Alışmışlar iktidar olup da muktedir olmayan, olmaya da çalışmayan partilere, bugün de aynısını istiyorlar.
Alışık olduklarını normal sanıyorlar.
Daha da komiği, bunun “demokrasinin bir gereği” olduğuna inanıyorlar.
Ya da inanıyormuş gibi yapıyorlar.
Yoksa iktidara gelmiş bir partiye “iktidar partisi gibi davranma”, “sen de öncekiler gibi itaat et” nasıl desinler?
***
Bazıları demokrasiden anlamadıkları için saçmalıyor olabilir elbette.
Ama görünen o ki, bazıları açıkça “kara propaganda” yapıyor. Bazıları da askeri vesayete ilişkin kronik hastalığı veya son dönemde ayazda kalan cuntacı faaliyetleri gizlemek için “sivil darbe” veya “sivil vesayet” gibi kavramlar uyduruyor.
Şimdilerde “Akepe de sivil vesayet kuruyor” diyorlar.
“O da vesayet, bu da vesayet” demeye getiriyorlar.
AK Parti Hükümeti üzerinde psikolojik baskı oluşturmak istiyorlar.
Ona atanmışların veya devletçi sermayenin çıkarlarının başladığı sınırı aşmaması için “ayar vermeye” çalışıyorlar.
Bir demokraside sivil bir hükümetin kullanacağı yetkilerinden feragat etmesi için sopa gösteriyorlar.
“Bak DP gibi olursun” diye de gözdağı veriyorlar.
***
Modern demokrasi elbette çoğunluğun azınlığı baskı altına almasına izin vermez. Çünkü modern demokrasi, “demos”un gücünü en küçük azınlık olan “birey”in haklarıyla sınırlandıran demokrasidir.
Dolayısıyla seçilmiş bir hükümetin de her şeyi yapamayacağını söyleyebilirsiniz.
Ama bunu daha “demos”un, yani halkın adam yerine konma mücadelesinin devam ettiği bir ülkede söylerseniz, en iyi ihtimalle size “şakacı” derler.
Bir Meclis düşünün ki, “411 oy”la bir ayrımcılığı gidermek için anayasa değişikliği yapmak istiyor, ama Anayasa Mahkemesi seçilmişlere ait yetkiyi üstüne geçirip bu değişikliği geçersiz ilan ediyor.
Bir Hükümet düşünün ki, hukuki bakımdan meşru olmasına ve sayısal gücü olmasına rağmen içinden bir cumhurbaşkanı çıkarması muhtıra konusu olabiliyor.
Yine bir hükümet düşünün ki, kendisine bağlı (olması gereken) kurumlarla ve kendi emrindeki bürokratlarla “iyi geçinmesi” telkin ediliyor; “411 el kaosa kalktı” manşetini atan basın grubu tarafından sürekli “gerginlik çıkarmaması” için uyarılıyor.
Bir başbakan düşünün ki, genelkurmay başkanını görevden alıp alamayacağı tartışılıyor.
Ve böyle bir ortamda “sivil vesayet” iddia ediliyor.
***
Sadece demokrasi teorisiyle ilgili bir tartışma değil bu.
Olsaydı bile, böyle bir tartışmayı başlatmak ve yapmak da oligarşinin basındaki başlıca temsilcisi olan Doğan Grubu’na düşmezdi.
Ahmet Altan’ın olağanüstü güzel yazısından sonra belirtmeye gerek var mı bilmem, ama Ergenekon’u sulandırmaya ve Andıç’ından Kafes’ine kadar her kritik olayda evrensel hukukun ve demokrasinin yenilmesi için uğraşanların, ihlallerin üstünü gazetelerle kapatanların vesayet tiratlarını ciddiye almasak da olur.
***
Hükümetin hatalarını insan hakları ve demokrasi perspektifinden doğru dürüst eleştiriye tamam.
Ama garip bir biçimde en az yapılan da o.
Örneğin Açılım sürecinde çıtanın indirilmesinden DTP’ye yönelik operasyonlara veya Selendi’de mağdurların göç etmek durumunda kalmasından Edirne’deki rezalete kadar söylenecek çok söz var.
Ama bunları bırakıp, Doğan Grubu’na kesilen vergi cezasından “basın özgürlüğü ihlali” çıkarırsanız ve buradan “vesayet”e giderseniz, yalnız gidersiniz.
Kabullenmesi bazıları için kolay değil, ama Genç Siviller’in dediği gibi “demokrasi acıtır!”
“Hariciye bürokratları”nın bu hükümetin “emrinde” olmasını bir türlü içine sindiremeyen eski bir diplomatın yakınmalarını duyduğumda da aklıma bu gelmişti.
Star, 12.01.2010