Şükran Yaşar – Hapiste olmak mı, olmamak mı?!.

27-28 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen Liberal Düşünce Topluluğu’nun bir toplantısına müzakereci olarak ben de davetli idim. Ankara’daki toplantının konusu “Kürt meselesi” idi. İkinci gün toplantıya katılan Sayın BDP Batman Milletvekili Bengi Yıldız’a konuşmasının ardından bazı sorularım oldu. Özetle verecek olursam bu sorular şunlar idi:
 

1- Derin devletle hesaplaşmayı düşünüyor musunuz, düşünüyorsanız ne zaman? 2- Partinizde vesayetçi ve darbeci askerden ziyade neden AK Parti düşmanlığı ön planda? 3- Yeni anayasaya ne gibi katkılarda bulunacaksınız? Yoksa yine istemezük cephesinde mi yer alacaksınız? 4- Size en büyük zararı vermiş olan Ergenekon olgusuyla ilgili neden açık ve net bir tavrınız yok. Hatta CHP gibi bir tavrınız var? 5- Sizin haklarınızı medyada en çok savunan Taraf gazetesinden neden hoşlanmıyorsunuz? 6- Bu konularla ilgili bir özeleştiri vermeyi düşünüyor musunuz?

Sayın Bengi Yıldız tüm sempatikliği ile sadece Taraf’la ilgili soruma esprili ama tatminkâr olmayan bir cevap vermekle yetindi. Aslında ben bu soruların cevaplarını biliyordum. O da biliyordu. Herkes biliyordu, fakat kimse bir şey söyleyemiyordu. Toplantıdan çıkardığım sonuç şu idi ki; televizyonlardan sert demeç ve mizaçlarına şahit olduğumuz insanlar da aslında birer insandı. Eti, kanı, kemiği, neşesi, öfkesi ile sizin gibi benim gibi birer insan. Yüz yüze konuşurken birbirimizi daha iyi anladığımızı, söz ile söyleyemediklerimizi gözlerimizle nasıl söyleyebildiğimizi daha iyi anladım. Bir gülümsemenin, bir yutkunmanın bin söze bedel olduğunu anladım.

Televizyon ekranlarından yağıp gürlemenin, esmenin, tehditkâr tavırların bizi birbirimizden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramadığını, ancak birbirimizle tokalaşır ve gözlerimizi birbirinden kaçırmadan konuşabilirsek şehit dediğimizin de zayiat dediğimizin de bizim çocuklarımız olduğunu anladım. Bu meseleyi iyi Türkler ve iyi Kürtler çözecektir.

Şimdi buradan bazı sayın yetkililere ve kişilere başka bir şeyler daha sormak istiyorum.

Acaba Abdullah Öcalan, örgütünü Türkiye’deki bir hapishaneden daha rahat yönetebileceğini bilse idi bunca sene yurtdışında kaçak olarak adeta saklanarak yaşar mıydı? (Ne kaçağı, örneğin Suriye’de de istediği gibi bir hayat sürüyordu derseniz eğer, evet ama orada iken yine de akıbetinin ne olacağını bilmiyordu ki bilinmezlik bir insan için en rahatsız edici şeylerin başında gelir.) Yakalandığı an uçaktaki ve yargılama sürecindeki halini adeta büyük bir Türk milliyetçisine dönüşen kişiliği ve devlet için her şeyi yapabileceğini haykıran suratını hatırlıyorum da! Bu mu, bu mu koskoca bir kitleyi hayatlarının macerasına sürükleyen büyük lider diye kendi kendime sormadan edememiştim. Oysa ben orada mazlum halkının uğradığı baskıları ve eziyetleri anlatan, halkının özgürlüğü için yıllarca kaçak yaşamayı göze almış bir bağımsızlık timsali görmek isterdim.

