“Yeni” görünümlü “eski” CHP mi?

İki hafta önce yayımlanan “CHP nereye?” başlıklı yazımda, kaset (komplosu değil) skandalı ile Baykal’ın liderlik seviyesinde siyasî hayatının biteceği tahmininde bulunmuştum.

Tahminim bir hafta içinde doğrulandı. Baykal CHP genel başkanlığını kaybetti. Hiçbir mevki–makam hiç kimseye ebediyen ait olamaz. Ancak, gönül ister ki Baykal “daha normal” yollarla genel başkanlığı bırakmış olsaydı. Bu hem kendisi ve hem de partisi ve yerini alan kimse için çok daha iyi olurdu. Siyaseti dışından izleyen bir sade vatandaş ve analiz etmeye çalışan bir siyaset bilimci olarak Baykal’ın siyasî çizgisini bazen dehşet içinde fakat her zaman şaşkınlıkla izledim. Son yıllarda dar görüşlü ve anti-demokratik ulusalcılığa teslim oluşunu bir türlü anlayamadım ve açıklayamadım.

Baykal çapında bir liderin Türkiye’de demokratikleşmenin ve özgürleşmenin öncülüğünü yapmak yerine dogmatizmin hırslı bir savunucusu hâline gelmesini asla kabullenemedim ve kendisine yakıştıramadım. Şimdi birçok şey geride kaldı. Daha sakin bir ortamda ve günlük politik manevraların ve kavgaların iğvasına kapılmadan bir siyasî öz muhasebe yapabilir ve hatalarını görebilir. Akil adam rolünü üstlenerek Türkiye’nin içine sıkıştırılmak istendiği cendereden kurtularak medenîleşme mücadelesine önemli ve değerli katkılarda bulunabilir. Bakalım ne yapacak, bekleyecek ve göreceğiz.

Baykal’ın yerini Kemal Kılıçdaroğlu aldı. Bu değişim parti çevrelerinde büyük umutlar uyandırdı. Ne yazık ki, Baykal’ın gidişi gibi Kılıçdaroğlu’nun gelişi de sıra dışı, “anormal” bir yolla oldu. CHP ve Kılıçdaroğlu bunun ağırlığını hep taşıyacaktır. Skandalı yaratanların kim olduğunu kimse kesin olarak bilmiyor, failler hariç. Ancak, skandalın niye tezgâhlandığı ve kimlerin ondan yararlandığı açık. Kılıçdaroğlu, maalesef, skandaldan yararlanan pozisyonunda ve bunun omuzlarına bindirdiği yük gün geçtikçe ağırlaşacak.

Demokrasinin en güzel yanlarından biri bu sistemde umut tazelemenin daha kolay olması ve daha sık vuku bulmasıdır. Antidemokratik rejimlerde umutlar nadiren ve sert şartlarda yenilenirken demokrasilerde her hükümet ve her lider değişimi yeni umutlar ve heyecanlar yaratır. Bu sefer de öyle oldu. CHP’deki lider değişikliği, ülke çapında olmasa da, toplumun belirli katmanlarında, heyecan ve umut dalgalarının doğmasına yol açtı. Umulur ki, bu, siyaseti daha isabetli bir ilerleme kulvarına sokar ve Türkiye’nin önünün açılmasına katkıda bulunur.

Kılıçdaroğlu’nun kongre konuşmasının, lider değişikliğinin doğurduğu umut canlanmasına ve heyecan dalgasına yeterince uyum sağladığı söylenemez. Kongre açış konuşması, ne yazık ki, hem muhtevası hem de tarzı itibarıyla epeyce sorunluydu. Yine de, sırf bu konuşmaya dayanarak Kılıçdaroğlu’nu yargılamak ve başarısız ilan etmek doğru olmaz. Ani gelen liderliğinin yükünü kaldırmak ve bu önemli pozisyona çok kısa zamanda adapte olmak kolay olmamalı. Bu yüzden, Kılıçdaroğlu’na zaman vermekte ve yeni söylem ve icraatlarını beklemekte fayda var.

