Fehman Hüseyin, Goman’da kıstırılan PKK’lıların kurtarılması için, Şemdinli Belediye Başkanı Sedat Töre ve BDP’li Belediye Meclisi üyelerine canlı kalkan olmaları talimatını vermiş.
Arkasından bir de tehdit savurmuş: Canlı kalkan olmazsanız sivil halka yönelik saldırı düzenleriz!
PKK’nın temel açmazı bu işte!
Malum, canlı kalkan olmak bir gönüllülük işidir. Bu eylem biçiminin özünde gönüllülük vardır. İnsanın birilerini korumak uğruna göğsünü siper etmesi için, o eyleme yürekten inanması gerekir. Tehditle canlı kalkan olunmaz.
Ama PKK’nın bunu tehditle yaptırmaya çalışmaktan başka şansı yok. Çünkü Şemdinli’de giriştiği şu son maceranın bölge halkının gözünde en ufak bir meşruiyeti, haklılığı, desteği yok.
Bir insan maceracı olabilir; aptalca da olsa intihar etmeyi de göze alabilir. Ama PKK’lı şefler öyle yapmıyor. Kendi hesabına başkalarını sonu olmayan bir maceraya itiyor. Kendi kılına zarar gelmeden gencecik çocukları bile bile ölüme yolluyor. Sonra da onları “kurtarmak” için sivil halkı canlı kalkan olması için tehdit ediyor!
Bölge insanı belki yüksek sesle söyleyemiyor ama çok iyi biliyor ki, “Şemdinli’den halk ayaklanması başlatmak” gibi aptalca bir planın hiçbir başarı şansı yok. Ayrıca, yine çok iyi biliyor ki, başarı şansı olması kendisi için daha da büyük bir felaket demek. Allah korusun, hani bir mucize gerçekleşse de başarılı olsa, bölge Kürtleri tarihleri boyunca gördükleri en despot, en zalim rejim altında yaşamaya mahkûm olacaklar. Esed’in Baas rejiminin kopyası bir yönetim altında kendi küçük devletçiklerinde yaşamaktansa, Türkler’le birlikte daha demokratik bir yönetim için mücadele etmenin çok daha hayırlı ve mümkün olduğunun farkındalar.
İşte o yüzden, PKK şefleri bölge siyasetçilerini ve halkını ancak tehditle canlı kalkan yapmaya çalışıyor.
Goman’daki gençleri PKK öldürdü
PKK zaten hiçbir zaman bölgede kayıtsız şartsız bir kitle desteğine sahip olamadı. Bölge halkının PKK’ya bakışı hep gayet pragmatik oldu. Güneydoğu’da yaşayan geniş Kürt kitleleri, ister AK Parti’ye, isterse BDP’ye oy versinler, PKK’nın silahlı mücadelesine, devlete kendi varlıklarını unutturmadığı ve reformlar için zorlayıcı bir unsur olduğu için sempatiyle baktılar. PKK’nın nihai hedefini hiçbir zaman paylaşmadıkları halde örgütün varlığını, kimliklerinin tanınması, temel haklarının teslim edilmesi ve eşit vatandaş kabul edilmeleri için faydalı gördüler.
Ne var ki artık işlerin tersine döndüğü bir aşamaya gelindi. PKK Silvan saldırısından bu yana Kürtler’in demokratik haklarının önünü açan bir rol oynamaktan çıkıp; reformların, müzakerenin ve barışın önündeki asıl engel haline geldi.
Özellikle, “Arap Baharı’nı Türkiye’ye sıçratmak” adına giriştiği şu son macera da bölge halkına açıkça gösterdi ki, PKK artık Kürtler’in çıkarlarının önünde aşılması gereken ilk engeldir. Müzakerenin de, siyasi mücadelenin de kapısını kapatıp kendine inanan gençlerin önünde ölümden başka yol bırakmayan;“Cephe savaşına girmek” adı altında o çocukları bile bile hiç acımadan kırdıran odur.
Hiç şüpheniz olmasın ki, bugün dağlarda çocuklarının ölülerini arayan ana babalar, PKK’lı şeflere beddualar okuyor; bu trajedinin failinin onlar olduğunu biliyor.
Bakalım, BDP de Kürtler’in gördüğü bu gerçeği görebilecek mi?..
“Ölümler olmasın” diyorsa, bu çağrısının muhatabının PKK olması gerektiğini; eğer buna cesareti yetmiyorsa siyaseti terk etmekten başka yapacak bir şeyi kalmadığını; sustuğu sürece 115 gencin göz göre göre ölüme yollanmasının vebalini PKK’yla paylaştığını idrak edebilecek mi?..
Benim pek umudum yok ama neyse…
Bugün, 08.08.2012