Erdoğan, cumhurbaşkanı adayı olduğunda önce, onun üniversite mezunu olmadığı ve aday olma şartlarını taşımadığı öne sürüldü. Marmara Üniversitesi Rektörlüğü, Erdoğan’ın dört yıllık bir fakülte mezunu olduğunu açıkladı, diplomasını kamuoyuna gösterdi ve bu tartışmayı bitirdi. Ardından Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı adayı olduğu için başbakanlıktan istifa etmesi gerektiği iddia edildi. Bunun için Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ve Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nda böyle bir şart bulunmadığından bahisle bu iddia da kabul edilmedi. Erdoğan cumhurbaşkanlığı yarışına –başbakan olarak- devam etti. 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. YSK, 11 Ağustos’ta geçici seçim sonuçlarını, 15 Ağustos’ta da kesin seçim sonuçları açıkladı. Kesin sonuçlarının açıklandığı 15 Ağustos ile Erdoğan’ın göreve başlayacağı 28 Ağustos tarihi arasında 13 günlük bir süre var. Bu da yeni bir tartışmaya sebep oldu; Erdoğan’ın hangi tarihte seçilmiş sayılacağı noktasında bir hukuki bir münakaşa başladı. ‘Rejim krizi’ ve ‘anayasal darbe’ CHP, kesin sonuçların açıklandığı andan itibaren cumhurbaşkanı seçilmiş sayıldığını, bu nedenle partisiyle ilişkisinin bitmesi gerektiğini, genel başkanlık ve başbakanlığın sona erdiğini savunuyor. CHP’ye göre, 15 Ağustos’tan sonra Erdoğan’ın AKP Genel Başkanlığı ve başbakanlık görevlerini sürdürmesi bir anayasa ihlalidir. Nitekim CHP milletvekillerinden Atilla Kart, durumu “rejim krizi” ve “anayasal darbe” olarak tanımlıyor. CHP, “darbe”nin önlenmesi ve anayasayı ihlal edip darbe gerçekleştirmek isteyen AKP hakkında gereğinin yapılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu, Anayasa Mahkemesi ve Cumhurbaşkanlığını bilgilendirerek göreve davet etti. Buna mukabil AKP cenahı, cumhurbaşkanlığı seçiminin bütünüyle tamamlanma tarihinin 28 Ağustos olduğunu savunuyor. Onlara göre, 28 Ağustos’ta seçildiğine dair mazbatanın kendisine verilmesiyle birlikte Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilmiş sayılabilir, dolayısıyla genel başkanlık ve başbakanlık görevini bu tarihe kadar sürdürmesinde hukuken bir mahsur yoktur. Cumhurbaşkanı sıfatını kazandıktan sonra, Anayasanın gereği olarak, Erdoğan’ın partisiyle ilişkisi kesilecek ve genel başkanlık ve başbakanlık görevleri de sona erecektir. Hukuki normlar Hukukçular da bu konuda ikiye ayrılmış durumda. Taraflar bazı hukuki normlara dayanarak kendi görüşlerinin doğru olduğunu ispata çalışıyorlar. Erdoğan’ın 15 Ağustos’ta seçilmiş olacağını belirtenler Anayasanın 101. maddesine işaret ediyorlar. 101. maddenin son fıkrası “Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer” hükmünü içerir. Burada mühim olan konu, “Cumhurbaşkanı seçilen” sıfatının hangi tarihte kazanıldığıdır. Levent Köker’e göre, Erdoğan’ın “seçilen” olması, dolayısıyla AKP ve TBMM üyeliği ile başbakan sıfatının sona ermesi için cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonlandırılması gerekiyor. “Burada, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’na göre davranma zorunluluğu var. Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun 20. ve 21. maddelerinde YSK’nın yapacağı iki tür işlem öngörülüyor: 1) Cumhurbaşkanı seçiminin sonuçlandırılması 2) Cumhurbaşkanı’na tutanağın verilmesi ve ant içme töreni. Seçimin kesin sonuçlarının açıklanması, sonuçların YSK tarafından TBMM Başkanlığı’na, TC Cumhurbaşkanlığı’na bildirilmesi, kamuoyuna ilan edilmesi ve Resmi Gazete’de yayınlanması yoluyla olur. Burada YSK bir tutanak hazırlayarak TBMM Başkanlığı’na gönderir. İkinci işlem, 20. maddeye göre hazırlanan tutanağın TBMM Başkanı tarafından TBMM oturumunda, “seçilen” Cumhurbaşkanı’na verilmesi ve aynı oturumda Cumhurbaşkanı’nın ant içmesi ve görevine başlamasıdır. 28 Ağustos’ta yapılacak olan bu ikinci işlemdir. 28 Ağustos’taki işlemin yapılabilmesi için, 20. Maddede geçen “kesin sonuçların açıklanması” işleminin tamamlanmış olması gerekir. Erdoğan, YSK’nın kesin sonuçları Resmi Gazete’de yayınlamasıyla, 101. maddede geçen “Cumhurbaşkanı seçilen” kişi oluyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın AK Parti ve TBMM üyeliği ile başbakan sıfatı derhal sona eriyor. Hukuken doğru olan budur.”[1] Aynı anda iki cumhurbaşkanı Yani Köker’e göre resmi sonuçların açıklandığı 15 Ağustos’ta Erdoğan artık cumhurbaşkanı seçilmiştir, AKP ve TBMM üyeliği ile Başbakanlığı sona ermiştir. Bu görüşü savunan hukukçular (Ergun Özbudun, Ergun Teziç, Mustafa Erdoğan), YSK’nın seçim sonuçlarını açıklamasıyla Erdoğan’ın başbakanlığının düşeceğini, bundan ötürü 15 Ağustos’tan sonra Erdoğan tarafından yapılacak olan bütün işlemlerin geçersiz olduğunu ve dava açılması halinde bu işlemlerin iptal edeceğini belirtiyorlar.[2] Fakat bu yorumun iki önemli problem içerdiğini belirtmek lazım: 1) Gül’ün cumhurbaşkanlığı süresi 28 Ağustos’ta doluyor. Eğer Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak seçildiği tarih 15 Ağustos olarak tayin edilirse bu, ülkede 13 gün boyunca aynı anda iki cumhurbaşkanının olduğu anlamına gelir. Oysa hukuki olarak buna imkân yoktur. Hâlihazırda cumhurbaşkanlığı makamı doludur; Gül, cumhurbaşkanı olarak bütün hak ve yetkileri kullanmakta, görevleri ifa etmektedir. Makam, Anayasada belirtilen süre dolunca boşaltılacak, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlarına tanınan hak ve yetkileri kullanabilmesi, ancak 28 Ağustos’tan sonra mümkün olabilecektir. 2) Erdoğan’ın 15 Ağustos’ta cumhurbaşkanı olduğu kabul edildiğinde şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Bir taraftan mevcut cumhurbaşkanının görev süresi dolmadığından, cumhurbaşkanı seçilmiş sayıldığı halde Erdoğan cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkileri kullanmayacaktır. Diğer taraftan ise parlamento üyeliği düşmüş olacağından milletvekili görevlerini yerine getirmeyecek, milletvekillerinin hak ve yetkilerinden istifade edemeyecektir. Yani Erdoğan seçimi kazandığı için bir nevi cezalandırılacak, 13 gün süresince ne cumhurbaşkanı, ne de milletvekili olabilecektir. Bu, mantıken kabul edilemez. Tutanak ve yemin Erdoğan’ın 28 Ağustos’ta cumhurbaşkanı olduğunu savunanlar, Anayasanın 101. Maddesi ile 6271 sayılı Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’nun ilgili maddelerinin birlikte yorumlanması gerektiğini ifade ediyorlar. Bahse konu kanunun “Cumhurbaşkanı seçiminin sonlandırılması” başlığını taşıyan 20/2 maddesi, “Seçilen Cumhurbaşkanı adına YSK tarafından Cumhurbaşkanı seçildiğine dair bir tutanağın düzenleneceğini” kayıt altına alır. “Cumhurbaşkanına tutanağın verilmesi and içme töreni” başlıklı 21. Madde ise şu açık hükmü içerir: “Seçilen Cumhurbaşkanı adına düzenlenen tutanak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından verilir ve aynı oturumda and içme töreni yapılır. Bu oturum, eski cumhurbaşkanının görev süresinin