Selahattin Demirtaş ile gündeme dair:
“Süreç ilerledikçe paralel devletten hesap sorulabilir”
Dün akşamüzeri İstanbul’da BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile 17 Aralık Operasyonu ve sonrasına ilişkin olarak Öcalan’ın yaklaşımını ve BDP’nin izleyeceği yolu konuştuk.
Demirtaş’ın söyledikleri, geçenlerde İmralı Adası’na giden heyetten BDP Grup Başkenvekili İdris Baluken’in mesajını açımlıyordu.(1)
Hatırlayalım, ne diyordu Öcalan?
* Çözüm sürecine yönelik uzun süredir bir darbe girişimi var.
* Bu darbe girişimi hem içeriden, hem dışarıdan bazı güçler tarafından devreye konulmak isteniyor.
* Süreci bitirmeyi hedefleyen güçlerin darbe girişimleri devam edecek ve “kesintisiz bir darbe girişimi” sürecek.
İmralı’dan bakınca 17 Aralık Operasyonu nasıl görünüyor?
“Aylardır söylediklerim çıkıyor.”
Demirtaş, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sürece yaklaşımını anlatmaya, onun bu ifadesini naklederek başladı.
“Paralel Devlet”e atıf yapan Öcalan’ın analizinin satırbaşları şöyle:
“Yolsuzluk Operasyonu ile Paralel Devlet hamle yapabilmek için çok meşru ve açık bir alan yakaladı.”
“Bu hükümete yönelik bir darbedir.”
“Bu hükümet şu an uluslararası bir girişimle karşı karşıya.”
“Uluslararası bir mekanizma harekete geçti, bu kez iş ciddi, bu darbe uluslararası lobiler tarafından planlandı, Cemaat de Paralel Devlet’in bir unsuru olarak Hükümet ve Devlet içindeki güçleriyle bu planı yürütüyor.”
“1993’ten bu yana uzun uzun düşündüm. Ben artık şu konuda netleştim: Bizim de eksiğimiz vardı, hükümetlerin de. Ama sürekli bu işi bozan bir güç de vardı.”
“Paralel Devlet, İttihat Terakki şekillenmesinden bu yana Türkiye’de siyaseti yöneten ana unsur olmaya devam ediyor. Cemaat bu Paralel Devlet’in sadece bir unsurudur.”
“Bu sorunu çözeceksek, bu işi bozacak kesimleri bertaraf etmeliyiz; şerbetli olmazsak bu işin üstesinden gelemeyiz.”
“Başbakan bu konuda acemi davrandı, hafife aldı, kullandığını zannetti, oysa Paralel Devlet onu da kullanır.”
“Bu hükümeti şu ya da bu şekilde götürmek istiyorlar. En büyük suçu, Kürt Sorununda diyalog yöntemini kullanmasıdır ve bunu da ABD’yi bypass edecek şekilde yapmasıdır.”
“Bir gecede onu Mursi’ye çevirebilirler. Ben bunları hükümeti korumak için söylemiyorum, süreci koruyorum.”
“Paralel Devlet süreci bozmak için sürekli provokasyon yapacak; ben örgütü uyarırım ama bunu nereye kadar yapabilirim bilemem.”
“AKP’ye mecbur değiliz, daha çok o bize muhtaç. Başbakan’a söyleyin, bu süreci ilerletmek zorunda.”
“Hükümet bu süreci yasallaştırmalı. Bu hem kendisini, hem süreci, hem de bizi garantiye alır.”
Demirtaş ve BDP’nin tutumu
Öcalan’ın tutumu gayet net: Operasyonu bir darbe olarak görüyor.
Onu izleyen BDP de darbe diyor ama partinin politik tutumunun süreci darbe olarak gören bir tutum olduğunu söylemek kolay değil.
BDP bir yandan bunun bir darbe olduğunu söylüyor, diğer yandan savcıların ve polislerin görevden alınmasına ve siyasetin yargı üzerinden kendisine yönelik kuşatmayı yarma girişimine karşı çıkıyor.
Ben de Demirtaş’a bunu sordum:
“Siz de kabul ediyorsunuz bunun bir yolsuzluk operasyonundan ibaret olmadığını. Paralel Devletin yolsuzluk üzerinden hükümeti yıkmaya yönelik bir girişimi olduğunu söylüyorsunuz. Ama ‘yargıya müdahale edilmesin’ dediğiniz zaman, bu operasyonun derinleşerek devam etmesine nasıl engel olacaksınız?”
