‘Yeni Türkiye’ye ‘yeni ordu’ gerek.
Bunun artık lamı cimi yok. Türkiye bir rönesans yaşıyor. Ekonomi, toplum, siyaset yenileniyor, dönüşüyor, çoğullaşıyor. Böyle bir ülkede ordunun olduğu gibi kalması mümkün mü? Ama bırakın değişmeyi, ordu değişime direnen temel aktör oldu yıllarca.
Bu, artık sürdürülebilir değil; çünkü piyasa ekonomisini, açık toplumu ve demokratik siyaseti kimse denetim altına alamadığı gibi durduramaz da. Böyle bir yerde ne Kemalizm kalır ne de militarizm. Bunu iyice anlaması ve içselleştirmesi gerekenlerin başında ordu mensupları geliyor. Yeni Türkiye’ye uygun ve uyumlu bir ‘yeni ordu’ kaçınılmaz.
‘Yeni ordu’dan söz ederken yeni bir zihniyettir kastettiğim. Yeni ordu öncelikle siyaseti lügatinden silecek. O, toplumun bileceği iş, vereceği karar. Halk kimi seçerse ordu ona biat edecek. Halkın cahil falan olduğunu düşünen kalmamıştır herhalde. Halk cahil olsaydı ‘eski ordu’yu bu hale getirir miydi? Bu basit soruyu soran bir ‘kurmay’, kiminle dans ettiğini anlar.
Bütün demokratik ülkelerde temel esas bellidir; ordu, sivil iktidarın yönetimi ve denetimi altındadır. Yıllarca ordunun ‘kurucu’ rolü adı altında askerî vesayet sistemini birileri meşrulaştırmaya çalıştı. Yok artık; ne tarih, ne gelenek ne de hâlâ bazı nominal yasal metinler orduyu siyasetin üstünde düzenleyici bir konumda tutmaya yetmez. Çünkü yukarıda işaret ettiğim ‘üçlü dinamik’ buna izin vermez.
Üstelik ordunun bir iç muhasebe yapması da beklenir. Askerin demokrasiye bağlılığını ciddiye almayanlar olayın bir de ‘ülkeye verdiği zarar’ perspektifinden bakabilirler. Gördükleri, son iki yüz yıldır askerin siyasallaştığı dönemlerin ülkenin battığı dönemler olduğu gerçeğidir. Sadece ülkenin mi? Siyasete bulaşan ordu kendi içine de siyaseti bulaştırıp mesleği bitirmiştir. Liyakat yerini cunta-çete üyeliğine bırakmıştır. Yani, siyasete bulaşan bir ordu ilkesel olarak demokratik ilkeleri çiğnemekle kalmaz, hem ülkeye hem de kendine zarar verir.
Dolayısıyla yeni komuta kademesine ve tüm asker erbabına birinci tavsiyem, ‘siyaseti unutun’. Hükümetlerin kimliği, ideolojisi, politikaları sizi ilgilendirmez. Bağlı ve sorumlu olduğunuz kendi hükümetinize komplolar kurmaya kalkmayın. Ne ülke sizin ne de ordu. Ordu da, ülke de bu halkın ortak malı ve değeri. Yurttaş olarak bunda siz de pay sahibisiniz, ama payınızı halkın size emanet ettiği silahlarla artırma hakkınız yok; hoş, artık imkânınız da.
İkinci tavsiyem, ‘profesyonelleşin’. ‘İyi asker’ olun, mesleğinize saygı gösterin. Askerliği en iyi bilene, en iyi yapana iltifat edin, siyasi nutuklar atana değil. Sivil alanı kuşatmaya, yönetmeye, yönlendirmeye harcamayın enerjinizi ve kaynaklarınızı, bunu zaten başaramazsınız. İşinize odaklanın, ‘ordunun reform’u konusuna kafa yorun biraz; örgütlenme modeli, teknolojik donanımı, meslek ahlakı ve zihniyetini dert edin, araştırın, iyileştirin.
Yeni komutanlara üçüncü tavsiyem, ‘belli bir ideolojinin değil, halkın askeri olun’. İdeolojik dogmatizm sadece gerçeği görmenizi engellemez, sizi siyasete de çeker. İdeolojik bir taraf olursanız, üniformanızı ve silahınızı bu ideolojik taraf lehine kullanmaya meylederseniz sizin ideolojinizi paylaşmayan halkın diğer kesimlerini karşınıza almış olursunuz. Ha, ‘halk tabii ki bizim ideolojimizi paylaşacak’ diyorsanız hâlâ, söylenecek söz yok. Bugünlere neden ve nasıl geldiğimizi anlamamışsınız demektir.
Siz Kemalistsiniz diye millet de Kemalist olacak değil. O halde ne yapacaksınız? Çözüm, ideolojiden arındırılmış teknik donanımı yüksek, sivil iradenin hizmetinde bir ordu olmaktır. ‘Modern’ ordu budur… Kemalislerin değil, farklı ideolojilere sahip tüm halkın ordusu olduğunuzu unutmayın.
Yeni komuta kademesine dördüncü ve son tavsiyem; ‘Zaman ve Taraf gibi gazeteleri okuyun’. Hem ‘yeni Türkiye’yi daha iyi anlarsınız hem de ‘nasıl bir ordu’ sorusunun çağa uygun, demokrasiye duyarlı ve halkın hissiyatını yansıtan cevaplarını bu gazetelerin haber ve yorumlarında bulursunuz…
Zaman, 05.08.2011