‘Türkiye bu kutuplaşmayı kaldıramaz’

Bunu söyleyen toplumun nabzını sürekli tutan bir araştırmacı, Bekir Ağırdır. ‘Bugünkü kutuplaşma 70’lerdekinden daha vahim’ diyor, Ağırdır, Aksiyon Dergisi’ndeki röportajında.

Çünkü sorun siyasetin sınırlarını aştı, topluma nüfuz etti. Siyasette bir ‘barış dönemi’ bile toplumsal kutuplaşma ve gerginliği geri çeviremeyebilir. Üstelik seçim yılına doğru ilerlerken siyasetin yumuşama değil gerginlik getireceği de kesin.

Toplum elbette homojen, yeknesak, durağan bir yapı değil. Farklı çıkarların, kimliklerin, sınıfların birlikte yaşadığı kadar birbirleriyle rekabet de ettiği bir alan. Siyaset işte bunun zemini ve adı; dahası rekabeti toplumsal barışa zarar vermeden yönetmenin yöntemi. Toplumu gerilim ve çatışmalardan koruyucu bir zırh, bir tampon işlevi görür siyaset. Galiba bizde sorun siyasetin böyle bir işlev görmek yerine toplumsal gerginlik ve çatışmaları derinleştiren bir yöne doğru evrilmesi. Bu haliyle de aslında bugünün sorunu değil.

Sorunu derinleştiren kimlikler ve değerler arası rekabet konusunda Bekir Ağırdır diyor ki: ‘Toplumda farklı değer setleri olan kümeler var. Ve bu farklı değer setleri arasındaki gerilimi siyaset eliyle yönetebiliyor olsaydık bir sentez üretilebilirdi. Geçmişte özellikle o tek tipçi ve merkeziyetçi yapıyı sürdürebilmek için bu farklı değer setlerinin bir senteze ulaşması mümkün olmadı. Şimdi mesele, bu değer setlerinden biri mi kazanacak ya da farklı kimlikleri, farklı kültürleri, farklı tercihleriyle bu kadar çoğulculuğun dâhil olabileceği başka bir değer seti mi üretebileceksiniz?’

Siyaset, ‘değer setleri’nin rekabet ettiği, birinin kazanıp diğerlerinin de kazananın ‘değer tercihleri’ne göre yönetilmeye razı olduğu bir alan olarak görüldüğü sürece kutuplaşmaların çatışmaya dönüşmesi kaçınılmaz. Çözüm Ağırdır’ın sorusunda gizli aslında; çoğulcu bir üst değer seti yaratmak…

Ağırdır ‘kutuplaştırıcı aktörler’ olarak siyasal partiler üzerine de ilginç tespitler yapıyor:

“AK Parti’nin iktidarından doğuyor bu tartışmalar diye bir algı var. Bu tartışma, yıpratıcı bir AK Parti karşıtlığı ve yandaşlığına dönüştü. Siyaset ve oy olarak baktığınız zaman evet bu kutuplaşma AK Parti’nin lehine… İnsanlar AK Parti’ye 2002’de önceki bütün siyasi aktörleri tasfiye etmek için oy verdi, 2007’de ekonomik başarıyla birlikte artık değişim diye oy verdi, 2011’de bütün seçim beyannameleri gösteriyor ki yeni anayasa diye oy verdi…

AK Parti’nin paradoksu şurada: Bu kutuplaşmadan hareketle oy oranını çok yüksek tutmuş oluyor. Ama artık ülkeyi yönetmekte zorlanıyor. Tabii ki AK Parti bugün sayısal üstünlüğü ile parlamentodan istediği yasayı geçirir, istediği yönetmeliği yapar. Ama temel siyasette, işte Kürt açılımında yeterli mesafe alınamıyor, anayasa çakıldı, yürünemeyeceği ortaya çıktı. Yerel yönetim reformunu yapamıyoruz bir türlü. Asıl yapılması gereken seçmenin 2011’de oy verdiği temel problematiği çözmek şu anda. Oran 51-49, 58-42 olsun fark etmez; karşınızdaki kitle sizden ya da sizin yapacağınız anayasadan, yasalardan tümüyle kuşku duyar hâle geldiyse, pratik olarak yasayı yapabilirsiniz ama toplumsal psikolojideki direnci aşmanız zor.”

Ağırdır’ın tespitleri önemli. Farklı kimlik ve değer setlerinin ‘varlığı’ kim iktidar olursa olsun ‘garanti altında’ olmazsa siyaset ‘varoluşsal’ bir savaşa dönüşür. Farklı kimlik ve değer setlerinin taşıyıcıları arası bir savaş… Siyasetten toplumun kalbine doğru ilerleyen bir çatışma… Durdurulması gereken işte bu süreç.

 

Ağırdır devam ediyor: “Gezi’den sonra kutuplaşmada vites değişikliği oldu. Artık neredeyse şeytanlaştırmaya dönüştü iş. Bunda seçimlerin yaklaşıyor olması ve iki tarafın kutuplaşmayla oy oranlarını daha da yükselteceklerini umması da etkili.” Bugün bayram. Biz de umalım ki Kurban Bayramı bunları yeniden düşünmeye vesile olsun.

Bu yazı Zaman Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et