Seçimlerin ardından siyasetin ve toplumun birinci gündem maddesi ‘yeni anayasa’ olacak. Bu artık kesin. Bu yönde talep ve beklenti çok yüksek.
Metropoll’ün nisan ayı araştırmasına göre toplumun yüzde 69’u yeni bir anayasa istiyor.
Halkın bu genel talebinin yanı sıra, özellikle toplumun örgütlü kesimleri de bu işin peşindeler. Bütün siyasi partiler şu sıralarda seçimlerde iyi bir sonuç almak için uğraşırken, neredeyse her sivil toplum kuruluşu da anayasa hazırlıkları yapıyor. Çalıştaylar, konferanslar düzenliyor, ilkeler belirliyor, taslaklar hazırlıyor…
Bu, inanılmaz bir duyarlılık ve bilinç biçimi. Öyle anlaşılıyor ki geniş toplumsal çevreler yeni bir anayasanın bin seçimden daha önemli olduğunun farkında.
Böylesine bir hazırlık ve katılım arzusu siyasi partilere fazla bir manevra alanı bırakmıyor; ayrıca, yeni anayasanın içeriği konusunda da umut veriyor. Seçimin ardından siyasetçilerin kucağında olacak bu baskı, belirlenen ilkeler ve taslaklar.
Yani, mesele iktidara gelmesi beklenen AK Parti’nin yüzde kaç oy alacağına veya parlamentoya kaç milletvekiliyle geleceğine bakmaz artık. Bu iş olacak. Ama elbette kolay olmayacak. Devletin bütün iktidarının ‘yeniden paylaşılacağı’ bir sürecin kolayca kotarılması beklenmemeli. Ama anayasayı halk yapacak veya onaylayacaksa halkın üzerinde kolaylıkla uzlaşabileceği bir temel ilke var. O da, devlet ve iktidar karşısında toplumun/bireylerin haklarını ve özgürlüklerini güvence altına almak.
Özgürlükçü, devletin iktidarını toplum lehine sınırlayan, iktidarın gücünü dengeleyen, ideolojik olarak yorumlanamayan bir anayasaya ihtiyacımız var. İktidarda kim olursa olsun, meclis çoğunluğu kime ait olursa olsun bireyi, bireyin haklarını koruyacak, özgürlüklerini garanti altına alacak bir anayasa… Devletin tasallutundan korunmak için ‘kendi siyasi partimizin’ iktidarda olmasına ihtiyaç duymadığımız bir ülke yaratacak anayasa…
Bu yönde bir anayasa için TESEV’in geçen hafta açıkladığı ilkeler son derece değerli. Bence TESEV Anayasa Komisyonu Raporu anayasa önerilerinde çıtayı en tepeye koydu. Bu ilkelerden atılan her geri adım ‘gerici bir sapma’ olarak görülecektir.
Anayasa profesörleri Mustafa Erdoğan ve Serap Yazıcı’nın kaleme aldıkları rapor ufuk açıcı. Önce, gelin TESEV’in ‘resmi ideolojisi olmayan bir devlet’ fikrinde uzlaşalım. Buna kim nasıl itiraz edebilir ki? Anayasanın resmi bir ideolojisi olsun isteyenler kendi ideolojilerini devletin ideolojisi haline getirmeyi amaçlıyor. Peki, benim ideolojim, onun ideolojisi ne olacak? Seninki diğerlerinden neden üstün olsun ki?
Bence en önemli ilke bu. Devletin ideolojisi olmaz. Ama halkın olur. Olur da ‘bir tane’ olmaz. O nedenle anayasa bütün ideolojilere, fikirlere, inançlara, yaşam biçimlerine ‘özgürlük’ verir; birini diğerinden üstün görmez, ona ayrıcalık tanımaz.
Her durumda yeni anayasa Meclis’te yapılacak. Siyasi partiler açıklamalarında yeni bir anayasa sözü veriyorlar, ama ‘içerik’ belli değil. Aylar önce Profesör Ergun Özbudun, Taraf’a verdiği bir röportajda ‘Seçimlerden önce siyasi partiler anayasa taslaklarını açıklamalı, halktan öyle oy istemeliler’ demişti. Bu çağrıyı tüm siyasi partiler duyamamazlıktan geldi. Ama Metropoll’ün nisan araştırmasında anlaşıldı ki halk da seçimlerden önce siyasi partilerin anayasa taslaklarını görmek istiyor. Toplumun yüzde 75’i bu kanaatte.
Halk seçimlerden önce partilerden ‘nasıl bir anayasa’ yapacaklarına ilişkin bir ‘taahhüt’ almak istiyor. Oyunu muhtemelen ona göre kullanacak. Ama siyasi partiler buna yanaşmadılar; ‘hele şu seçim sonuçlarını bir görelim’ havasındalar. Seçim beyannamelerinde ‘yeni anayasa’ya değinmekle yetindiler.
Gerçekten partilerin bu konuda ne düşündüklerini pek bilmiyoruz.
Neredeyse bütün siyasi partiler ‘özgürlükçü’ bir anayasa diyor. İyi ama ‘özgürlükçü anayasa’ ile neyi kastediyorlar?
Onlara tavsiyem, TESEV’in Anayasa raporunu iyi okumaları; çünkü ‘özgürlükçü’ bir anayasanın temel ilkeleri orada. Siyaset bu düzeyin altında kalırsa toplumun gerisine düşmüş olur.
Zaman, 29.04.2011