Süreç, kesinti, gelecek…

Barış süreçleri yürütüldükleri toplumların, kültürlerin, siyasi coğrafyanın, aktörlerin özelliklerine göre farklılaşırlar. Bu nedenle her sürecin kendine özgü olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak, gelişim çizgileri farklılık gösterse de temel hareket noktaları ve yöntemleri bakımından süreçler, kırılma noktaları dâhil olmak üzere birbirlerinin deneyimlerinden faydalanırlar.

Barış süreçlerinin hedefleri arasında toplumdaki kesimlerin hep birlikte kazanabilecekleri bir duruma gelmeleri, eşitlik ve adaletin sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin tam olarak kullanımına izin verecek reformların yapılması ve demokratikleşme yolunda adımlar atılması yer almaktadır.

Ancak bu hedeflere ulaşabilmek zaman gerektirir. Dünya örneklerine bakıldığında barış süreçlerinin sabır ve güçlü irade isteyen uzun dönem gerektiren faaliyetler olduğu tespitinde bulunabiliriz.

Türkiye’de çözüm sürecinin sekteye uğramasının en önemli nedenlerinden biri ana hedeflere öncelik verilirken alanda ne olup ne bittiğine yeterince bakılmamasıdır.
Çözüm sürecinin kısa dönemde ihtiyaç duyduğu güven sağlamlaştırma, kademeli olarak çatışmanın azaltılması, karşılıklı açıklamalarla toplumda desteğin artırılması çalışmaları ihmal edildi. Gerekli uyarılar zamanında yapılmadı.

Çözüm sürecinin başladığı 2013 yılından itibaren sürecin yürütücüsü konumundaki hükümetin sürekli olarak iki konu üzerinde durdu. Bunlardan ilki silahlı örgüt güçlerinin geri çekilmeyi yavaşlatmaları ve bir süre sonra durdurmalarıydı. İkincisi ise sürece rağmen çeşitli yerlere yapılan silahlı saldırılar, şiddet içeren gösteriler, örgüt adına vergi adı altında halktan para toplanması, uyuşmazlıkların çözümünde yargı dışı ve örgütçe kontrol edilen yollara başvurulması gibi genel olarak güvenlikle ilgili alanlarda baş gösteren sorunlardı.

Aynı dönemde PKK kaynaklarından da çok sayıda negatif açıklamanın yapıldığını biliyoruz. Bu açıklamalar genellikle sürecin çok yavaş ilerlediği, verilen taahhütlerin yerine getirilmediği, sadece güvenlik kaygısının ön plana çıktığı, devletin Suriye’deki Kürtlerin durumuna kayıtsız kaldığı şeklindeydi. Hatta 2014 yılı Ekim ayında gerçekleşen Kobane olayları bu son meselenin halk arasında da yankı bulduğunu gösteriyordu.

Çözüm sürecinde Ortadoğu’nun içine girdiği durum, Suriye’deki iç savaş, uluslararası güçlerin Suriye üzerine net bir siyaset geliştirememeleri dikkate alınarak tüm bu gelişmelerin çözüm süreci üzerinde oluşturacağı baskıların nasıl giderileceği yeterince tartışılmadı.

Öte yandan Kürtler çözüm sürecinin getirdiği rahatlamadan memnun olmakla birlikte temkinli bir iyimserlik içindeydi. Farklı endişeler vardı ama çatışmasızlık da güzeldi. Halk içinde ortaya çıkan tedirginlikler çok da konuşulmadı çözüm süreci çevrelerinde.

Sürecin tüm yükü liderliği yürüten kişiler üzerinde kaldı. Kurumlaşma ihmal edildiğinden tüm talepler dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ya da Abdullah Öcalan’ın şahıslarına yöneltildi.

Sürecin, güvensizlikleri artıran bir ortamın üstesinden niçin gelemediği önemli bir tartışma konusu. Bu konuya en olumsuz yaklaşım dar siyasi kalıplarla hareket etmektir. Nedenler soğukkanlılıkla ortaya çıkarılmalıdır. İşlerin tekrar rayına sokulması yapılan yanlışların iyi görülmesine bağlı.

Kesintiye uğrayan ne ilk ne de son örnek olacak “Çözüm Süreci”. Kesinti dönemleri şiddetin fazlalaştığı, kızgınlığın, hayal kırıklığı ve umutsuzluğun yükseldiği dönemler olabilir. Tüm bu olumsuzluklar geleceğe nasıl devam edileceğinin sorgulanmasına engel olmamalı. Yoksa girilen durum rutinleşir. Tıpkı 90’larda olduğu gibi…

Yeni Yüzyıl, 18.12.2015

http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/surec-kesinti-gelecek-520

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et