Kaş yapayım derken göz çıkarmak mı demeliyiz; yoksa pire için yorgan yakmak mı, bilemiyorum…
Ama Cemaat-AK Parti kavgasının “yan ürünü” olarak ortaya çıkan öyle bir tablo var ki, eğer akıllar bir an önce başa gelmezse, Cumhuriyet tarihinin en önemli kazanımı büyük zarar görecek.
Ergenekon ve Balyoz davaları üzerinde yoğunlaşan şüphe bulutlarından söz ediyorum.
Konu önce Taraf’ın 2004 MGK kararlarını yayımlanmasıyla gündeme geldi. Balyoz, Ergenekon ve 28 Şubat sanıkları, 2004 Ağustos’unda alınan irtica ile mücadele kararının, Balyoz, Ergenekon ve 28 Şubat davalarını fiilen çökerttiğini söylemeye başladılar.
Ardından Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın “Milli orduya kumpas kuruldu” sözleri geldi. Akdoğan’ın bu sözlerinin son MGK’da da gündeme geldiğini, Ergenekon ve Balyoz davalarında bazı askerlerin de gerçek olmayan deliller nedeniyle ceza aldıkları iddialarının konuşulduğunu biliyoruz.
Son olarak da AK Parti Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir süreden beri dile getirdiği ‘adil yargılama’ konusundaki itirazlarını dikkate alacak ve bu çerçevede Ergenekon ve Balyoz davalarındaki sanıkların itirazlarını gidermek için yeniden yargılamanın yolunu açtıklarını, bu yetmezse insanların mağduriyetini önlemek için gerekirse yeniden yasa çıkaracaklarını” söyledi.
Hatalarından kurtulayım derken onurundan “kurtulmak”
Ben kendi payıma, darbe davalarının her aşamasında kural dışı uygulamalara, savunma hakkının ihlali anlamını taşıyabilecek kararlara ve kimi sahtecilik iddialarına dikkat çektim. Bu iddiaların araştırılıp gereğinin yapılmasını, her şeyden önce özü tamamen sağlam olan bu davalara şaibe düşmemesi için savundum. Dolayısıyla bugün de eğer bazı şaibeler yüzünden yeniden yargılama gündeme gelirse, bunu normal karşılarım.
Haksızlığa uğradığını düşünen her sanığın elbette yeniden yargılanmayı talep etme hakkı vardır. Hukukun üstünlüğüne inanan hiç kimse de usulüne uygun yapılan yeniden yargılanma taleplerine prensip olarak karşı çıkmaz.
Ama bu başkadır; “Milli orduya kumpas kuruldu” denilerek, bütün darbe davalarının özüne ağır bir darbe vurmak; bu davaların bütünüyle “düzmece dava” olduğu algısı yaratmak başka şeydir.
Birincisi, hukuki bir tutumdur; varsa adli hataların düzeltilmesini talep eder. İkincisi ise, siyasi bir tutumdur; bu davaların kökünden yanlış olduğunu ima eder.
Ve bu tutum aynı zamanda, AK Parti’nin şu anda hesaplaşma içinde olduğu bir gücü yıpratmak uğruna, iktidarı boyunca yaptığı en hayırlı, en tarihi mücadeleyi inkâr etmesi anlamı taşır ki benim bunu anlamam mümkün değil.
“AK Parti’yi ve Cemaati Bitirme Planı”nın başlığından da çok iyi anlaşıldığı gibi, darbeci klikler vesayetlerini sürdürebilmek için bu iki gücü birden hedef aldılar. Bu iki gücün de ordudaki darbeci kliklerin kökünü kazımak üzere bir ittifak içinde olmalarından doğal bir şey yoktu. Ve öyle yaptılar.
AK Parti iktidarı her seçimde oyunu daha da artırdıysa, sonunda halkın yarısının desteğini almayı başardıysa, bunun temel sebebi tarihte ilk defa askeri vesayetle hesaplaşmayı göze alan iktidar olması ve bu davaların arkasına siyasi iradesini koyabilmesidir.
O zaman ittifak yapılan güçle bugün ters düşmek, bu şerefli siyasi rolü inkâr noktasına getirmemeliydi AK Parti’yi… Farkındalar mı bilmem ama, bu davranışlarıyla darbe davalarının hatalarından kurtulmaya çalışırken, onurundan da “kurtulmuş” oluyorlar!
Darbeciler aklanacak mahkeme bulamaz
Benim bu davaların yeniden görülmesinden hiçbir endişem, korkum yok. Eğer yapılan kimi adli hatalar düzeltilirse memnun olurum. Ama yeniden yargılamanın, darbeci askerlerin aklanması ve muzaffer komutan edasıyla hapisten çıkmasıyla sonuçlanacağını sananlar varsa, şimdiden söyleyeyim ki, hayal kuruyorlar. Çünkü ben o günleri yaşadım. Benim gibi milyonlarca insan yaşadı. Katili “suçüstündeyken” gözlerimizle gördük. Şimdi kim, hangi mahkeme kararı bizi “cinayet işlenmediğine” ikna edebilir?
Kesin kanaatim o ki, Balyoz, Ergenekon ya da 28 Şubat davaları, dünyanın neresinde, hangi mahkeme tarafından görülürse görülsün -eğer Sisi’nin mahkemeleri gibi bir mahkeme değilse- sonuç aynı olacak, davanın temeli bir kez daha doğrulanacaktır.
Çetin Doğan’ın o seminerinin bir “savaş tatbikatı” olduğunu yutacak bir mahkeme henüz dünyada kurulmadı.
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.