Üniversiteler ve problemler

Yıllardır akademik hayata yapışıp kalan problemler neler ve bunların çözülmesi sürecinde önceki yıllara nispetle ne durumdayız? Bu konuda daha sağlıklı bir perspektif geliştirebilmek için, önce, bizimkinden çok daha gelişkin bir akademik hayata sahip bir ülke olan ABD’nin ünlü üniversitelerinin sıkıntılarına göz atmakta fayda var.

Üniversiteler 2010-11 akademik yılına başladı. Bu vesileyle düzenlenen törenlerin çoğunda bildik, rutin konuşmalar yapıldı. Ders yılının ilk haftalarıyla beraber sorunlar da alevlendi. Yıllardır akademik hayata yapışıp kalan problemler neler ve bunların çözülmesi sürecinde önceki yıllara nispetle ne durumdayız? Bu konuda daha sağlıklı bir perspektif geliştirebilmek için, önce, bizimkinden çok daha gelişkin bir akademik hayata sahip bir ülke olan ABD’nin ünlü üniversitelerinin sıkıntılarına göz atmakta fayda var.

ABD’de de üniversitelerin dertlerinin olduğunun belirtilmesi ilk bakışta insana garip geliyor. Bütün dünya Amerikan üniversitelerine hayran. Global derecelendirmelerde bu ülkenin yükseköğretim kurumları on yıllardır en başlarda. Şanghay Üniversite Derecelendirme Kurumu’nun son raporuna göre dünyanın en iyi 20 üniversitesinin 17’si Amerikan Üniversitesi. Tepedeki 50’de ise 35 ABD üniversitesi yer alıyor. ABD üniversiteleri, yaşayan Nobel ödüllülerin % 70’ini istihdam ediyor ve en çok atıf yapılan akademik dergilerde yayınlanan yazıların çok büyük bir oranını yine bu üniversitelerde çalışan akademisyenler kaleme alıyor. ABD okulları bu yıl her zamankinden daha fazla öğrenci kaydetti. Meşhur üniversitelerin yerleştiği, adeta eğitim üssü olmuş (Massachusetts gibi) yerlerde şehir hayatının gerilediğine dair bir işaret yok. Bu durumda Amerikan üniversitelerinin sorunlarından bahsetmek ne kadar anlamlı? Galiba çok anlamlı. Dünyanın saygın liberal dergisi The Economist’in belirttiğine göre (4 Eylül 2010) ABD’de hem American Enterprise Institute gibi “sağ” kuruluşlar hem de yakınlarda üniversiteleri çok ağır bir şekilde eleştiren bir kitap yazan Andrew Hacker ve Claudia Dreifus gibi “sol” akademisyenler üniversitelerinin geleceğinden ciddi şekilde endişeli. Merkezde yer alan US News&World Report da. Diyor ki: “Eğer kolejler (tipik bir) iş olsaydı, tam maliyet-düşürücü ve acı verici reorganizasyonlarla, hasımları tarafından devralınmaya hazır durumda olacaktı!” Buna dayanan The Economist de, Amerikan üniversitelerinin bir zamanlar herkesin hayran olduğu ve taklit ettiği dev otomobil firması General Motors (GM) gibi batıp batmayacağını sorguluyor.

AMERİKAN ÜNİVERSİTELERİ DEĞİŞMEK ZORUNDA

The Economist’in verdiği bilgilere dayanarak Amerikan üniversitelerinin yüzleştiği bazı problemler satırbaşlarıyla şöyle özetlenebilir: ABD’de on yıllardır okul ücretleri Amerikalıların ödeme kabiliyetinin büyümesinden daha hızlı artıyor. Kırk yıl içinde hanehalkı ortalama geliri 6,5 faktör artarken devlete ait yüksekokulların ücretleri 15 ila 24 faktör arttı. Bir özel okula gitme maliyeti ise 13 faktörden fazla yükseldi. ABD’nin en iyi okullarından oluşan Iyv liginde bir yıl okumak (kalış ve iaşe masrafları hariç) ortalama 38 bin dolara mal oluyor. Akademik hayattaki enflasyon (pahalanma) tıptaki enflasyon çok daha fazla. Ücretlerdeki artışa paralel olarak öğrencilerin ders çalışma saatleri de aşağı indi. 1961’de tam zamanlı 4 yıllık öğrencileri haftada 24 saat ders çalışırken, bugün bu 14 saate düştü. Okuldan ayrılma ve başarısızlık oranları da ürkütücü. Öğrencilerin yalnızca % 40’ı dört yıllık okullardan dört yılda mezun olabilmekte.

