Nihayet sorumlu ve akılcı bir siyasetin başladığını gösteren “Kürt Açılımı”nın sonuna kadar kararlılıkla götürülmesi halinde, bunun Türkiye için tarihsel önemde olacağına kuşku yok. Şimdi herkesin tam bir sorumluluk duygusuyla hareket ederek bu davaya bir yerden el vermesinin zamanıdır.
“Akılcı siyaset” ille de duygulardan büsbütün arınmış, vicdanın sesine sağır bir siyaset değildir. Tam aksine, Kürt sorununda bizi akılcı bir siyasete asıl yöneltecek olan şey, 25 yılın kanlı bilançosunun ve özellikle de bunca “masum ölüm”ün hepimizin yüreğine düşürmüş olması gereken acıdır.
Eğer bu sorun bugüne kadar çözülmeden kalabilmişse, bu büyük ölçüde, siyaset dünyamızda bu derin acıyı hissedebilecek hassasiyette vicdanların eksik olması yüzündendir.
Onun içindir ki, Başbakanın 11 Ağustos’ta Partisinin grup toplantısında yaptığı tarihi konuşmayı fevkalâde önemsiyorum. Muhalif-muvafık herkesin de önemsemesi gerekir. Bu konuşma bize hem duygularını yitirmemiş ve vicdanı körelmemiş siyasetçilerimizin halâ var olduğunu, hem de vicdanın sesinin nasıl akılcı bir siyaseti harekete geçirebileceğini gösterdi.
Esasen ben de bir süredir böyle olmasını temenni ediyordum. Nitekim, geçen yıl Ekim ayında bütün siyasetçilere vicdanlarının sesine kulak verme çağrısı yapmıştım:
“Siyaset esnafı! Size sesleniyorum! İktidarı ve muhalefetiyle hepinize…Gencecik fidanların birbiri ardından devrildiği bu yürek yangınına daha ne kadar seyirci kalacaksınız?…
Bunca masumun ölümündeki sorumluluk payınızı görmemekte halá direnecek misiniz? Bu sahte siyaset sunağına daha ne kadar kurban verilmesi gerekiyor sizi intibaha getirmek için? Bitip-tükenmek bilmeyen bu ölüm sağanağı sizin -aklınızdan vazgeçtik- vicdanınızı bile uyarmaya yetmiyor mu?
Gösterişli üniformalarıyla arz-ı endam eden siz generaller! Siz ne zaman ölen canları sayı olarak görme soğukkanlığından kurtulacaksınız?… Siz ne zaman kendi asli görevinize odaklanacaksınız?
Siz ekranlarda boy gösteren ‘asalım/keselim’ buyurucusu, kerameti kendinden menkul ‘strateji uzmanları’! Siz, ne zaman ‘kraldan fazla kralcı’ olmaktan vazgeçecek ve vicdan diye bir şeyin olduğunu hatırlayacaksınız? Sizin utanma duygunuz var mıdır? (…)
Şu yalın gerçeğin artık kafamıza dank etmesi gerekiyor: Bu trajik ölümler devam ediyorsa, bu, siyasetin bu konudaki vurdumduymazlığındandır. Gencecik fidanlar ölüyor, çünkü siyasetçilerimiz ölümleri durduracak kararı almıyor veya alamıyorlar. Çünkü, siyasetçilerimiz bu acıyı yeterince hissetmiyorlar.
Eğer sahiden bunu hissetselerdi, bu acı onlara yol gösterir de, ne yapıp edip o ‘akılcı’ çözümlerin yolunu bulabilirlerdi. Eğer böyle hissedebilselerdi, ‘çözüm’ü daha fazla ölüm getirecek tedbirlerde aramazlardı. Eğer böyle hissedebilselerdi, ‘çözüm’ü terörle mücadeledeki ‘kararlılık’ı ve teknik donanımı artırma arayışında görmezlerdi.
Eğer böyle hissedebilselerdi, bu onları kendi akıllarını sansürlemekten vazgeçmeye yönlendirir; onlara, sahici bir çözüm için zihinlerini tutsak alan tabuları veya akıllarının önündeki ‘kırmızı çizgiler’i aşma cesareti verirdi. (…)
Kimse de bu meselede bize PKK’nın acımasızlığını ve kanseverliğini hatırlatmasın. Çünkü, bu meseleyi çözecek olan PKK değil, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Parlamentosu, hükümeti, DTP dahil siyasi partileri ve sivil inisiyatifleriyle Türkiye…” (8 Ekim 2008)
Ne yazık ki, bu ülkede halâ vicdanların sesine kulak vermemekte ısrar eden siyasetçiler var. Daha kötüsü de, sırf AKP’ye husumetleri yüzünden bu sorumsuz muhalefet anlayışına arka çıkan “kara vicdanlı” medya mensuplarının varlığı!
Star, 15.08.2009