Türkiye’nin hangi ‘modeli’ Araplar’ı cezbediyor?

Mısır’da ve genel olarak Arap dünyasında patlak veren başkaldırı girişimlerinin ülkemizde tartışılma şekliyle ilgili bir meseleyi ele almakta yarar var.
Hatırlanacağı gibi, Sovyet rejiminin uydularıyla birlikte çökmesinden sonra, 90’lar başlarında Türkiye’de şöyle bir hava oluşmuştu: Bu çöküşle birlikte bağımsızlığını kazanan Türkik halkların demokrasiye geçme çabasına “Türkiye modeli”nin yol gösterebileceği söylenmeye başladı. Atatürk’ün eseri olan bu modelin “başarısı” öve öve bitirilemiyordu. Lenin heykellerinin devrildiği, Berlin duvarının yıkıldığı bir dünyada “bir tek Atatürk’ün heykelleri ve onun ‘lâik Cumhuriyeti’ sapasağlam ayakta” duruyordu.

Tuhaflığa bakın: Hem “Türkiye modeli”ni soydaş halkların çağdaş dünyaya geçişinin en uygun rotası olarak gösteriyor, hem de bu “başarılı” modeli ve onun kurucusunu Batı demokrasileriyle değil de çöken otoriter-totaliter rejimlerle mukayese ediyorlardı.

İşte bu hava içinde kendisini Orta-Asya’nın Türkik halklarının “ağabey”i gibi gören Türkiye onlarla ilişkilerini sıkılaştırıldı. Hatta, hatırlanacaktır, bir keresinde “ağabey” kendi “başarılı” modelini en yakın soydaşlarına tepeden indirmeye bile kalkışmıştı. Malum, kimileri Türkiye’nin “ağabeyliği”nden hazzetmedi, kimileri Türkiye’yle aralarına açıkça “mesafe” koydu, kimilerinin de arayışı “Türkiye modeli”nin bile gerisinde kalıyordu. Her ne hal ise Türkiye’deki bu hava uzun sürmedi.

Şimdi bakıyorum da, yaklaşık son iki aydır Arap-İslâm dünyasında süregelen halk hareketleri “Türkiye modeli” meselesini yeniden gündeme getirdi. Tabii, bu seferki “bağlantı noktası” soydaşlık değil de dindaşlıktır. Mealen şunu diyorlar: Müslüman bir ülke olarak Türkiye lâik bir demokrasiye geçebildiğine -yani bu “istisnai”, “olmayacak işi” başardığına- göre, Türkiye modelinden ilham almaları halinde aynısını pekalâ Araplar da başarabilirler.

Ayrıca, görünüşe bakılırsa, bu seferki modellik meselesinin öncekinden bir farkı daha var. Malum, ilk örnekte soydaş halkların bizden pek modellik bekledikleri yoktu, dolayısıyla Türkiye’nin devlet -ve kısmen de siyaset- elitleri kendi kendilerine “gelin-güvey” oluyorlardı. Oysa şimdi, başkaldıran Araplar arasında da “Türkiye modeli”ne sempati duyuluyor gibi.

Ama sanırım işin aslı biraz farklı. Arap dünyasında özgürlük, demokrasi ve refah talepleriyle ayaklananların önemli bir kısmının sempati objesi olan “Türkiye modeli” ile, bizim iktidar seçkinlerimizin ve medyanın bir kısmının aklında tuttuğu “Türkiye modeli” birbirine fazla benzemiyor. AKP çevresini bir yana bırakırsak, bizimkilerin kastettiği model tek-parti döneminin lâikçi-otoriteryen rejiminin azıcık yumuşatılmış bir biçimidir. Bunlar, İslâmla demokrasinin bağdaşmazlığı görüşünü veri aldıkları için, “Türkiye modeli”ne hep lâiklik vurgusuyla atıf yapıyorlar.

Oysa bu anlamda “Türkiye modeli” zaten Arap dünyasında şimdiye kadar hakim olan rejimlere benziyor. Şöyle de denebilir: Özgürlük ve demokrasi talepleriyle sokaklara dökülen Araplar, bir bakıma, bu “Türkiye modeli”ne karşı mücadele veriyorlar.

Evet, halkı Müslüman bir devlet olarak “demokrasi dünyası”nda iyi-kötü bir yeri olan Türkiye’ye eylemci Araplar elbette sempati duyuyorlar. Ama onları “Türkiye modeli”nin yarı-militarist, lâikçi-otoriteryen yanı cezbetmiyor; onları asıl cezbeden, bugün için AKP’de sembolleşen “Müslüman demokratlar”ın da içinde meşru bir aktör olarak yer alabildikleri bir Türkiye imajıdır.

12.02.2011
 

 

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et