TÜRKIYE’NIN öteden beri müzmin ekonomik sorunlarının başında cari işlemler dengesi açığı (kısaca, cari açık) geliyor. Cumhuriyet tarihi boyunca cari fazla verdiğimiz hemen hiç vaki değil.
Dengeye yaklaştığımız, yani cari açığın büyük ölçüde kapandığı yıllar ise sadece ekonomik kriz yılları. Bir başka deyişle Türkiye ekonomisi normal dönemlerde sürekli cari açık veriyor. Hızlı büyüme dönemlerinde cari açık katlanarak artıyor, sadece daralma dönemlerinde cari açığımız nispeten azalıyor. Nitekim ekonominin yüzde 8-9 büyüdüğü yıllarda cari açık GSYH’nın yüzde 10’unu bulmuştu. Bunun başlıca biri asıl, diğerleri tamamlayıcı olmak üzere üç nedeni var.
Birincisi ve en önemlisi, iç tasarruflarımızın yetersizliği. Türkiye büyüme ihtiyacında olan bir ülke, yatırım yapmak zorunda, ama iç tasarrufları çok düşük, yatırımlarımızı finanse etmeye yetmiyor.
Bu nedenle yabancıların tasarruflarına müracaat etmek zorunda kalıyoruz. Nitekim yaklaşık olarak iç tasarruflarımızın GSYH’ya oranı (yüzde 14) ile yatırımlarımızın GSYH’ya oranı (yüzde 19) arasındaki fark GSYH’ya oran olarak yüzde 5’lik cari açığa karşılık geliyor. Diğer nedenler esasen madalyonun öteki yüzü, asıl nedenin tamamlayıcı parçaları: enerji açığı ve üretimde ithal girdilere bağımlılık.
Toplam cari açığın yaklaşık yüzde 40’ı enerji açığından kaynaklanıyor. Toplam ithalatın kompozisyonuna bakıldığında da hammadde, aramalı ve yatırım malı ithalatının payı yüzde 85’i geçiyor.
Bu, üretim ve ihracat yapabilmek için girdi ithal etmek zorunda kaldığımıza işaret ediyor. Tablo 1 Ocak-Ekim dönemi itibariyle ödemeler bilançosunu ana kalemleri itibariyle göstermektedir.
Yeni Yüzyıl, 31.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/turkiyenin-muzmin-sorunu-cari-acik-718