Türk Demokrasisinin Büyük Sınavı

Ne kadar farkına varıldığını bilmiyorum ama tüm siyasî partiler ve temsil ettikleri toplum kesimleri çok büyük bir demokrasi sınavıyla karşı karşıya.  Bu sınav başarıyla geçilemezse demokrasimizin geleceği hakkında endişeli olmak için ciddî bir sebep var demektir.

Önce bir noktayı hatırlatayım. Türkiye’de demokrasisinin eskiye nispetle çok gerilediği veya tamamen rafa kaldırıldığı iddiaları yer yer temelsiz ve yer yer abartılı. Her zaman olduğu -ve muhtemelen gelecekte de hep olacağı- gibi Türk demokrasisinde iyi ve kötü şeyler var. Ülkemizde geçmişte mükemmel bir demokrasi yoktu, şimdi de demokrasimiz mükemmel olmaktan uzak. AK Parti iktidarları dönemine demokrasi bazı bakımlardan ileri gitti bazı bakımlardan geriledi.  Bu hususla ilgili olarak önyargıları konuşturmak yerine ciddî akademik çalışmalar yapmak lâzım. İstanbul Medipol Üniversitesi’nden Dr. Abdurrahman Babacan’ın AK Parti’nin artılarıyla eksileriyle demokrasi karnesini ele alan makalesi bu nitelikte bir çalışma. Ama daha fazlasına ihtiyaç var. Demokrasinin tamamen lafa kalktığı da hiç inandırıcı değil. Mahallî seviyede önemli iktidar değişiklikleri olması, muhalefetin sandığın gücünü görmesi, sandığın demokrasideki yerini ve değerini anlaması demokratik seçimler sayesinde mümkün oldu.

İşte bu yüzden demokrasiye inanan ve değer veren herkesin yapması gereken şey demokrasimizin geliştirilmesine katkıda bulunmaya çalışmak. Bu açıdan usul kurallarına uyulması hayatî önem taşıyor. Gezi isyanlarından İBB başkanlığı seçimiyle ilgili tartışmalara kadar hemen her olayda bu hususu özenle ve ısrarla vurguladım. İçerik tartışmalarının daima ikinci planda kalması gerektiğini söyledim. Hemen her seferinde haklı çıktım.

31 Mart’tan sonra İBB başkanlığı seçimi sonucu ihtilâf ve tartışma konusu oldu. AK Parti ve MHP YSK nezdinde sonuca itiraz etti. YSK itirazı görüşüyor. Bu hafta bir karar vermesi bekleniyor. İBB seçimlerinin sıhhati konusunda toplumda da bir mutabakat yok. İlgili insanlar aşağı yukarı iki kanada ayrılmış durumda. Bu yüzden, YSK nasıl bir karar verirse versin toplumum bir yarısı memnun diğer yarısı gayri memnu olacak. Herkesi memnun edecek bir karar verme imkânı yok.

Bu durumda dikkat edilmesi ve yapılması gereken ne? Her zaman olduğu gibi, usul kurallarına riayet ve kuralların sonuçlarına saygı.

İBB başkanlığı seçimleri hakkında birkaç yazı kaleme aldım. Okuyanlar fikirlerimi biliyor. Ancak, şu anda karşı karşıya olduğumuz mesele kimin kazandığından çok daha ciddî. YSK kararını verince, bu karar ne olursa olsun, kimi üzerse üzsün kimi sevindirse sevindirsin, taraflar bu karara uymalı. Kararı tanımama gibi bir yola girmeye ve tabanını kural dışı şeyler yapmaya teşvik ve tahrike tevessül etmemeli. Zira karar karadır, özü itibariyle yanlış olduğuna inanılsa bile ona uyulması gerekir. YSK kararları daha üst bir yargı merciine taşınamayacak niteliktedir ve YSK kararı ilgili tartışmayı bitirir.

 

Siyasî partilerin idarî kadroları, bilhassa liderler, bu konuda çok hassas olmalı. Tabanlarını sakin tutmalı ve kışkırtıcı söylemelere prim vermemeli. Zira sekteryen kayıpların yarattığı hayal kırıklıklarının öfke ateşlerine çevrilmesi içinde hep birlikte yaşadığımız evin yakılması anlamına gelebilir. Böyle bir durumda kimse kazanamaz, herkes kaybeder. Görevimiz ve menfaatimiz evin -yani demokrasimizin- sağlam ve ayakta tutulması. Bu sadece şu veya bu partinin veya kesimin değil her partinin ve her toplumsal kesimin görevi.

Aman dikkat!

Yeniyüzyıl, 30 Nisan 2019

 

 

 

 

 

 

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et