1. Sosyalizmin Hristiyan Kökleri
2. Ütopik ve Aydınlanmacı Sosyalizm
3. Proudhon mu Marx mı?[/box]
İlk örneklerini sınırlı ölçüde Antik Yunan’da bulan sosyalizm, Orta Çağ’da Hristiyan ‘Heretik’ gruplarda ve Reformasyon’da yeni şekiller ve özellikler kazandı. Antik Yunan’daki I. Ütopik Dalga’nın ardından, Aydınlanma boyunca, II. Ütopik Dalga hem edebî hem felsefî çalışmalarda boy gösterdi. More (1516) ve Campanella (1602) gibi günümüz okurunca bilinen ütopyacılar yanında Gerrard Winstanly (“The Law of Freedom”) (1652), Denis Vairassse, Fenelon, Fontennelle, Restif de La Brettone gibi isimler ütopya ve romanlarda kendi sosyalizm anlayışlarını açıkladı. Aydınlanma Çağı’nda sosyalizmi anlatan felsefî eserler ise Jean Merlier, Morelly, bir ölçüde Diderot, en önemlisi Deschamps gibi isimlerden geldi. Fransız Devrimi esnasında bu sosyalist tasavvurlar uygulama planlarına dönüştürülmek istendi ve bunda Phlippe Buonarrotti ve François Emile Babeuf başrolü oynadı.
Böylece Orta Çağ sosyalizmi bir dönüşüm geçirdi ve Shafarevich’e göre, dört özellik kazandı.
- Orta Çağ ve Reformasyon boyunca sosyalist fikirler, en azından formel olarak, dinî hareketler içinde gelişmişken, II. Dalga’da ütopyacı sosyalizm dinden koptu ve tedricen dine düşman oldu. More ve Campenalla’da Hristiyanlığa karşı bazen yabancılaşma bazen ironik bir tavır vardı. Winstanley ise çağındaki dinlere açıkça düşmandı. Deschamps dini toptan reddetti, Tanrı’nın insan icadı olduğunu, insanın bastırılmasının sonucu ve baskının aracı olduğunu ilan etti. Meslier dünya görüşünü dinlere ve Hristiyanlığa, özellikle İsa’ya nefrete dayandırdı.
- Orta Çağ mistisizmden tüm tarihi kapsayan düzenli bir evrim olduğu fikrini aldı. Ancak, mistiklerin bu süreçte gördüğü sürükleyici güç ve gayenin -Tanrı bilgisi ve Tanrı ile birleşme- yerine ilerlemeyi tarihin motive edici gücü olarak kabul etti ve insan aklını ilerlemenin üstün ürünü olarak kabul etti.
- Tarihî sürecin üç safhası -insanın düşüşü, daha mükemmel hâle gelişi ve orijinal duruma dönüşü- mitlerini muhafaza etti. Bu çerçevede tüm sosyalist doktrinler şu unsurları kapsar:
- – Özel mülkiyet denilen ilk günah tarafından tahrip edilmiş olan ilkel ‘doğal durum’ veya ‘altın çağ’ miti.
- – Mevcut durumun kınanması. Çağdaş toplum tedavi edilemez biçimde bozulmuş, gayri âdil, anlamsız, parçalanmaya hazırdır. Ancak onun kalıntıları üzerinde insanlara her mutluluğu garanti edecek bir yeni sosyal yapı inşa edilebilir.
- – Sosyalist ilkeler üzerine inşa edilmiş, bütün yetersizliklerin ortadan kalkacağı bir yeni toplum kehaneti. Bu, insanlığın ‘doğal hâl’e, Morelly’nin dediği gibi bilinçsiz Altın Çağ’dan bilinçli Altın Çağ’a dönmesinin yegâne yoludur.
- Orta Çağ heretikleri tarafından ruhun maddenin gücünden kurtulması olarak anlaşılan ‘kurtuluş’ fikri çağdaş toplumun ahlâkından, sosyal kurumlarından, hepsinden önemlisi özel mülkiyetten kurtulma arayışına dönüştürülür. Başlangıçta bu kurtuluş sürükleyici gücünün akıl olduğu kabul edilir, fakat tedricen onun yeri halk ve fakirler tarafından alınır. Buonarroti’ nin ‘Conspiracy of Equals’ında bu konsept tamamlanmış hâldedir. Sonuç olarak ‘geleceğin toplumu’nun inşası planında yeni somut özellikler belirir: Terör, zenginlerin varlıklarının fakirler tarafından zorla alınması, mobilyaların – eşyaların gasp edilmesi, borçların ilgası vs…
Ütopik ve aydınlanmacı sosyalizm 20. Yüzyıl sonlarında çöktü. Bu gerek sosyalistler gerekse sosyalist olmayanlar tarafından beklenmeyen bir vakaydı. Pek az kişi sosyalizmin çökeceğini, çökmeye mahkûm olduğunu görebildi. Hatta sosyalizmin asla çökmeyeceği ve bir girdiği yerden bir daha çıkmayacağı kanaati çok yaygın ve baskındı. Bunun sebebi sol teorinin müthiş hâkimiyetiydi. Dünyaya ‘neo-liberalizmin’ egemen olduğu yolundaki bütün laf kalabalığına rağmen, sol teorinin hâkimiyeti ortadan kalkmadı. Özellikle entellektüel muhitlerde hâlâ baskın. Ne yazık ki çoğu zaman bunun farkına bile varılmıyor. Sosyalizme karşı olduğunu sanan birçok insan sosyalist kavramlarla, konular ve yazarlarla zaman harcayıp duruyor.