Haberlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasındaki görüşmenin yeni anayasa ile ilgili olabileceği ve bu çerçevede Cumhurbaşkanı seçiminde geçerli oyların salt çoğunluğunun aranması kuralından (buna kısaca “yüzde 50+1 kuralı” diyorum) vazgeçilebileceği çünkü bu kuraldan vazgeçmenin hem CHP’ye hem de AK Parti’ye yarayabileceği ifade ediliyor.
Yüzde 50+1 kuralı bu sistemin temelidir ve yürütmenin meşruiyetinin tek kaynağıdır. Halk oyuyla doğrudan doğruya seçilen bir cumhurbaşkanı %50 oyun altında bir oranla seçilip göreve gelirse demokratik meşruiyete sahip olamaz. Demokratik meşruiyete sahip olmadığında ise başkanlık sisteminden beklenen güçlü ve istikrarlı yürütme ortaya çıkmaz. Yürütme krizlerini çözmek amacıyla getirilen başkanlık sistemi, böyle bir bozulmaya uğrarsa, krizleri çözmek bir tarafa, hükümet krizlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir.
Yüzde 50+1 kuralı, demokrasi-vesayet ilişkisi bakımından da demokrasi lehine sonuçlara zemin hazırlar. Bütün siyasal sistemlerde kamusal karar alma süreçlerine etki eden fakat seçimle göreve gelmemiş çeşitli kişi ya da kurumlar bulunur. Bunlar bazen hukukun üstünlüğü anlayışı çerçevesinde insan haklarını koruma amacıyla yürütmenin ya da yasamanın icraatlarını denetleyen ve sınırlandıran bir fonksiyon üstlenebilirler. Bazense demokrasiyi sınırlandırmak ve demokratik seçimler yoluyla göreve gelen yürütmeyi belli bir ideolojik çerçevenin içinde tutmak ya da istenmeyen siyasî tutumlardan alıkoymak amacıyla hareket edebilirler. Bu amaçla hareket eden kişi ve kurumlara kısaca vesayet organları denebilir. Yüzde 50+1 kuralı güçlü cumhurbaşkanları ortaya çıkararak yürütmenin vesayet organlarına karşı güçlü olmasını sistemsel olarak sağlamaktadır. Yüzde 50’lik bir halk desteğine sahip olan Cumhurbaşkanı, bürokratik ya da askerî vesayete çok daha cesaretle karşı koyabilecektir. Aksi durumda ise arkasında yeterli halk desteğini hissetmeyen cumhurbaşkanının eli bu tür odaklara karşı zayıflayacaktır.
Yüzde 50+1 ve iki dönem (bir vatandaşın en fazla iki defa cumhurbaşkanı olabilmesi) kurallarına riayet edildiğinde -diğer faktörler göz ardı edilip sadece hükümet sistemi açısından meseleyi düşünürsek- siyasal sistemdeki vesayetçi eğilimin minimize edilme imkânı ortaya çıkacaktır. Güçlü halk desteği ve yürütme üzerindeki hakimiyetiyle Cumhurbaşkanı atama yetkilerini kullanarak vesayet aktörlerine çok daha hızlı nüfuz etme kabiliyetine sahiptir. Diğer taraftan iki dönem kuralına sıkı şekilde riayet edilmesi, Cumhurbaşkanının atamasıyla göreve gelen ve vesayet eğiliminde olabilecek aktörlerin orta ve uzun vadede çeşitli ideoloji ve zihniyetler çerçevesinde dengelenmesini sağlayacaktır. Başka bir ifadeyle, seçim-dışı yollarla göreve gelen ve vesayet organı fonksiyonu görme ihtimali olan kişi ve kurumlar tek bir ideoloji, zihniyet ya da dünya görüşünü takip eden insanlardan olmayacak, çeşitliliğin getirdiği bir dengelenme ortaya çıkacaktır. Çünkü iki dönem kuralı sayesinde cumhurbaşkanı uzun süre tek bir anlayışı yansıtan atamalar yapamayacak, vesayetçi kişi ve kurumlarda tek bir anlayışın kökleşmesi engellenmiş olacaktır.
Bu bakımdan yüzde 50+1 kuralı yanında, korunması gereken diğer kural da iki dönem kuralıdır. Hatta Anayasadaki iki dönem kuralı iyileştirilmelidir. 116. madde değiştirilerek, seçimlerin yenilenmesi yoluyla Cumhurbaşkanının 10 yıldan fazla süre görev yapabilmesi imkânı ortadan kaldırılmalıdır. Siyasî krizleri ve tıkanıklıkları aşmak amacıyla getirilen bu kural yerine ara seçim uygulaması getirilmelidir. Bir başkanlık döneminin tam yarısında milletvekili seçimi yapılarak halkın, siyasal sisteme daha sık müdahil olması sağlanmalıdır.
Dr. Abdülkadir Pekel, Genel kamu hukuku uzmanı