Türkiye desteği ile Suriye sahasında muhalifler uzun yıllardır devam eden durumu değiştirdi. İçeride ise hemen komple teorileri kendini gösterdi. “Bu durum İsrail’e yarar. Türkiye böyle bir hamleyi yapamaz.” Cümleler hemen her akşam TV programlarında dillendirildi. Elbette bu bakış açısı 20 yıl önce hemen yanı başında dahi olan olaylara ses çıkaramayan Türkiye gerçeklerinde oluyordu. Fakat şimdi kabullenmemiz gereken bir durum sahada tezahür ediyor. Türkiye 2017 yılında dış politikada benimsediği proaktif politikaların meyvesini alıyor. Türkiye, Libya’dan Karabağ’a kadar gelişen olaylarda ve takındığı tavır ile çıkarımıza göre mevcut durumları oluşturma değiştirme güç ve kapasitesine sahip olduğunu gösterdi. Suriye’de ise devrimin başında göstermiş olduğu görece yanlış politikalardan dönerek akılcı ve tutarlı bir politika izlemeye başladı. Bununla birlikte Türkiye zaten Suriye’de kendi güvenliğini tehdit eden bir duruma karşı müdahil olacağını söylüyordu. Nitekim bunu terör koridorunun oluşturulmak istendiği hatlara Barış Pınarı, Zeytin Dalı gibi harekatları yaparak gösterdi.
Bunların ardından da gelinen durumda rejime sağlanan dış desteğin azaldığı bir dönemde Türkiye yıllardır devam eden sıkışmış ve bir statüko oluşturmuş Suriye sahasını değiştirmeye muktedir oldu. Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu ve diğer muhalif gruplar Halep, Tel-Rıfat, Hama ve Humus’ta yürüyüşünü devam ettirirken Türkiye’de Esat’tan daha tedirgin ve endişeli bir grup oluştu. Bu grup özellikle yazımın başında belirttiğim gibi günlerdir Suriye’de olup bitenlerin ardında İsrail ve ABD ülkelerinin parmağını arıyor. Fakat rejimin özellikle havalimanı ve enerji hatları gibi yerlerden çekilirken yerlerini PKK/PYD terör örgütüne bırakması aslında sahada işbirliği içerisinde çalıştıklarını gösteriyor. Hemen bunun ardından İsrail’in stratejik silahların muhaliflere geçmemesi için silah depolarını vuracaklarını söylemeleri de yine sahada PKK/PYD, Esad Rejimi ve İsrail ortaklığını bizlere gösteriyor.
Burada kabullenmemiz gereken durum Türkiye’nin artık milli çıkarları doğrultusunda mevcut durumları değiştirme gücü mevcuttur. Bundan sonraki durum tartışılabilir. Ortaya yeni bir statükodan çıkması ve buradan çıkan durumu muhafaza edilmesi daha sonra ise bölünmeden bir Suriye inşa etmek en önemli meselelerden biri olacaktır. Türkiye bunu başarabilir mi? Masada ne derecede istediğini alabilir? Bütün bu konuları tartışabiliriz. Fakat mevcut durum mutlak bir Türkiye destekli muhalefetin ve diğer silahlı grupların başarısıdır. Amerika’da Trump’ın 20 Ocak’ta göreve gelmesi, Rusya’nın Ukrayna bataklığına saplanması ve İran’ın Hizbullah gücünün artık neredeyse yok olmasıyla Türkiye, çevresindeki bu güç boşluğunu doldurmaya muktedir olmuştur.
Türkiye bu sinyalleri yazının başında belirttiğim üzere Libya, Karabağ ve yeri geldiğinde Suriye’de mevcut operasyonları ile veriyordu. Bundan sonra bölgede Türkiye’nin gerçek ve sahici bir aktör olduğunu İran’ın gücünün yıprandığını anlamamız gerekiyor. Bu saatten sonra Türkiye’nin bölgesel gücünün nereye evrileceğini Türkiye’nin kendi politikaları hamleleri belirleyecektir. Dünyada süper güç denilen devletlerin daha çok kendi iç meseleleri ile uğraştığı veya farklı sorunlarla boğuştuğu bir dönemde Türkiye’nin gerek bölgesel gerekse küresel anlamda önemi daha da artacaktır. Türkiye yeri geldiğinde Libya’da statükoyu korurken yeri geldiğinde Suriye’de statükoyu bir haftada değiştireceğini ortaya koydu. Bundan sonrası ise bölünmeyen, toprak bütünlüğü sağlanmış olan bir Suriye inşa etmek olacaktır. Bölünmüş bir Suriye veya PKK/PYD gibi terör örgütlerine alan açılmış yeni bir durum bu sefer Ankara’ya da farklı tehditler oluşturacaktır.