Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini tamamlandı. Mevcut Cumhurbaşkanı İlham Aliyev yeniden seçildi. Belki bu sonuç çoğumuza göre sürpriz olmadı ve malûmun ilânı oldu. Fakat seçimi önemli ve tarihî kılan tabiî ki seçim sonuçları olmadı.
Azerbaycan tam 30 yıl sonra toprak bütünlüğü içerisinde ilk defa bir seçim gerçekleştirdi. Ermenistan işgalinden kurtulan Karabağ bölgesinde ilk sandıklar kuruldu ve 22.000 seçmen oyunu kullandı. Böylece Azerbaycan seçimle de birlikte kendi topraklarını işgalden kurtardığını ve entegrasyonunu tamamladığını dünyaya ilan etmiş oldu. İlham Aliyev‘in de oyunu işgalden kurtarılan Hankendi’de kullanması gerek Ermenistan’a gerekse dünyaya bir mesaj olarak yorumlandı.
Azerbaycan’ın topraklarını Türkiye’nin de desteği ile kurtarmasından sonra artık dünya siyasetinde daha aktif rol oynayacağı düşünülüyor. Hatta bu 2020’deki 2. Karabağ Savaşı’ndan sonra daha görünür hale geldi. Örnek olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Azerbaycan’ın tanıyacağı haberlerini gösterebiliriz.
Azerbaycan’ı önemli kılan elbette birkaç husus var. Bunların başında ise enerji kaynakları gelirken, ikinci olarak jeopolitik konumu Azerbaycan’ı önemli kılıyor. Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra Azerbaycan’ın elinde bulunan enerji kaynakları Batı’nın oldukça dikkatini çekti. Bu durum Batı’nın İlham Aliyev ile sıcak ilişkiler geliştirmesine sebebiyet verdi.
Ayrıca Azerbaycan’ın orta koridor diye tabir ettiğimiz kuşak-yol güzergahının üstünde bulunması da ülkeyi önemli kılıyor. Azerbaycan’ın hem dünya ticaretinin geçtiği yolların üstünde bulunması hem de dünyada azalan enerji kaynaklarına karşı zengin enerji varlıklarının bulunması Bakü’yü vazgeçilmez hale getiriyor.
Bunun yanında Zengezur Koridoru’nun oluşturulması da Türk devletlerini birbirine bağlanması açısından kritik bir hamle olarak görülüyor. İlham Aliyev de Türk Devletleri Teşkilatı’nı ve Türkiye’yi dış politikasında ilk sıraya koyuyor. Tüm bunları topladığımız zaman İlham Aliyev’in enerji kaynakları üzerinden jeopolitik konumunu güçlendirerek bağımsız bir dış politika hedeflediğini anlayabiliyoruz.
İşte tam bu noktada Karabağ’ın Ermeni işgalinden kurtarılmasının İlham Aliyev‘in hedefleri doğrultusunda Azerbaycan’ın bağımsız dış politikasının oluşmasına katkıda bulunduğunu söylemek gerekir. Özellikle Azerbaycan ve Türkiye’nin dış politikada ortak hareket etmesi bir ve beraber görüntü vermesi ayrı bir caydırıcı güç olarak karşımıza çıkıyor. Azerbaycan ordusunun Türk ordusuna benzer bir şekilde yapılandırılması ise adeta iki ülke arasında imzalanan Şuşa Beyannamesi’nin tecellisi oluyor. Bundan sonra da Türkiye ve Azerbaycan ilişkileri Türk devletleri Teşkilatı ile başta olmak üzere daha farklı konumlara taşınabilir.
Türkiye ve Azerbaycan’ın işbirliği, hareket kabiliyeti, dış politika oluşturulmasındaki birlik, dışarıya da güçlü bir imaj çizerek etkin ve yetkili bir güç odağı olarak karşımıza çıkıyor. Artık NATO, AB gibi büyük örgütlerden ziyade devletler kendilerine mikro ölçekte müttefikler arıyor.
Örneğin Amerika-Hindistan, Rusya-Çin ve Avrupa Birliği içerisinde bazı ülkelerin yakınlaşmasını gösterebiliriz. Burada şunu anlıyoruz; NATO, Avrupa Birliği, Şanghay İşbirliği Örgütü’nden ziyade devletler daha mikro yapılarda güç odağı oluşturmaya çalışıyorlar.
Bu işbirliklerinde Türkiye-Azerbaycan ilişkileri daha farklı bir konuma sahiptir. Çünkü Türkiye-Azerbaycan ilişkileri gerek tarihsel gerekse köken olarak, aynı milletin hareket kabiliyeti olarak ortaya çıkıyor. Diğer devletlerde ise daha çok çıkar çatışması, günlük politikalar veya kısa süreli uzlaşmalar olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle bu güç odaklarının oluşması, şu anda mümkün olsa da uzun vadede ülkelerin birbirine güvensizliği, uluslararası ilişkilerde artan anarşizmin giderek güçlenmesi, yaygın savaş ortamı bu güç odaklarını dağıtabilir. Fakat Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine geldiğimizde en zorlu günde bile birbirine destek verecek ortak politika oluşturabilecek dışarıya karşı hareket edebilecek iki ülke karşımıza çıkıyor.