dolduğu gün, makamın başka sebeple boşalması halinde ise seçim sonuçlarının kesinleşmesinden itibaren üç gün içinde gerçekleştirilir.” Yusuf Şevki Hakyemez’e göre bu iki hüküm birlikte ele alındığında varılacak sonuç şudur: Yeni cumhurbaşkanının seçildiğine dair Yüksek Seçim Kurulu tarafından düzenlenen tutanağın TBMM Başkanı tarafından TBMM Genel Kurulu’nda kendisine takdim edildiği tarih, kendisinin cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak kendisine anayasada tanınan yetkileri kullanmaya başlayacağı tarihtir. “Bundan önceki aşamalar ve özellikle YSK’nın kesin seçim sonuçlarını açıklaması ise sadece cumhurbaşkanı seçilme işi ile ilgili prosedürel işlemler olarak görülmelidir. Bunun içindir ki kanun koyucu da cumhurbaşkanı seçildiğine dair mazbatayı, kesinleşmiş seçim sonuçlarının açıklanması anında değil; önceki cumhurbaşkanının görev süresinin dolduğu günde vermeyi öngörmektedir. Yine bununla bağlantılı olarak kanun cumhurbaşkanının göreve başlaması için gerekli olan and içmeyi de özellikle aynı oturumda yapmayı zorunlu kılmaktadır.”[3] İhzari değil inşai Cemil Kaya da, aynı kanıdadır. Kaya, cumhurbaşkanı seçiminin, seçilen kişiye “tutanak verilmesi” ve “and içme töreninin yapılması” ile son bulacağını belirtir. Kaya’ya göre bu özel düzenleme, “tutanak verilme” ve “and içme törenini” hukuki niteliği itibariyle “ihzari (açıklayıcı) değil inşai (kurucu)” yapar. Buna göre, Anayasanın 101. maddesinin son fıkrasında yer alan “seçilen” ibaresinin içinde “tutanak verilme” ve and içme töreni” de mündemiçtir. “Anayasa değişikliği sonucunda ülkemizde cumhurbaşkanının ilk defa halk tarafından seçilmesi söz konusu olduğundan, Anayasanın 101. maddesinin son fıkrasında yer alan “seçilme” ibaresini, “tutanak aldıktan ve ant içtikten” sonra “göreve başlama” olarak anlamak gerekmektedir. Kısacası, Anayasa değişikliğinden sonra cumhurbaşkanı “seçilmeyi”, “göreve başlamadan” ayırt etmek mümkün değildir.”[4] Eski uygulamalar Bu konuda geçmiş uygulamalara atıf yapmak, milletvekillerinin durumunu örnekleyerek sonucu varılamaz. Zira milletvekilliği ile cumhurbaşkanlığının statüleri birbirinden farklıdır. Keza Özal ve Demirel dönemindeki uygulamaları emsal göstererek de bir çözüme ulaşılamaz. Çünkü hem söz konusu uygulamalarda da birçok hukuki sıkıntı vardır, hem de geçmiş ile bugün arasında seçim sistemi farklılaşmıştır. Kanımca doğru olan, Erdoğan’ın 28 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı olduğunu öngören ve hukuken daha isabetli olan yorumu esas alarak bu sorunu çözüme kavuşturmaktır. Bu, gelecek için de sağlam bir dayanak oluşturur. Elbette parlamento önümüzdeki dönemde dilediği takdirde, üyelerinden birinin cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması halinde göreve başlayıncaya kadar mevcut görevine devam edeceğini hükme bağlayan bir düzenleme de yapabilir. _______ [1] Levent Köker; Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ve hukuki sorunlar, 12 Ağustos 2014, http://www.aljazeera.com.tr/gorus/erdoganin-cumhurbaskanligi-ve-hukuki-sorunlar [2] http://www.taraf.com.tr/haber-hukukculara-gore-artik-tum-kararlari-gecersiz-161592/ [3] Yusuf Şevki Hakyemez; Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Star – Açık Görüş, 10.08.2014, http://haber.stargazete.com/acikgorus/cumhurbaskani-secildikten–sonra/haber-923477 [4] Cemil Kaya; Başbakan’ın görev süresi ne zaman sona erecek?,
Serbestiyet, 16.08.2014