Türkiye’de siyaset bir türlü olması gerektiği sükûnete erişemiyor. Sürekli bir gerginlik hali var. Ülkenin her kurumu ve her bireyi bu sürekli gerginlik halinden o denli muzdarip ki çözmemiz gereken sorunlar dağ gibi büyürken biz çoğunlukla birbirimizi yemekle meşgulüz. En basitinden trafikteki ruh halimiz bunun açık bir göstergesi. Giderek daha da artan bir tahammülsüzlüğümüz var. Ki trafikte ne sınıfsal ne etnik ne dini ne de siyasi kimliklerimiz çatışma halinde… Hiçbirisi yok ama gerginliğimiz tavan yapmış durumda. Kendimize duyduğumuz saygının azlığı oranında başkalarına karşı tahammül sınırımız düşük.
***
16 Nisan akşamı Türkiye yeni bir dönemece girdi ve işin güzel tarafı bu dönemecin sonu sandığımızdan da aydınlık olabilir. Bu nedenle referandumun bir kazananı ya da kaybedeni yok. Tam tersine evetçiler de hayırcılar da kazandı. Bundan sonraki asıl mesele hangi tarafı desteklemiş olursak olalım bundan sonra nasıl bir yol izleneceği, siyasetin alacağı hal?
Şu aşamada yaşanan müstakbel başkanın kim olacağı tartışmaları da işin doğası gereği; ister istemez toplum, birçok probleminin yanında 2019’da kimin başkan olacağını bir alt gündem olarak merak ediyor.
İşi sarsıcı kılan, yarın seçim olsa -Erdoğan’ın büyük karizmasına rağmen- kimin başkan olacağının belirsizliği! Erdoğan’ın gücünün doruğunda olduğu bir sırada böyle bir paradoksun oluşması belki de referandumun en çarpıcı sonucu.
2019’da seçimlere muhtemelen yeni nesilden 3-4 milyon yeni birey daha katılacak ve 17 yılı geride bırakan Ak Parti iktidarının doğuşuna sebep olan süreçleri hatırlayanlar da büyük ölçüde azınlığa düşecekler. Bu nedenle Ak Parti ve Erdoğan ve de rakipleri de dahil herkes yeni bir vizyon ortaya koymak zorunda.
Yeni nesil dün yaşananları hatırlamıyor ve öyle ya da böyle daha özgür ve umut vadeden bir ülkede yaşamak istiyor. Bu nedenle onları başkan olabilmek için ikna etmek sanıldığı kadar kolay olmayacak. Ne geçmişin günahları ile korkutulabilirler ne de afaki fikirlerle umutlandırılabilirler. Daha somut şeyler istiyorlar.
World Economic Forum (WEF)’un 2016’da yayınladığı “İşlerin Geleceği” adlı raporda dijitalleşme süreci ve Sanayi Devriminin derinleşmesinin 2015-2020 döneminde 5.1 milyon işin kaybolmasına yol açabileceği ve bu dönemde toplam iş kaybının 7.1 milyona ulaşabileceği değerlendiriliyor. Bu durumdan bizim de etkilenmememizin mümkün olmadığı ortada. (Teknolojinin Evrimi, Gençliğin Dilek Aydın, http://url.tusiad.org/teknolojivegenclik)
Bu kadar genç bir nüfusa sahip bir ülkede eğitim, ekonomik sorunlar; etnik ve dini sorunlar ve de temel hak ve özgürlükler konusunda kim daha inandırıcı olacak, bütün mesele burada…
***
CHP içinde yaşanan tartışmalar bu yönü ile önemli. Ancak CHP’nin çoğunluğun adayı olabilecek birisini çıkarma ihtimali maalesef genetik kodları itibariyle mümkün gözükmüyor. Türkiye’yi ne kadar kucaklamak istese de partinin genlerinden kaynaklı toplumun geneline karşı bir yabancılık var. Bu nedenle bir türlü toplumla doğru iletişimi kuramıyor. İçinde kurmayı başaranların ise parti ile iletişim kuramama sorunu var. Bu nedenle ilk etapta solcu bir başkan beklemek pek de gerçekçi değil. Zaten CHP’nin mevcut hali ile yeni bir Karaoğlan karizması üretmesi de mümkün değil.
Görünen o ki müstakbel başkan adayı yine sağ-muhafazakâr çevreden çıkacak. Mesele Erdoğan’a karşı bu cesareti gösterebilecek bir hareketin doğup doğamayacağı. Aslında bunun cevabı da Erdoğan’ın atacağı adımlara bağlı gibi duruyor. Erdoğan geçmiş yıllarda sürdürdüğü sürekli gerginlik politikasını sürdürmesi halinde karşısına çıkabilecek bir adayın kazanma şansı artarak devam edecektir. İkinci tura kalacak bir seçimde Erdoğan’a karşı çıkacak adayın geniş bir koalisyon (CHP, HDP hatta MHP) tarafından desteklenme ihtimali de çok yüksek.
Birileri 2034 hayali kurarken 2019 dahi elden kaçabilir.