Tehlikeli sular (II)

Geçen yazımda Ahmet Taşgetiren’in “Kürt sorununun giderek etnik zemine kaydığı” ve ayrışma eğilimlerinin ortaya çıktığı tespitlerini irdelemeye çalıştım.
Bugünse “Kürt sorununda çözümün tek adresinin İslam olduğu” görüşü üzerinde duracağım.

Taşgetiren, Türk-Kürt kardeşliğinin laik mantığın arayış yöntemleri içinde çözülemeyeceğini; laik sistem “din”den hareket etmediği için onun yerine bir başka ortak payda üretmeye yöneldiğini, onun adının da “Türklük” olduğunu ama Türklük telkininin gittikçe daha çok karşı aidiyetlerin güçlenmesine hizmet ettiğini söyledikten sonra, çözümün tek adresinin İslam ortak paydasının ön plana çıkarılması olduğunu öne sürüyor.

Bir kere, “laik sistem” dinin yerine bir başka ortak payda üretmeye yöneldiğinde Türk milliyetçiliğine yönelmekten başka seçeneği yok muydu ya da bugün hâlâ yok mudur? Amerika Birleşik Devletleri’ni birleşik devlet yapan ortak payda ne dindir; ne de bir milli kimlik… Kurucu Babalar’ın kafa kafaya verip oluşturdukları özgürlük, demokrasi gibi ilkelerdir. Neden Türkler ve Kürtler de, ya Müslümanlık ya da Türklük gibi bir kimlik altında birleşmek dışında bir seçeneğe sahip olmasın? Neden bu ortak payda demokrasi ve özgürlük olmasın? Aslında demokrasi ilkesine bağlılık bir dine bağlılıktan çok daha kapsayıcıdır. Sadece etnik farklılıkların değil, bütün farklılıkların birbirini ezmeden bir arada var olabileceği; herkesin üzerinde anlaşabileceği tek ortak paydadır ve zaten bu yüzden tek çözümdür.

Farkındaysanız, “İslam’ın birleştirici gücünü kullanmak” şeklinde ifade edilen bu görüş, özünde yine farklılıkların silinmesi politikasının bir başka versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Türk milliyetçileri bunca yıl Kürtler’i bir Türk üst kimliği altında asimile etmeyi çalışırken Taşgetiren de, Müslüman kimliği altında asimile etmeyi savunmuş oluyor.

“İslam, bu iki kavmi, yıllar içinde adeta tek millet haline getirmişti” diyor Taşgetiren. Peki o zaman Osmanlı’dan beri bitmek bilmeyen Kürt isyanları neyin nesiydi? Neden İslam ortak paydası Bedirhan İsyanı’ndan bu yana patlak veren bütün o ayaklanmaları önleyemedi?

Ve devam ediyor: “Bu aidiyet, asırlar içinde çok büyük bir coğrafyada kalbi bağlılıklar oluşturmuştur.”

Bu ne biçim “kalbi bağlılık”tır ki, Ortadoğu’da Arap ülkelerinin aralarındaki bitmez tükenmez husumet, birbirlerine attıkları kazıklar, birbirlerinin kuyularını kazmaları dillere destan olmuştur?

Ve bu “kalbi” bağlılık aynı dine mensup Iraklılar’la İranlılar’ın on yıl birbirlerini kırmalarını ya da Irak’ın Kuveyt’i işgalini engellememiştir? Aynı dinin mensupları arasında on yıllarca sürüp giden kanlı mezhep kavgalarını düşünürseniz, mesele din birliğiyle de bitmiyor demektir; mezhebin de bir olması gerekiyor!!!

Aslında Taşgetiren’in önerdiği yol hiç denenmedi değil; denendi. Örneğin, yıllar yılı kimi İslami çevreler tarafından, PKK’yı Kürt tabanından tecrit etmek için kullanılmaya çalışıldı din; PKK ateist-marksisttir, siz nasıl onun peşinden gidersiniz dendi.

Ne var ki bu propaganda bir işe de yaramadı. Eğer işe yarasaydı, malum tekerlemeyle “yüzde 99’u Müslüman olan” Diyarbakır, Hakkari ya da Şırnak halkının yüzde 50’den fazlası “PKK’nın uzantısı” olduğu söylenen DTP’ye oy vermezdi.

Konuyu toparlayacak olursak;

Eğer İslam Kürtler ve Türkler arasında birleştirici bir unsursa, zaten işlevini görmekte, yani önemli bir ortak payda olarak birleştirici rolünü kendiliğinden oynamaktadır. Bu da elbette iyi bir şeydir. Ama din birliğini devlet politikası olarak öne çıkarmak, din birliği temelli politikalar geliştirmek, birilerini birleştirmeye çalışırken başka birilerini de dışlamakla sonuçlanır ki zaten devletin laik olması ihtiyacı da bu yüzden ortaya çıkar.

Ayrıca, eğer din birliği böylesine güçlü bir birleştirici unsursa, etnik çelişkiyi yok edebiliyorsa, o zaman diğer bütün çelişkilerde de aynı yöntemi denememek için bir sebep var mı? Örneğin, sınıf çelişkilerini de aynı yöntemle mi ortadan kaldırmalı devlet? “Patronum beni sömürüyor” diye greve kalkan işçiye “Büyütme, o da Müslüman, sen de; anlaşın aranızda” mı demeli?

Bu mantığı biraz ileri götürdüğünüzde, devletin din birliğini esas alan bir toplum modeli inşa etme stratejisi izlemesi ortaya çıkar ki, zaten Taşgetiren de “Asker ve CHP, İslam’ın Türkiye için stratejik anlamını bir kere daha müzakere kapısı açmalı” derken sanırım bunu kastediyor.

Görüldüğü gibi samimiyet ve iyi niyet bazen son derece tehlikeli önerilerle tehlikeli sularda kulaç atmayı engelleyemiyor.

Bugün, 09.08.2009

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et