“İntiharından 2 gün önce kucağıma bayılıp ‘Ben kendimi öldürücem, kaldıramıyorum.’ diyerek ağlamasını ben de kaldıramıyorum. Bu zamana kadar saklanmış olması, bu vicdan kaldırmayan olayı yeni öğrenmemizi hiç birimiz kaldıramıyoruz. Okul yönetimimiz işin üzerini kapatmaya çalışıyor. Sizlerden tek ricam duyurabildiğiniz kadar duyurmanız, destek çıkmanız.”
17 Şubat 2016 Çarşamba akşamı babasının silahıyla intihar eden bir kız çocuğunun arkadaşının yazdığı iki paragraftan biri yukarıdaki. Ortaya konulan iddiaların doğruluğu, yanlışlığı bir adlî sürecin sonucunda belli olacak ama beni orası ilgilendirmiyor.
Sosyal psikolojide yüksek lisans yapmaya karar verdiğimde beni en cezbeden, aynı zamanda da okumalarımda en fazla zorlayan mesele “tecavüz mitleri” olmuştu. Cezbediyordu, duyduklarım ekonomik statü, eğitim durumu gözetmeyen cümleler barındırıyordu. Zorluyordu, çünkü başıma gelme ihtimali olan bir durumda arkamdan bu cümlelerin sarf edilmesinin ailemi ne kadar inciteceğini düşünüp, tedirgin oluyordum.
Her ne kadar adalet algısı açısından bakıldığında kurbanın hak etmiş olabileceğini düşünmek adil dünya inancımızı korusa da, tecavüzde bundan daha fazlası söz konusu idi. O da tecavüze uğrayanın bunu hak ettiğini düşünmenin ötesinde onu suçluyorduk. Tecavüz mitlerimiz de bize bu konuda epey yardım ediyordu.
Aşağıda evrensel olduğu düşünülen bazı tecavüz mitlerini göreceksiniz. Bugün #canseliçinsusma der iken, lütfen bu mitlerin beslenmesine izin vermeyin. İzin vermeyin ki bu süreci yaşamış olan genç kızların görüşmeye çalıştığı müdür yardımcıları onlara vermeleri gereken randevuları ertelemesin. İzin vermeyin ki rahatsızlığını üniversite yönetimine ileten genç kızların/erkeklerin şikâyetleri ciddiyetle incelensin. “Tecavüz” olgusunu araçsallaştırıp sinirlendiğimiz gruba yönelik sarf ettiğiniz bir kelime olmaktan çıkarmadığımız sürece bu şiddet tipi ile ilgili gerçekleri göremeyebiliriz.
Öncelikle tecavüz karşılıklı rızanın bulunduğu bir cinsel ilişki değildir. Tecavüz, bireyin fiziksel bütünlüğünü ve hayatını tehdit eden, kişinin isteğinin dışında gerçekleşen bir süreçtir. Kadınlar erkekleri tecavüze teşvik etmezler, ancak en çok düşünülen, akla gelen tecavüz mitlerinden bir diğeri bu cümledir. Bugün sosyal medyada yukarıda vurgulanan kriminal süreç ile ilgili başlatılan kampanyadaki bazı cümlelerin ibretlik olarak okunması gerekmektedir. Hiç kimse tecavüzü “hak” etmez ve tecavüzden kurtulmanın “doğru” bir yolu mevcut değildir. Herhangi bir bireyin, herhangi bir süreçte başına gelebilecek bu durumun engellenmesi için kurduğunuz “ben olsaydım …” cümleleri nafiledir. Dilerim siz de, bir başkası da olmazsınız. Ama lütfen o yorumları okuyan gençlerin yaşadıklarını tebliğ edebilme cesaretlerini kırıcı “doğru yollar silsilesi” belirlemeyin.
