Özal dönemine ve nihayet içerisinde bulunduğumuz AK Parti dönemine kadar aktarılmıştır. Kısa bir Türkiye siyasî tarihinin de bulunabileceği bu kitapta yazar bitirirken bugüne dair çok önemli bir noktaya işaret ederek uyarıda bulunuyor:
“AK Parti’nin siyasî olmaktan öte insanî, dinî veya ahlâkî bir iddiası varsa, eğer ABD’deki muhafazakârların başına gelenden sakınmak istiyorsa, muhalifleri düşmanlaştıran, kendisine siyasî destek verenlerden ise mutlak itaat ve lider kültüne bağlılık bekleyen bu ruh hâli ve zihniyeti dışlamalı. Unutmaması gerek ki onun varlık sebebi, zaten tam da bu zihniyet ve ideolojinin egemen olduğu bir sistemi değiştirmekti.”[4]
Muhafazakârlık hakkında kısa zamanda çok şey öğrenmek isteyenlere özellikle tavsiye edebilirim. Umarım bu tür kitapların sayısı artar.
[1] Bekir Berat Özipek, a.g.e., s. 11.
[2] Özipek, a.g.e., s. 14.
[3] Özipek, a.g.e., s. 16.
[4] Özipek, a.g.e., s. 133.