Gazetelere ve televizyonlara yansıyan bazı yorumlarda CHP’nin yenilenme ihtiyacından bahsedilirken hedefin kadroların gençleşmesi olması gerektiği söylenmekte. Bu bir yanlış algılamadır. Bir partinin yönetici kadrolarının gençleşmesi o partinin doğru siyaseti izleyeceğini ve başarılı olacağını garanti etmez. Bu yüzden, partide ortalama yaşı aşağı çekme çabası ve bunun muhtemel sonuçları fazla abartılmamalıdır. Asıl mühim olan, biyolojik yaşın değil, biraz zorlama bir deyişle, partinin zihniyet yaşının gençleşmesidir. Bununla kastettiğim CHP’nin idarecilerinin medeni ve demokratik dünyanın standartlarını benimsemesi ve bunu layıkı veçhile söylem ve icraatlarında yansıtmasıdır. Bunu yapmak sanıldığı kadar kolay değildir. Sadece daha genç kimselere görev vermekle başarılamaz. Hatta, doğru istikamette ilerlenmezse, tersi bile olabilir. Nitekim, CHP gençliği içinde yaşı genç öyle kimseler vardır ki, radikallikte parti yaşlılarına rahmet okutur. Öyleyse, CHP, insanların yaşlarıyla uğraşmak yerine, gözlerini parti ideolojisine çevirmelidir. Anakronikleşmiş altı ok ideolojisinin nerelerde demokratik değerlerle ve uygarlık ilkeleriyle çatıştığını belirlemeli ve ideolojisini yeniden yorumlamalı, gerekirse bazı parçalarını tamamen terk etmelidir. “Cumhuriyet değerleri”, “cumhuriyet kazanımları” gibi demokrasi teorisi açısından bir anlam ifade etmeyen sloganlara sarılarak bu hayatî görevi ihmal etmemelidir.

CHP’nin son birkaç haftasında, ne yazık ki, ideolojik yenilenmenin yolda olduğuna dair kuvvetli işaretler göremedik. Bu demektir ki, CHP’nin Türkiye’nin kronik problemleriyle ilgili görüşleri değişmeyecek. Gerçekten üzücü. Parti şu türden sorulara makul, mantıklı ve demokrasiyle uyumlu cevaplar vermelidir: CHP Kürt sorununu nasıl çözecek? Kürt meselesi, sahiden, Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi, bir “iş ve aş” meselesi midir? Hepimiz biliyoruz ki, bu görüş ne yeni ne de büyük bir keşif. Daha önce değişik partiler tarafından defalarca tekrarlandı ve hiçbir işe yaramadı. Kılıçdaroğlu’nun liderlik döneminde işe yarayacağının bir garantisi var mı? Kimlik problemlerini “aş ve iş” ile çözmeyi hangi bilimsel teori öneriyor veya hangi tecrübe ispatlıyor? Keza, “yeni” CHP laiklik ve din özgürlüğünde “eski” CHP’den nerelerde, niçin ve nasıl farklılaşıyor? Laikliğin bir özgürlük aracı olmak yerine tepeden inmeci bir toplumsal projenin aleti olarak kullanılmasına itiraz ediyor mu? Türkiye tipi laikliğin yarattığı problemleri evrensel standartları benimseyerek çözmeyi hedefliyor mu?
 

Kılıçdaroğlu CHP’si bürokratik–askerî vesayet hakkında ne düşünüyor? Bundan şikâyetçi mi, değil mi? Şikâyetçi ise vesayeti kaldırmak için ne yapmayı planlıyor? Ergenekon’un gerçekten, “aydınları içeri atan” bir hükümet komplosu mu olduğuna inanıyor? Yoksa, onu, Türkiye’nin, darbecilik tarihiyle, darbeci zihniyetle ve darbecilerle hesaplaşmasının miladı olarak mı görüyor? “Yeni” CHP, hakikaten, içten ve gönülden, darbelere karşı mı? Ya yargıdaki kooptasyon sistemine ve yüksek yargının bir politik, antidemokratik kasta dönüşmesine ne diyor? Yüksek yargının altı ok ideolojisinin sarsılmaz kalesi olarak kalma mücadelesini demokrasinin ve hukukun hakimiyetinin neresine sığdırıyor?

Görüldüğü üzere, soru çok. Bu soruların cevaplarını almak için çok bekleyeceğimizi sanmıyorum. Birkaç ay içinde her şey netleşecek ve CHP’nin gerçekten “yeni” bir CHP mi yoksa yeni kılıfı giydirilmiş “eski” CHP mi olduğunu göreceğiz.

Zaman, 28.05.2010
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et