Ülke gündeminin yoğunluğu köşe yazarlarını belli konulara itiyor. Bu nedenle bazen önem taşıyan konular gündemde yer alamıyor. Bunlardan biri de geçtiğimiz hafta yargı reformunun bir parçası olarak Adalet Bakanı tarafından yargıda zaman yönetimi ile ilgili açıklamalardı.
Bugüne kadar yapılan tüm saha araştırmaları vatandaşın yargı sistemine güven duymadığını ortaya koyuyor. Devlet organları arasında en yüksek düzeyde güven duyulması beklenen yargının içinde bulunduğu durumdan kurtarılması demokrasinin pekiştirilebilmesi bakımından büyük önem taşımakta. Yargıya duyulan bu güvensizliğin temellerine bakılacak olursa yargılama standartlarına uygun davranılmaması ile hukuk devleti ve insan hakları ilkelerine riayet edilmemesinin başrolü oynadığı görülecektir. Yapılan anketlerde vatandaş yargı sistemini kendisini koruyan, adalet dağıtan, haklı ve haksızı ayıran bir hukuk devleti şemsiyesi olarak görmemektedir.
Yargıya olan güvensizliğin nedenlerinden biri de Türkiye’de davaların çok uzun sürmesidir. Bireyler yıllarca süren davalar nedeniyle hakkaniyetli sonuca ulaşılsa bile uğrayacakları maddi zarara uğramakta ve ceza davaları bakımından gereksiz yere özgürlüklerinden mahrum olmaktadır. Geç kalan adaletin, adalet olmadığı tüm dünyaca benimsenen bir görüştür.
Avrupa’da Adaletin Etkinliği Komisyonu, Avrupa Konseyi içinde kurulmuş, temel amacı yargı süreçlerinin hızlandırılması olan bir birimdir. Bu birim tarafından geliştirilen Satürn projesi kapsamında Adalet Bakanlığı ile konsey arasında bir süredir çalışmalar sürdürülmektedir.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada yargıda zaman yönetimi sisteminin Haziran ayına kadar uygulamaya geçirileceğini duyurdu. Yapılan açıklamada 83 yıl süren bir dava örnek gösterilerek bir zaman disiplininin getirilmesi için önlemler alınacağı vurgulandı.
Peki, ne yapılacak?
Zaman yönetimi sistemi, bilgi toplama, izleme, değerlendirme ve önlem alma aşamalarından oluşmaktadır. Öncelikle davaların ne kadar sürdüğü belirlenecek, uzun sürme nedenleri araştırılarak hangi önlemler alınırsa sürelerin kısaltılacağına karar verilecek, geliştirilen yöntemlerin uygulanması izlenerek yargının bu yöntemlere ne kadar uyum sağladığı değerlendirilecek ve gerekli ek önlemler alınacaktır.
Yeni sistem savcı ve yargıçlara ellerindeki davaları ne kadar sürede bitireceklerine ilişkin bir taahhüt yükümlülüğü de getirmektedir.
Yargı sistemimizde zaman yönetiminin temel bir araç olarak kullanılmasına yönelik çalışmaların başarılı olması durumunda davaların süreleri temyiz aşamaları dâhil bir iki yıla düşürülebilir. Etkili bir zaman yönetimi sistemiyle vatandaşın yıllarca mahkeme kapısında beklemesi ya da beraat edeceği davalarda tutuklu kalması önlenebilir.
Fakat bu noktada şu da belirtilmelidir ki zaman yönetimine ilişkin geliştirilecek politikaların başarıya ulaşabilmesi diğer bazı reformların uygulamaya geçirilebilmesine bağlıdır. Yargı sistemimizde hâkim sayısının azlığı bilinen bir gerçektir. Türkiye ile aynı nüfusa sahip Almanya’da dört kat fazla yargıç görev yapmaktadır. Yetersiz sayıda savcı ve hâkimle zamanı ne kadar iyi yönetirseniz yönetin gecikmelerin yaşanması kaçınılmazdır.
Hâkimlerin dosyaların incelenmesi aşamasında desteklenmesi zaruridir. Mahkemelerde kürsüye çıkmayan hâkim yardımcılarının görevlendirilmesi, hem onların mesleki gelişimleri hem de mahkeme çalışmalarının süratlenmesi açısından önemlidir.
Bu reformların bir arada uygulanması halinde hızlı adalet hayali gerçek olabilir.
Yeni Yüzyıl, 29.01.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/yargida-zaman-yonetimi-1105