“Tecavüzcü”ler yalnızca belirli bir sosyo-ekonomik düzeyden gelmezler. “Tecavüzcü”ler belirli bir siyasî görüşe sahip değildirler. “Tecavüzcü”lerin hepsinin ortak bir dinî inancı/inançsızlığı bulunmamaktadır. Dünyada raporlandırılan tecavüz vak’alarına bakıldığında eğitim durumu, sosyo-ekonomik durum ve politik tercihin, etnik kökenin oldukça heterojen olduğu görülecektir. Her ne kadar yukarıda belirtilmiş de olsa bir kere daha vurgulamakta fayda görüyorum; bir başka sebepten öfke duyduğunuz bir gruba “tecavüzcü” yaftası vurmadan önce lütfen tekrar düşünün. O bireylerin içerisinde cinsel saldırılara maruz kalanlar olabileceği gibi, bu gerçekleştirdiğiniz eylem düpedüz kalıpyargıdır ve en önemlisi kurban ve olası kurbanlara yararı dokunan bir çıkarsama ile sonuçlanmamaktadır.
Tecavüz, hedefinin yalnızca kadın olduğu bir cinsel saldırı tipi değildir. Erkeklerin de, LGBT bireylerin de tecavüz kurbanları olabildiği bilinmektedir. Tıpkı sizin için olası “fail”i seçtiğiniz gibi kendinize uyan bir “kurban” grubunu belirlemeyin. Belirlemeyin ki diğer gruplarda yer alan ve tecavüz kurbanı olan kişiler cesaretlerini toplayabilsinler.
Tecavüz bir tutku suçu değildir, anlık ve spontan gerçekleşmez. Geriye dönük araştırmalar eylemi gerçekleştiren bireylerin planlı bir süreci ortaya koyduklarını göstermektedir. Eylemi gerçekleştiren birey adlî bir sürecin sonunda cezalandırılmadığı sürece eylemine devam edebilmekte ve bunu da genellikle aynı “mahalle”lerde gerçekleştirmektedir. Tecavüzcülerin “yabancı” bireyler olduğu da, oldukça sık rastlanan ama doğru olmayan bir başka mittir. Tecavüze yönelik bir meta-analiz tecavüzü gerçekleştiren kişilerin % 60’ının kurban tarafından tanındığını ortaya koymaktadır. Ayrıca tecavüz, filmlerden izlediğiniz, romanlarda okuduğunuz bir şey değildir. Gece ıssız bir sokakta, ansızın beliren bir kişi tarafından gerçekleştirilmez.
Sanırım bazı yaşların laneti var. “Ergenlik” ile “yetişkinlik” arasındaki kavşakta durduğum bu zamanda Cansel’in arkadaşının yazdığı bu paragraf beni çok yaraladı. Her iki tarafın da hayata bakış açısının ne olabileceğini ve ne olduğunu kestirebiliyorum ve üzülerek söylüyorum ki biz bizden daha genç olanları dinlemiyoruz.
Kurbana alternatif davranış şekilleri yaratmak yerine takkemizi önümüze alıp düşünme zamanı geldi. Okullarda, üniversitelerde öğrencilerin minik imalarla, cılız seslerle bize ilettikleri şikâyetleri ne kadar ciddiye alıyoruz? Bu şikâyetlerin sonuçlarını ne kadar takip ediyoruz? Yıllardır süregelen iş arkadaşlarımızın yanında mı yer alıyoruz, yoksa onlarla ilgili söylenenleri raporlandırıyor muyuz?
Bir kız çocuğum olsun hep çok istemişimdir. Ama böyle haberlerde yılgınlığa düşüyorum. “Başına gelirse” diye bir tedirginlik yaşamak kuşkusuz bencilce olur ama hayat karşısında söylemek istediği cümleleri ya etrafındaki “büyük”ler dinlemezse diye. Ben oralarda olmazsam, biri onun sesini duymazsa diye.
Birbirimizi ya da şu andaki zanlıyı suçlayarak bunu onun herhangi bir özelliğine yükleyip günlük hayatımıza devam edebiliriz. Bu süreçte hiçbir değişikliği yaratmayacaktır. Cezasını çekmesi gereken cezasını çeksin.
Ama biz de gençleri dinleyelim.