Yeni sistemle çocuklar gülecek mi?

Milli Eğitim Bakanlığı milyonlarca öğrencinin merakla beklediği yeni sınav sistemine ilişkin bilgiler verdi. Bakanlık, temel eğitimden ortaöğretime geçişte 2008 yılından itibaren uygulamaya koyduğu SBS’yi kaldırarak yerine öğrenci başarısını anlık bir performansa dayalı olarak değil, geniş bir zaman dilimine yayan bir formül geliştirdiklerini açıkladı. Buna göre öğrencinin 6, 7 ve 8. sınıf yılsonu başarı puanlarının aritmetik ortalamasının yüzde 30’u ile 8. sınıf ağırlıklandırılmış merkezi sınav puanının yüzde 70’inin toplamı, yerleştirmeye esas puanı oluşturacak.

Bakan Nabi Avcı yeni sistemin özünü ‘Ece Ayhan dediği gibi ‘Efendiler, ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?’ Sistemin özü budur, çocuklarımızı ve velilerimizi rahatlatmak’ şeklinde ifade etti. Bilindiği gibi klasik eğitim geleneksel çocuk yetiştirme düşüncesi üzerine kuruludur. Merkezi eğitim planlayıcıların ebeveynlerin çocuklarının gelecekleriyle ilgili tercihlerini ıskaladığı başka bir deyişle başlı başına eğitimin finansörü, denetleyicisi, müfredat sağlayıcısı, program yapıcısı ve aynı zamanda ölçme değerlendirme standartlarının belirleyicisinin devlet olduğu bir yapının varlığından söz ediyorum. Bu bakımdan sistem tartışmaları devlet tekelinde sunulan zorunlu klasik eğitim anlayışının çocuklarımızın kendi hayatlarını kontrol etme ve yönetme becerilerini zayıflattığı gerçeğinden bağımsız ele alınmamalıdır.

EĞİTİMİN TEMEL HEDEFİ

Eğitim yerelleştiğinde her okul kendi modelini üretebilir. Frklı, alternatif eğitim modellerinin ve okul türlerinin olmadığı ülkelerde tek merkezden çekip çevrilen zorunlu eğitim ne yazık ki çocuklara yaşamları adına önemli kararlar alma fırsatı sunmuyor. J.Taylor Gatto’nun da ifadesiyle, tek modelli okullar çocuklarımızın toplumda herhangi bir biçimde etkin rol oynamalarına mani oluyor. Ve bunu yaparak onların olgun bir yetişkin olmalarını da engellemiş oluyor.. Bu bakımdan çocukların ve ebeveynlerin tercihlerini de dikkate alan alternatif yapılar inşa edilmelidir.

Tek merkezden planlanan ve ülkenin tüm okullarında geçerli olması beklenen bir uygulamanın adil olmayacağını söylemek sanırım abartı olmaz. Bir örnek vermek gerekirse; bugün yeni sınav sistemiyle bazı derslerin sınav soruları tek merkezden tasnif edilecek ve bu sorular İstanbul, İzmir, Ankara, Şırnak, Batman ve Ağrı gibi illerde okuyan öğrencilere gönderilecek. Ne var ki öğretmen eksikliği çekmeyen illerdeki öğrencilerle öğretmen yetersizliği başta olmak üzere birtakım olumsuz imkan ve şartlarda eğitim faaliyetlerini yürütmek mecburiyetinde kalan öğrenciler aynı sorularla karşılaşacaklar.

Bugün dünyada birçok ülke kaynakların etkili ve verimli bir biçimde kullanımını kolaylaştıran dolayısıyla kırtasiyeciliği ve bürokrasiyi ortadan kaldıran, hizmet ve yatırımların zamanında uygulanmasına fırsat tanıyan, toplumun eğitim faaliyetlerine katılımını kolaylaştıran ve karar alma süreçlerinde aktif kılan aynı zamanda rekabeti ve kaliteyi de beraberinde getiren yerinde yönetim anlayışını uygulamaktadırlar ve bundan da ciddi verimler almaktadırlar. MEB gibi devasa bir sektör de artık eğitimin yerelleşmesi meselesini gündemine almalıdır. Ve Tevhid-i Tedrisat engelini aşıp alternatif eğitim modellerinin uygulanmasına şans tanınmalıdır. Okulların merkezi ölçme değerlendirme standartların dışında kendi ölçme değerlendirme metotlarını geliştirdiği bir ülkede belki zamanla daha adil ve uygulanabilir ölçme metotlarını da geliştirmiş olacağız. Kaldı ki eğitim kalitesinin yüksek ülkelere baktığımızda ölçme değerlendirmenin temel hedefinin ‘öğrencilere katkı sunmak’ olduğunu görmekteyiz.

ÇOCUKLAR NASIL GÜLER?

Üzgünüm, bir önceki yüzyılın değer yargılarıyla dizayn edilen bir eğitimle beyinleri formatlanmak istenilen çocukların rahatlaması ve gülmesi beklenemez. Çünkü hala 1930’lu yıllardan kalma bir uygulamayla onlara her sabah asker komutlarıyla yemin ettirilmektedir. Günümüz Almanya’sında ve İtalya’sında artık faşist ideolojinin unsurlarını taşıyan yemin metinleri kaldırılmış olmasına rağmen bizde ne yazık ki çocuklar hala ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’ cümlesini her gün rahat hazır-ol komutlarıyla tekrar etmektedirler. Ayrıca tek tip vatandaş modeli ve itaat kültürü aşılayan Türk Milli Eğitimi’nin genel amaçları gibi temel yasalar üzerinde herhangi bir reform yapılmamışken ayrıca çocuklara yönetmelik gereği hergün nöbet tutturulurken, ders kitapları aracılığıyla onlara katı bir milliyetçilik fikri endokrine edilirken bu çocukların bir sınav değişikliğiyle rahatlamaları ve okullarda gülmeleri mümkün müdür?

Türkiye’nin son zamanlarda sivilleşme ve demokratikleşme alanında ciddi mesafe kat etti. Önceki dönemlere kıyasla eğitim alanında da ciddi başarılar elde edildi ancak eğitim anlayışında hala özgürlükçü köklü bir politika geliştiremedi.2023’e hedef yapan bir ülke için eğitimin atlanması ciddi bir kayıptır. Bu bakımdan artık eğitimde ‘yeni’ olarak serbest piyasada her tür talebe göre farklı okulların açılmasını ve eğitimde ebeveynin rolünün üst düzeyde olduğunu anlamak istiyoruz. MEB ebeveynlerin ve çocukların gülmesini ve rahatlamasını istiyorsa eğitimde özelleştirmeyi ivedilikle gündemine alması gerekmektedir.

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et