Dış güvenlik dünyadaki her ülkenin en temel meselesi. Güvenliği sağlamak ise devletin ana görevi. Devletler bu yüzden ordular besliyor ve silahlanıyor. Güvenliğe katkıda bulunacak bir kültürü yaratıyor veya besliyor, destekliyor.
Güvenlik sorunlarının ne kadarının devletler tarafından yaratıldığı ve devletlerin güvenlik endişelerini vatandaşlarını kazançlarının önemlice bir bölümüne el koymaktan zorla askere almaya kadar vergilendirmek için nasıl kullandığı ilgilenmeye ve incelemeye değer bir konu. Ancak, bu incelemeden ne sonuç elde edilirse edilsin, fiilî durum aşikâr: Dünya devletler dünyası ve devletler güvenlik için anlaşmalar yapıyor, paktlar kuruyor, işgal ve saldırı niteliğinde savaşlara girişiyor, öldürüyor ve öldürtüyor. Bütün devletler bunlardan vazgeçmediği sürece şu veya bu devleti güvenlik amacıyla yürüttüğü faaliyetlerden dolayı peşinen kınamak anlamsız ve boşuna.
Ülkelerin güvenlik ihtiyacının çapını ve ağırlığını şartlar ve zihniyetler belirliyor. Bu şartlardan biri dünyadaki fiziksel konum. Coğrafya bu açıdan bir anlamda kader; en azından büyük güç olmayan ülkeler için. Süper güç olunca durum değişebiliyor. Tüm dünya tarihindeki en korunaklı büyük güç olan ABD sanki en büyük güvenlik sorunlarını yaşayan ülkeymiş havasında. Bu yüzden dünyanın her tarafında üsler açıyor, askerî birlikler tutuyor, küçük ve büyük çatışmalara, savaşlara girişiyor, işgal ediyor/ettiriyor, sokak hareketlerini kışkırtmaktan darbe yapmaya/yaptırmaya kadar her yolu kullanarak sevmediği devletlerle uğraşıyor. Bütün bu yaptıklarının ne kadarının gerçekten ABD’nin güvenliğiyle ilgili olduğu ve ne kadarının emperyal amaçlar için vasıta kılındığı tartışmaya çok açık.
Türkiye ne yazık ki çok sorunlu bir coğrafyada. Bu bölgede aynı dini ve kültürü paylaşan toplumlar dahi birbirinin gözünü oymaya hazır. İsrail ve onun hâmisi ABD bölgeyi tam olarak kontrol altında tutmak için muazzam bir istihbarat ağı çalıştırıyor ve yukarda bahsedilen tüm yol ve yöntemleri fütursuzca kullanıyor.
Suriye sorunu Türkiye’nin güvenlik endişelerini ciddî şekilde artırdı. KCK-PKK-PYD bir uluslararası aktör hâline geldi. ABD bölgeye ilişkin senaryolarında, teröre bulaşıp bulaşmadığına aldırmaksızın, Kürt gruplara ve örgütlere daha fazla yer vermeye başladı. Utanmadan, sıkılmadan Türkiye’den başkasıyla sınır komşusu olmayan bir terörist gücü düzenli orduya çevirmek için eşi az görülür bir silahlandırma kampanyası yürüttü. Sık sık Türkiye’nin güvenlik endişelerini meşru gördüğünü ve anladığını söylüyor ama bu endişeleri giderme adına hiç bir şey yapmıyor.
Türkiye bu ahval ve şerait içinde hava sahasını daha iyi koruma yolları aradı. NATO’dan sınırına patriot füze sistemleri yerleştirilmesini istedi. Bu isteğe kısmî bir evet cevabı verildi ve bir miktar füze bataryası getirildi. Sonra, tehlike ortadan kalkmış olmamasına rağmen, füzeler sökülüp götürüldü. Bunun üzerine Türkiye ABD’den patriot füzeleri almak istedi. Ne yazık ki taleplerine müspet cevap verilmedi. Çaresiz kalan Türkiye Rusya’ya yöneldi ve S-400 almak üzere anlaşma yaptı. ABD bunu önlemek için Türkiye’yi ekonomik olarak çökertmek dâhil birçok şekilde tehdit etti. Ancak, bereket versin, Erdoğan baskılara ve tehditlere teslim olmadı. S-400 füzeleri bir iki ay içinde gelecek, yerleştirilecek ve Türkiye’ye hava sahasını korumada ve bölgede stratejik avantajlar kazanmada büyük destek sağlayacak.
ABD’nin Türkiye’nin S-400 almasına itiraz gerekçeleri arasında bu füzelerin NATO sistemiyle uyuşmayacağı ve ABD’nin yine Türkiye’ye kazık atmak için çabaladığı F-35 uçaklarının şifrelerini çözebileceği iddiaları da var. İlk iddia saçma. Türkiye herhalde tüm savunma gücünü NATO şemsiyesi altında tutmak zorunda ve bunu yapacak kadar aptal değil. İkinci iddia ise temelsiz. Zira, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun defalarca açıkladığı üzere, S-400 füzeleri hâlihazırda Suriye’de var. Suriye hava sahasında ABD ve İsrail F-35’leri uçmakta. ABD’nin sözüm ona korktuğu şey Suriye hava sahasında da yapılabilir. Aynı şekilde, İskandinavya’da da F-35’ler Rus S-400 füzelerine çok yakın uçuyor. Aynı şey orada da olabilir. Buna rağmen Türkiye ittifak hukukuna uygun davrandı davrandı ve ABD’ye S-400’lerle ilgili bu iddiasını tahkik etmek üzere bir ortak komisyon kurulmasını önerdi. Ama ABD yan çizmeye devam etmekte.
ABD şunu anlamalı: Türkiye ABD’nin ne sömürgesi ne de şamar oğlanı. Türkiye egemen bir devlet. Bir egemen devlet olarak ABD dış güvenliğini sağlamak için hangi tedbirleri alma hakkına sahipse Türkiye de aynı haklara sahip.
Yeniyüzyıl, 9 Mayıs 2019