Türkiye enteresan bir memleket, çoğu işimizi antika yollarla çözme takıntısından hiç vazgeçmiyoruz. Rüzgâr ne yandan eserse hemen o tarafa eğilme gibi bir durumumuz var.
Ekonomik olarak göstergelerimizin çok iyi gözüktüğü, enflasyonun tek hanelere indiği dönemde kimsenin aklına gelmeyenler nedense ekonomik krizle birlikte aklımıza gelir oldu. İşin kötüsü devletin halka iyilik için attığı adımların kısa ve orta vadede ekonomik dengeleri bozabileceği hesaba katılmadan yapılıyor bunlar.
Türkiye ekonomisinin kırılgan olduğunu pek çok değerli hocamız zaten uzun süredir yazıp çiziyordu. Dışardan gelen sıcak paraya bağımlılığımız ve daha çok inşaat sektörü üzerinden büyümemizin de bir sonunun olduğunu az çok iktisattan anlayan herkes görüyordu.
Bizim üretimden çok tüketime dayanan bir büyüme modelimiz vardı ve burada da deniz bir noktadan sonra bitti. Özel sektöre yaptırılan Tanzim satıştan nerelere!
Devasa projelerin maliyetlerinin halkın sırtına fark ettirilmeden yüklendiği bir dönemin ardından krizden çıkış için devletin Tanzim Satışa soyunması da oldukça ironik.
***
İnsan üzülerek görüyor ki ülkemiz insanı popülist politikalara karşı inanılmaz derecede duyarsız. Bu durum A partili ya da B partili olmakla çok da değişmiyor.
En güzel örnek -ben de mağdurlarından (!) biri olarak- EYT yani emeklilikte yaşa takılanların çoğunluğunun beklentileri. EYT’liler hemen her partiye dağılmış durumda ve çoğunluğu da dört gözle hakkettiklerini düşündükleri bu hakkın verilmesini bekliyor. Cumhur İttifakını destekleyen EYT’liler dahi SSK’yı batıran Genel Müdür hikayesini konuşmuyor.
Geçmişte yapılan bu yanlışın faturasının Türkiye’ye ne kadar pahalıya mal olduğu, küçük şahsi çıkarlarımız nedeniyle, kimse tarafından hatırlamak istenmiyor. Varsa yoksa “Ben” durumundayız ve bu durumu bireysel bencillikle açıklayamayız. Aslında ortada bireysel bencillikten çok toplumsal bir ikiyüzlülük var.
***
Şimdi enflasyonun çift haneli rakamlarda hızla yukarıya doğru tırmanması ile birlikte zincir mağazalar birden bire hedef haline geldi. Halbuki mesele AVM ya da zincir mağazası meselesi değil tam tersine piyasaya serbest girişin yeterince sağlanamaması olduğunu herkes göz ardı ediyor. Göz ardı edildiği için de özel sektör yeterince gelişemiyor. Devletin pek çok alanda verdiği destekler de ya bürokrasiye ya da işi bilmeyenlerce hazırlanan mevzuatların kurban oluyor.
Asıl tehlike devletin çalışma hayatında aşırı şekilde büyümesi. Özelleştirmeden devletleştirmeye farklı bir yolda ilerliyoruz. Belki pek çok kişinin hoşuna gidiyor ama Türkiye giderek devasa bir memurlar memleketine dönüşüyor. Bunun bedelini de kimse hesap etmek istemiyor.
Kamu istihdamının sürekli şişmesinin gerçek manada çalışan, üreten ve vergi veren sektörlerin sırtına büyük bir kambur olacağı görmezden geliniyor. Herkes biliyor ki son yıllarda kapanan ve iflas eden şirket ve işletme sayısının haddi hesabı yok.
***
Türkiye’nin nüfusu şu an 80 milyonu geçmiş ve bu nüfusun da 25 milyondan fazlası üniversitelerde dahil olmak üzere örgün eğitimin içinde. Ve maalesef bu nüfusu geleceğe hazırlama ve istihdamını sağlayabilme konusunda çok ciddi bir sıkıntı içindeyiz.
MEB’in ve YÖK’ün bu işi uzun süredir çözemediği malum, ancak biz veliler de gerçeklerden uzağız. Hâlâ çoğunluğumuz üniversite diplomasının tek başına bir anlam ifade ettiğini sanıyor. Kaliteli bir lise eğitimi ve bu aşamada kazanılacak mesleki bir takım becerilerin çok daha hayati olduğunun farkında değiliz. Gerçi farkında olsak bile bu farkındalığı hayata geçirecek imkanlar da çok yok.
Önümüzdeki 3-5 yıl içinde üniversitelere yığılan milyonlarca genç çalışma hayatına atılacak ve ısrarla daha öncede yazdığım gibi bu gençlerin çok büyük bir kısmı piyasada çeşitli sebeplerle aldıkları eğitimle –lisans mezunu bekçiler gibi- alakasız alanlarda çalışacaklar.
Bu acı tabloya rağmen hâlâ İl Milli Eğitim Müdürlükleri kendilerine başarı olarak üniversite yerleştirmelerini esas alıyor. Halbuki M.E. Müdürlüklerimiz üniversiteye yerleşme yerine mezunların piyasadaki istihdamını takip edip ona göre eylem planları hazırlasa eminim daha faydalı olurlardı!..
Neyse tanzim satış dedik nerelere gittik. Hayırla kalınız efendim…
Karar, 13 Şubat 2019