BDP’nin yargıya müdahale edilmesine veya polislerin görevden alınmasına ilişkin hukuki formalizm ve legalizmindeki ironi, biraz da onun “beslenme kaynakları”yla da ilgili görünüyor.
Nitekim dünkü buluşmada da, davet edilen gazeteci profiline baktığımda, birkaçı dışında, aklıma gelen bu oldu.
İşin kötüsü, orada öğrendiğime göre, bu toplantıların hep aynı kadroyla tekrarlanıyor olmasıydı (Anladığım kadarıyla yeni olan Nazlı Ilıcak vardı ve o da yargı kararlarına saygı duyulması gerektiğine bizi ikna etmeye çalıştı).
Gözlerim Ali Bayramoğlu ve Etyen Mahçupyan gibi demokratları aradı ama onlar davetli değildi. Hükümet yanlısı medyadan da kimse yoktu.
Ve tahmin edilebileceği gibi, orada egemen atmosfer bunun bir darbe olmadığı ve yargı kararlarına uymayı telkin ediyor ve onu bir şekilde sıkıştırıyordu. Ve bunun bir darbe olduğu analiziyle başlayan Demirtaş’ın ağzından yolsuzlukla ilgili ilk sözü aldığında, Sedat Ergin’in atılarak “bir dakika bunu yazayım” demesi, hemen herkesi tebessüm ettirdi.
Belirli bir kesime abartılı biçimde itibar etmeye ilişkin asap bozucu rahatsızlığın Kürtlerde ve muhafazakarlarda yaygın olduğunu bildiğimden bu tabloya şaşırmadım. BDP’nin siyasi çizgisinin kaynaklarını anlamaya katkısı bakımından buna dikkat çekmekle yetinip, dün akşamın gündemine dönelim.
“Aslında doğru değerlendirilirse 17 Aralık büyük bir yüzleşme için önemli bir fırsattır” diyordu Selahattin Demirtaş, “Türk devleti” ile “Gladyonun yönettiği devlet”i ayırıyor ve ekliyordu: “Süreci ilerletmek şanstır. Süreç ilerledikçe paralel devletten hesap sorulabilir.”
“Başbakanın gitmesi süreci etkiler mi?” veya “Neden CHP ile olmasın?” sorularına ise Demirtaş’ın cevabı netti: “Konuştuğumuz kişi odur. Konuştuğumuz kişi bu başbakandır. Masada iki kişi var, biri kalkarsa süreç biter.”
CHP ile ilgili olarak da Demirtaş’ın yaklaşımı netti: “Diğer partilerin ‘biz bundan daha iyisini yaparız’ demesi lazım. Onlar çözecekse niye hayır diyelim? Ama kimsenin bunu söylemediği bir ortamdayız.”
Bu BDP’nin de sınavı
BDP hükümetin panik önlemlerine karşı. Bunda haklı da. Uzun vadede yargının yeniden örgütlenmesine ve HSYK’nın ikiye ayrılmasına ilişkin önerisi de mantıklı.
Ama kısa vadede BDP Hükümetin kendisini, kendisi üzerinden siyaseti nasıl savunmasını öneriyor?
CHP ve MHP bir tür “tecahül-i arif” sanatını kullanıyor, yani yargının siyasi aktivizmini bilmezden gelerek yargı üzerinden yapılmakta olan müdahaleyi önlemeye yönelik düzenlemelere karşı çıkıyor, böylece darbeye yol veriyor. İkisi de kendi içinde tutarlı.
BDP ise süreci bir darbe olarak değerlendiriyor ama bunun gerektirdiği tutumu almıyor. Paralel Devlet’in yüksek yargı üzerinden hükümeti devirmeye çalıştığını görüyor ama yargıya müdahale edilmemesini savunuyor.
Oysa görmek sorumluluk yüklüyor. BDP gördüğü gerçek ile Türk solu (Birçok kritik zamanda olduğu gibi oligarşi medyası ile radikali aynı dilden konuşuyor) arasında sıkışmış görünüyor.
Oysa basit bir soru var karşısında:
Yargının tutumunun siyasi olması durumunda buna karşı siyasi bir önlem almak meşru değil midir?
Ayrılırken Demirtaş’a ben de bu soruyu sordum.
Ve bir de, bu tür toplantılara farklı perspektiflerden demokratları da davet ederek katılımcı profilini çeşitlendirmelerini önerdim…
(1) http://www.sondakika.com/haber/haber-bdp-li-baluken-ocalan-17-aralik-i-surece-yonelik-5534988/