ABD’de üniversite hocalarıyla ilgili olarak da ciddi sıkıntılar var. Hocalar öğrenciye öğretmekten çok, araştırma ve yayınla ilgili, zira daimi kadro bulma şansları buna bağlı. Bu yüzden öğrencilere verilen notlarda sunî bir şişme var. Profesörler öğrencilere adeta, “istediğiniz notu veririz, yeter ki bizi meşgul etmeyin” diyor. Sabatical (ücretli izinli) olma oranları müthiş yüksek. Normalde her yedi yılda bir sabatical (bir akademik yıl ücretli izinli) olma hakkı varken, bugün profesörler üç yılda bir sabatical oluyor. Harvard’daki 48 tarih profesörünün 20’si bu yıl ücretli izinli. Toplumsal cinsiyetin yansımalarıyla ilgili araştırmalar ve edebiyat kritiği gibi alanlarda bol miktarda inceleme ve deneme ortaya çıkarken ülkenin ekonomik dinamizmine katkıda bulunacak araştırmalar gitgide azalıyor. Üniversite bürokrasileri müsrif harcamaları heves ve cesaretle yapıyor. Araştırmalara göre 1993 ile 2007 arasında 198 öncü üniversitede üniversite bürokratları için yapılan harcamalar eğitimi bilfiil veren hocalar için yapılan harcamalardan çok daha hızlı şekilde arttı. Elit özel üniversitelerdeki idari maliyetler devlet üniversitelerindekinden daha süratli büyüyor. Arizona State University gibi yerlerde tam zamanlı üniversite çalışanlarının neredeyse yarısı idari personel.

Amerikan yükseköğrenim sisteminin hacmi ve dinamizmi bu problemleri çözmeye yetmez mi? Üniversite sisteminin kendi içinden çözümler geliştirmesi gerekmez mi? Üniversiteler farklı yollar izleyerek sorunlara cevap veremez mi? Meselâ bazıları fiyatlarını indirerek, bazıları araştırmada değil öğretmede çok iyi hocalar istihdam ederek atak yapamaz mı? Belki. Ama bu Amerikan üniversitelerinin en büyük problemi birbirleriyle akademik şöhrette (yıldız profesörleri transfer etmek) ve gösterişte (lüks yurtlar, abartılı stadyumlar inşa etmek) yarışmaları. Bu hastalık kendini en fazla en tepedeki üniversitelerde gösteriyor, ama sadece orada kalmayıp aşağıya da (ikinci gruptaki üniversitelere) sirayet ediyor.

Gözlemcilere göre Amerikan üniversitelerinin eski alışkanlıklarını sürdürmeleri zor. Ekonomik kriz, velileri, çocuklarını üniversiteye göndermek için kredi almada isteksizliğe ve diğer ülkelerde daha elverişli eğitim imkânları aramaya itiyor. Yani talep daralıyor. İnternetin bir eğitim aracı olarak gitgide yayılması ve daha fonksiyonel hale gelmesi de örgün eğitimi zorluyor. Online eğitim yeni ufuklar açıyor ve klasik yolları aşındırıyor. The Economist’e göre, Amerikan üniversiteleri, paranın bol ve ucuz olduğu zamanlarda edindikleri alışkanlıkları ve geliştirdikleri tarzları değiştirmezlerse, GM’nin akıbetine uğramaları mümkün.

Peki, Türkiye üniversitelerinin Amerikan üniversitelerinin tecrübelerinden ve sıkıntılarından alabileceği dersler var mı? Türkiye’nin ve Amerika’nın yükseköğrenim sistemleri bire bir aynı olmasa da var. Bunların neler olduğunu ve üniversitelerimizin diğer problemlerini gelecek hafta ele alalım.

Zaman, 15.10.2010 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et