Ücret Zammı ve Enflasyon
Son günlerin toplumun her katmanında en çok konuşulan konusu yeni yılda maaşlara ne kadar zam yapılacağı? Tabii her yılın sonunda, rutin konulardan biridir bu tartışmalar. Ama bu sene, geçtiğimiz en azından iki ayda yaşadıklarımız sonrası daha bir önem kazandı.
Neler yaşadık son iki ayda? Merkez Bankası’nın Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla politika faizinde sürekli indirime gitmesi, ama dövizin Cumhurbaşkanı’nı dinlemeyip sürekli yukarı çıkması, elimizdeki paranın pul olması ve tabii olarak da bütün fiyatların artması, yani enflasyonun korkunç derecede yükselmesi. Bunları gerçi çok uzun süreden beri yaşıyoruz ama özellikle son iki ayda yaşananlar canımızı çok yaktı.
Bir de bu arada devletin kurumu TÜİK yıllık enflasyonu %21 olarak açıkladı. Ama bağımsız bir kuruluş olduğu söylenen ENAGrup %58 olduğunu söyledi. Arada çok büyük bir fark var. Halka sorulsa belki ENAG’ın rakamını bile az bulacak. Tam hangi rakam gerçek diye tartışırken ortaya bir rakam daha çıktı. Devletin kendi alacaklarına 2022’de uygulayacağı yeniden değerleme oranı %36 olarak açıklandı. Hangisi gerçek bilmiyoruz ama TÜİK+ENAG/2=38,5 ediyor. Yani biz ortalamasını alırsak, yeniden değerleme oranını yıllık enflasyon olarak kabul edebiliriz.
Enflasyon, bilindiği gibi, fiyatlar genel seviyesinin sürekli yükseliş trendidir. Fiyatlar 1 yıl önceki rakamlara göre %36 yükselmiştir. Enflasyonun düşmesi ise, fiyatların yıl içinde eskisinden daha az oranda artmasıdır. Yani fiyatların düşmesi değildir. Bu fiyatlar (döviz dahil) artık bu rakamlardan aşağıya düşmeyecek. Enflasyonun yükselmesini hiçbir ülke istemez. Ama konjonktürel olarak çok azı dışında, küçük-büyük oranda bir enflasyon bütün ülkelerde vardır. Olması da kimi ekonomistlerce istenir. Sağlıklı ekonomilerde bu oran %5’in, hatta 3’ün altındadır. Ekonomiye ne kadar fazla para politikası aracılığıyla müdahale edilirse, o ülkede enflasyon artışa geçer. Bir diğer sebep de, o ülkenin devletinin ve halkının, üretmediği, hak etmediği bir refahı, yalancı bahar gibi yaşaması sonrası, önceden tatlı tatlı yenilenlerin sonradan acı acı çıkmasıdır.
Enflasyon yanlış ekonomik davranışlar ve uygulamaların bir cezasıdır. Tıpkı, (dere yatağı, bataklık gibi) yanlış yere yapılan bir şehirde sürülen sefanın tabiat tarafından cezalandırılması gibi, ekonomide de yapılan yanlışların cezalandırması enflasyonla olmaktadır. Enflasyonist ortamdan da bu ceza ödenmeden çıkılması mümkün değildir. Bu cezanın affı, kaçması, infaz indirimi yoktur. Ekonominin verdiği ceza neyse, onu hak eden halk ve devlet o cezayı mutlaka çekecektir. Bu cezanın acısı çok şiddetlidir. Aynı işkenceye benzer. Yine bu cezanın şikayet mercii, İstinafı, Yargıtay’ı, bireysel başvurusu, AİHM’i yoktur. Sadece seçimde mevcut iktidara verilmeyecek oylarla belki biraz yürek soğutulabilir. İktidar değişmesi de cezayı ortadan kaldırmaz. Sadece, yeni iktidarın oluşturacağı (sonra da bozmayacağı) bir iklimle artık acının azalma evresine girilebilir.
Enflasyonda en büyük acıyı ücretli kesim çeker. Çünkü aldığı sabit maaşın alım gücü bir önceki aya göre düşmüştür. Bir önceki ayla aynı fileyi dolduramamaktadır. Bu durumda da ücretliler gözünü idareye çevirir ve maaşlarında enflasyona ezilmeyecekleri bir artış isterler.
İşte şimdi bu kararların verilme zamanındayız. Maaşlara %30, 40, 50 oranında zam yapılması konuşuluyor. Tabii seçime az bir zaman kaldığı için de, verilecek zam miktarı ilk seçimde şu andaki iktidara verilecek oyların miktarını da belirleyecek. Maalesef bizdeki siyasi iktidarlar bu baskılara dayanacak dirençte olmadıkları gibi, halk da verilecek bu zamların başına ne işler getireceğini düşünmemektedir.
Yeni yıl için, enflasyon %36 iken maaşlara da %40 zam verildiğinde, ücretlilerin, enflasyondan hiç etkilenmeyecekleri zannediliyor. Ekonominin, biz bir şeyleri yanlış yaptığımız için önümüze koyduğu ceza makbuzunu ödememek için, maaşlara enflasyondan fazla zam yapıyoruz. Bunun karşılığında hiç acı çekmeden, yani cezadan kurtularak 2022 yılını mutlu mesut geçireceğimizi zannediyoruz. Eğer böyle bir şey mümkün olsa, enflasyon ülkelerin hiç korkmayacağı bir şey olurdu. İktisat kitaplarında kendine yer bile bulunamazdı. Çaresi en kolay hastalık olurdu. Ama işin aslı öyle değil.
Eğer şu anda enflasyon %36 ise ve devlet bütün ücretlere %37 zam yaparsa, ekonomi bizi cezalandırmak için hemen mevcut enflasyonun üzerine bir %37 daha ekleyecektir. Ağırlıklı olarak, kamunun bu kadar büyük işveren olması ve asgari ücret denen fiyat kontrolünü de dayatması sebebiyle bu tür bir sonuç olabilecektir. Çünkü bu cezadan kaçmak mümkün değildir. Kaçtıkça da ceza daha da katlanacaktır.
Nedir bu ceza? Bir kere bu ülkenin halkı olarak (devlet yapar mı bilmiyorum) hepimiz, önceki gelirimize oranla en az %36 daha az tüketmek zorundayız. Bu yetmez, yeniden aynı duruma düşmemek için bunun de üzerinde belki bir 5 puanlık daha az tüketmek zorunda kalacağız. Yani, dün elimize para geçerken yapmadığımız tasarrufu, bugün para geçmezken yapmak zorundayız. Ya da ceza olarak bugünkü çalışıp üretmemizden %40 daha fazla çalışıp üreteceğiz. Bu cezadan kaçış mümkün değil. Biz istesek de istemesek de, bu ortam bizi zorla harcama kısmaya, biraz lüks olanı terk etmeye, yani kısaca zorla tasarruf etmeye alıştıracak.
Bu cezanın süresi ne kadar olur? Eğer bugünden sonra yeni yanlışlar yapılmazsa en az 3-4 yıl bu cezayı çekeceğiz. Ama dikkatinizi çekerim, şu anki mevcut durum üzerine yeni yanlışlar eklenmezse. Yani ücretlere yapılacak yüksek oranlı zamlar, bu ceza süresini bir miktar daha artıracaktır. Çünkü yeni suç işlenmiştir. Yeni işlenen suç da yeni cezaları getirecektir.