BU GİDİŞLE ALTERNATİFİNİN ÇIKMASI MÜMKÜN DEĞİL

Siz Abdullah Öcalan’ın yargılanma sürecinden bir şey anladınız mı? Ben hiçbir şey anlamadım. Ya ben çok safım ya da yargılanma yapılmadı -mış gibi yapıldı da ondan öyle oldu. Cam fanus içerisine alınmış özgürlük savaşçımız -devlet- diyor –pişmanım- diyor başka bir şey demiyordu. Demek kendisi devlet bürokrasisinde şöyle kerli ferli bir mevki bulunabilinse imiş belli ki hiç bu maceralara kalkışmayacakmış. Ya da şeytan dürtüp duruyor beni, acaba bulunduğu mevki de bizim derinlikleri nerelere kadar indiğini, kıvrıldığını, hangi sarmaşık dallarıyla sarılı olduğunu bilmediğimiz bir yer olmasın sakın. Öyle ya, bugünün en büyük devletçi-ulusalcıları Ergenekon sanıklarından bazıları ile eskiden beri aralarında su sızmadığına bakılırsa!

Balıkçı, kayıkçı, fışfışçı devlet birileri vasıtası ile zaman zaman iletişime geçmiş Abdullah Öcalan ile. Bugün bunu bizatihi alenen yapıyor, bu sebepten aracıları aradan kaldırdı. Taraf’ın haberine göre artık Balıkçı yok. Yani devlet artık Öcalan’ı direkt muhatap alıyor. O halde sokaktaki vatandaşa şimdi yapacağım teklif ne kadar sert gelirse gelsin yine de söyleyeceğim. Abdullah Öcalan, en kısa zamanda serbest bırakılmalıdır. Hapishaneden siyaset yapmayı bırakıp halkının içine karışmalıdır. Halkı onu şöyle bir yakından görmelidir. Görmelidir boyu ne kadar, göz rengi nasıl, nasıl çay içiyor, Kürtlerle nasıl tokalaşıp nasıl el sıkışıyor. Görmelidir ve kendi kararını kendisi vermelidir. Bu şekilde devlet hapishanede bir mit yarattığının farkında mıdır acaba? Bir devlet kendi kendine ancak bu kadar zarar verebilir. Ya Abdullah Öcalan’ı derhal normal ve sivil ama lüks olsun fark etmez bir hapishaneye aktarmalı ya da bu hapishaneden vecizeler işine bir son vermelidir. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Türkiye’de, emin olun, benim diyenin dedikleri, onun kadar kamuoyunda yankılanmamaktadır. ‘Acaba bu hafta büyük bağımsızlık lideri ne diyecek?’ diye Türk-Kürt, ağzına bakar olduk…

Bırakınız dışarıda istediği gibi siyaset yapsın. Siz onu hapiste tuttukça Kürt gençlerinin gözünde yemeyen, içmeyen, uyumayan, her daim ulusu ile dertlenen yıllardır hapis yatan yarı insan yarı tanrı bir mitoloji kahramanı yaratıyorsunuz farkında mısınız? Ve bu sebeple alternatifinin çıkmasının mümkün olmadığı bir ortam yaratıyorsunuz, bunun da farkında mısınız? Çıksın görelim bakalım meydanlarda ne diyor ne vaat ediyor büyük Türk devleti severi ama Kürt isyan lideri!

Ben Öcalan’ın sivil ve gerçek bir mahkemede yeniden yargılanmasını talep ediyorum. Hepimizin zihninin kıvrımlarında çengelinden takılı bir sürü soru işareti olduğunu biliyorum. Bu işte bir tuhaflık var. En başta sorduğum ilk 5 soru benim çengelli iğnelerimdir mesela!

Son olarak devletime buradan sesleniyorum. Derse hazırlanmaktan, girmekten, yazılı sorusu hazırlamaktan ve kâğıt okuyup öğrenciye danışmanlık hizmeti vermekten bıktım usandım. Kira, internet, telefon, elektrik, su, yol, yemek parası da canıma tak etti. Mesela beni lüks bir hapishaneye alsanız ve istediğim kitapları ve makaleleri bana temin etseniz yeminle iki yıla kalmaz bir şekilde Nobel adayı olacak eserimi verebilirim. Tek istediğim, kedim de yanımda olsun ve haftada bir kez yazılarım devletimizin önereceği bir gazetede yayımlansın, vallahi başka hiçbir isteğim yok. Ha bir de lütfen siyasi bir suçtan içeri alınız, adi bir suç olmasın ki ileride bu durum yol-su elektrik olarak bana dönebilsin. Bundan iyisi Şam’da kayısı…

Zaman-Yorum, 07.12.2010
 

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et