14 Haziran NATO toplantısına dikkat kesildiğimiz sırada Türkiye’den üst düzey bir heyet Libya’ya adeta çıkarma yaptı. Elbette bu Türkiye ve Libya arasındaki ilk ziyaret değil. Bu zamana kadar birçok Türk heyeti Libya’yı ziyaret ederek Libya’nın yeniden inşası, siyasi diyalog süreci gibi konularda meşru hükümet ile istişarede bulunmuştu. Bu seferki ziyareti daha anlamlı ve özel kılan ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO toplantısı öncesine gelmesiydi. Çünkü yakın bir zamanda önce ABD, daha sonra ise BM Güvenlik Konseyi Libya’daki yabancı askerlerin çekilmesi çağrısında bulundu. Bu ifadeyi zaman zaman farklı Batı ülkelerinden de duymaktayız. Türkiye de NATO’da bu tip söylemlerin ifade edilmesinin önüne geçmek için ve Libya’da meşru hükümete ve siyasal diyalog sürecine katkı yapmaktan vazgeçmeyeceğini bu ziyaretle daha güçlü dile getirmiş oldu.
Bu ziyaret Libya’da Türkiye’nin oyun dışı bırakılamayacağını, buradaki en önemli dış aktörün Türkiye olduğunu gösterdi. Nitekim bu ziyaretin bir sonucu olarak Macron-Erdoğan görüşmesinde Macron, Suriye ve Libya’da Türkiye ile ortak ilerleme arzusunda olduğunu ifade etti. NATO tarafından Türkiye’nin Libya’daki varlığından rahatsız edici bir açıklama gelmemesi de Türkiye’nin bölgedeki varlığının kabul edildiğinin bir göstergesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Haziran’daki NATO toplantısına katıldığında eli diplomatik olarak güçlüydü. Libya’daki son gelişmeler, 30 yıllık Karabağ sorununun Türkiye desteği ile çözülmesi ve NATO’nun Rusya ile Çin’e karşı Türkiye’yi Batı ittifakı içeresinde tutma arzusu. Türkiye’nin bu avantajlarını kullanarak ikili görüşmelerde NATO’dan çoğu istediğini aldığını söyleyebiliriz. Macron’un Libya ve Suriye hakkındaki açıklamalarına yukarıda değindik. En önemli trafik ise Biden-Erdoğan arasındaydı. S-400’ler, F-35, sözde Ermeni soykırımı ve ABD’nin teröre verdiği destek gibi birçok konu ve bunlar üzerinden ikili ilişkilerde dip noktayı gören Türk-Amerikan ilişkileri.
İkili görüşme sonrasında Afganistan meselesinde Kabil Havalimanı’nın güvenliğinin sağlaması görevinin Türkiye’ye verilmesi sinyali Amerika’nın Türkiye ile hâlâ ilişkilerini güçlü tutmak istediğinin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu aynı zamanda tabiî ki Türkiye’nin son dört yılda birçok çatışma bölgesinde başarı yakalamasının da sonucu. Görüşmede sözde Ermeni soykırımının Biden ile konuşulmamasını her ne kadar bir eksiklik olarak kabul etsek de NATO’nun faaliyet alanına baktığımızda Afganistan meselesindeki anlaşma sinyali ve ilişkilerin normalleşmesinin zamana yayılması gibi mutabık kalınan konular daha ehemmiyet taşımaktadır. Biden’ın S-400 gibi iki ülke arasındaki kriz çıkaran meselelerle ilgili sert açıklama yapmaması da Amerikan tarafının Türkiye’yi kaybetmek istemediğinin bir işareti olarak değerlendirilebilir. Buradan da anlaşılacağı üzere iki ülkenin bazı konuları göz ardı etme sebebinin, sorunun derinleştirilmemesi ve ilişkilerin düzeltilmesi yönündeki istekleri olduğunu ifade edebiliriz. Bu yüzden ilk önce anlaşabilecekleri konular üzerinden konuşma gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye bu toplantının hemen ardından bir diğer önemli diplomatik atağını Azerbaycan’da Ermenistan işgalinden kurtulmuş Şuşa’ya gerçekleştirdi. Karabağ’da zaferinin en önemli ortağı olan Türkiye Şuşa Beyannamesi ile Azerbaycan ile hem askeri alanda hem de diplomatik alanda iş birliklerini sürdüreceklerini perçinlemiş oldu. Türkiye’nin Şuşa’da açmayı planladığı başkonsolosluk ve beyannamede bulunan iki devletten birinin egemenliğine saldırı olduğunda karşılıklı yardımların ivedilikle yerine getirilmesi maddesi en önemli gelişmeler arasında yer aldı. Bu gelişmenin caydırıcılık açısından da faydalı olması beklenir. Ermenistan, Rusya’ya güvenerek yapacağı bir saldırıda Türkiye’yi de karşısına alacağını bilecek.
Tüm bu gelişmeler neredeyse bir hafta içerisinde oldu. Türkiye birden fazla bölgede farklı dengeleri gözeterek bunları yaptı. Türkiye’nin bu hamleleri NATO’nun Türkiye gerçeğini görmesine de neden oldu. Türkiye artık bir bölgesel güç değildir, tabiî ki küresel güç olduğunu da iddia etmiyoruz. Türkiye birden fazla bölgede aynı anda otoritesini ortaya koyuyor ve bu iradesini istikrarlı bir şekilde yürütüyor. Türkiye bu hamlelerini NATO toplantısının öncesinde ve sonrasında yaparak hamlelerinin NATO tarafından kabul gördüğü izlenimini de vermektedir. Önümüzdeki süreçlerde Türkiye’nin bu baş döndürücü diplomasi trafiğine yeni alanlar eklenebilir. Ve Türkiye’nin bu tip diplomasi ataklarına artık alışık olmalıyız.
Dış politikadaki bu çok yönlü hareket alanı başarılı sonuçlar vermektedir. Türkiye son bir haftada Kuzey Afrika’dan Brüksel’e daha sonra da Şuşa’ya uzanan diplomasi trafiği ile kabuğunu yararak etrafında oluşturulmak istenilen kuşatma çemberini de kırıyor.