Türkiye’de ırkçılık eskiden marjinal bir görüştü. Milliyetçilerin hemen hepsi, Türkiye vatandaşlarını “Türk soylular” ve “ötekiler” diye ayırmaz, aksine “etle tırnak gibiyiz” diyerek yapıştırmak, asimilasyon yoluyla da olsa tek bir “kardeşlik” potasında eritmek isterdi.
Son zamanlarda ise durum değişmeye başladı. Kürt kimliğinin asimile olmayışı karşısında ezberi bozulan, PKK terörü karşısında ise (biraz anlaşılır şekilde) tepesi atan milliyetçiler arasında Kürt düşmanı bir ırkçılık başgösterdi. Bunun sadece “ milliyetçi” denince akla gelen klasik adreslerde değil, Nişantaşı’nda veya Kordonboyu’nda çağdaş çağdaş gezinirken askeri darbe yolu gözleyen kimi “Beyaz Türkler” arasında da yaygınlaştığını biliyorum.
Düşünce kuruluşu SETA’nın geçenlerde açıkladığı önemli araştırma, bu eğilimin artık “marjinal” demeyi çoktan aştığını gösteriyor. “Bir Kürt ile yakın arkadaş olabilir misiz” sorusuna “hayır” cevabını veren “Türk” oranı yüzde 20’yi buluyorsa, karşımızda ciddi bir sorun var demektir. (Aynı sorunun tersine “hayır” cevabı veren “Kürt” oranının sadece yüzde 7’nin altında olması ise, Türk ırkçılığının Kürt ırkçılığının önünde gittiğinin göstergesi.)
Her ırkçı gibi Türk ırkçıları gibi “öteki”nden nefret etmek için yalanlara ihtiyaç duyuyor. Bunları da seve seve servis eden adamlar geziyor ortada. Bunlardan biri, emekli general Osman Pamukoğlu. Son zamanlara tutturdu, “Kürtler Çanakkale’de savaşmadı” diye. Demek istediği belli: Kürtler her zaman haindi, bu memlekete bir hayırları olmadı.
Ben, bu konuya ilgi duymuş, onun için de oturup epey araştırıp bir kitap yazmış biri olarak söyleyeyim: Söz konusu propaganda, bir yalandan ibarettir. Kürtler, hem Birinci Dünya Savaşı’nda hem de Milli Mücadele’de Türklerle birlikte omuz omuza, kahramanca savaşmıştır.
Kürt tarihi konusunda dünyadaki en önemli bir kaç uzmandan biri olan David McDowall, Birinci Dünya Savaşı’na dair şunu yazar:
“Kürtler Osmanlı ordusuna kayda değer bir insan gücü sağladılar. Binlerce Kürt asker, Sarıkamış’taki Üçüncü Ordu’da ve diğer cephelerde hayatını kaybetti. Doğal olarak, düzenli orduda görev yapmaya karşı genel bir gönülsüzlük vardı, ama bu durumda bile, çoğu silah altına girdi. Bölgedeki (doğu Anadolu’daki) Osmanlı kuvvetlerinin büyük bölümü Kürtlerden oluşuyordu .” (A Modern History of the Kurds, s. 105)
“Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi” kitabının yazarı Wadie Jwaideh de şu bilgileri verir:
“Merkezi Elazığ’daki Murat Suyu yakınlarında bulunan 11. Fırka (Tümen) ve merkezi Musul’da bulunan 12. Fırka tamamen Kürtlerden oluşuyordu. Ayrıca Erzurum’da konuşlanmış 9. Fırka’nın ve Sivas’ta konuşlanmış 10. Fırka’nın asker ve subaylarının çoğu Kürt’tü. Dahası Kürtler, çok sayıda sınır birliği, jandarma ve güvenlik güçleri ile birlikte 135 yedek süvari bölüğünü de oluşturmuşlardı. Güney Mezopotamya’daki Şuaybeh muharebesinde yer alan Şeyh Mahmud’a ve diğer Kürt liderlere bağlı çok sayıda gönüllü de (Osmanlı’nın) cihat çağrısına olumlu yanıt vermişti .” (Jwaideh, s. 242)
Dikkat ederseniz Kürtlerin çoğu Doğu Anadolu’da savaşmıştı, çünkü Osmanlı devleti dört bir cephede çarpışıyor ve her bölgedeki birliklerini oraya en yakın vilayetlerden topluyordu. Çanakkale’deki askerler arasında Kürt oranı az ise, bundandır. Kaldı ki araştımacı-yazar Emine Uçak’ın “ Çanakkale Savaşı’nda Kürt Civanlar” adlı önemli kitabında gösterdiği gibi, orada da nice Kürt şehid olup toprağa düşmüştür. Bir hilal uğruna…
“Ramazan bayramınız mübarek olsun” diyerek burada keseyim. Devamı, Çarşamba’ya.
Star, 21.09.2009