Dünkü yazımda Hürriyet’in “Karargah rahatsız” başlıklı yayını dolayısıyla bu kurumun demokratik sistemlerde gayet normal olan eleştirilerden rahatsızlık duymasını eleştirmiştim.
Bugün de eleştiriden rahatsız olan “Karargah”a kurumsal sorumluluğunu hatırlatıp, ordunun demokratik reform ihtiyacına dikkat çekmek istiyorum.
Daha yedi ay önce bir darbe girişiminin yaşandığı ülkede, ordu içinden birilerinin eleştirilerden alınıp ya da alınmış gibi yapıp, Hürriyet’e haber yaptırma geleneğini hortlatmaya çalışmasını nasıl açıklamalı?
Özellikle de henüz bu darbe girişiminin kurumsal muhasebesini yapmamışken.
İlk akla gelen ihtimal, en köklü demokrasilerde bile zaman zaman asker bürokratların şanslarını denedikleri gerçeği. Bugün öyle ortadan görünen, daha çok “semptomatik okuma”yla meramını çözebileceğimiz bir açıklama yaparız, sonra durup tepkilere bakarız, tepki yoksa bir adım daha ve devamı… Bu yol muhtıraya kadar gider.
İkinci ihtimal, Gülenist darbecilerden boşalan yeri yeniden Kemalist darbecilerin doldurma çabası olabilir. Sanki önceki bütün darbeleri kendileri yapmamış gibi, 15 Temmuz sonrası “bak orduda dinciler birikti, darbe girişiminde bulundu, demek ki Kemalizmden sapmamak gerekiyormuş” propagandasını öteden beri yapan eski darbeci ulusalcı ekibin yeniden mevzi kazandığı söyleniyor. Şimdi onlar da şansını deniyor olabilir.
Bir de referandum öncesi hükümetin böyle bir haber yaptırdığını iddia edenler var. Özellikle 15 Temmuz öncesi süreçte Cemaat’in hükümete karşı bir operasyon yürüttüğünü görmeyenler, bugün daha çok bu ihtimale inanıyor.
İhtimaller üzerine uzun uzun konuşabiliriz. Ama bunlardan hangisine inanırsanız inanın, yapılması gereken aynı: Orduyu demokratik hukuk devletlerindeki modeller örneğinde yeniden yapılandırmak.
Çünkü sahiden yorulduk artık…
Asıl rahatsızlık duyulması gereken
Merak eden var mı yok mu bilmiyorum ama ben de bir vatandaş olarak rahatsızım ve “Karargah” mahlasıyla Hürriyet’e rahatsızlık beyan eden o bürokratla veya bürokratlarla konuşuyor olsaydım, herhalde şöyle söylerdim:
Sevgili Karargah, hazır söz açılmışken, benim de sana dair bazı duygularım var açıklamak istediğim.
15 Temmuz’dan beri ben de çok rahatsızım ve o gece yaşananlardan sonra sana karşı açıkçası karışık hisler içindeyim.
Mesela sabaha kadar sokakta halk polisin desteğiyle saatler boyunca direnir ve darbecileri alt ederken, köprüde, sokakta TBMM’nin önünde insanlar ölürken siz sanki biraz geciktiniz gibi geldi bana, yanılıyor muyum? Tam olarak ne yapıyordunuz o saatlerde?
Belli ki çok hislisiniz, biri sizinle ilgili ileri geri konuşunca rahatsız oluyorsunuz. Ama tek rahatsız olmanız gereken konu bu mu? Mesela darbe sürecinde “kayıp saatler”den söz ediliyor, bu da sizi rahatsız etmiyor mu?
ABD’nin TSK’da darbe peşinde olduğu yazılıp çiziliyor mesela. Gülenist darbecilerle denedikten sonra bu kez de Kemalist darbecilerle deneyebileceği söyleniyor. Sevgili Karargah, yabancı bir devletin kurumunuzda darbe yaptırmak istediğine bir iddiadan daha rahatsız edici bir şey olabilir mi? Kardak meselesinden daha fazla konuşuldu bu, sizin hiç kulağınıza gelmedi mi?
Bu ithamlar da sizi rahatsız ediyor mu? “Madem sınırı aşarak siyasi tartışmaya ilişkin görüş beyan ediyorsunuz, keşke bu yanlışı asıl bu konuda açıklama yapmak için kullansaydınız” derlerse ne dersiniz?
Konuşacak şey var aslında. 240 kahraman insanın aziz canına mal olan bir darbe girişimi sizin kurumda gerçekleşti. Bunun ağır sorumluluğuyla yüzleşme anlamında ciddi bir kurumsal muhasebe yapıldı mı tarafınızdan?
Yıllar boyunca başörtülü anneler asker çocuklarını görmek veya orduevinde düğününde bulunmak istediklerinde onları mahrum edecek kadar ayrımcı ve dışlayıcı laiklik uygulamanıza rağmen nasıl oldu da 40 yıl boyunca o “Cemaat” yerleşti orada?
O ayrımcı ve dışlayıcı laiklik uygulamanıza rağmen değil de, tam da o ayrımcı ve dışlayıcı laiklik uygulamanızdan olmasın sakın. Orduya kabul konusunda uyguladığınız ideolojik kriterlerden olmasın. İdeolojik esasa değil de çoğulcu bir perspektifle liyakat esasına uygun olarak orduya kabul etseydiniz, herhangi bir grup bu kadar ağırlık kazanabilir miydi tek başına?
Sevgili Karargah, senden cevap beklemiyorum; çünkü bu soruları sana sormuyorum aslında. Bir vatandaş olarak muhatabım hükümet elbette ve ona hitap ediyorum.
Hukuk devleti ve ordunun yeniden yapılandırılması
15 Temmuz’da ülkemiz bir darbe girişimine sahne oldu. Bundan gerekli dersi alarak, bir daha halkın canı ve kanı pahasına engellemek zorunda kalmayacağı, darbeye direnen kahramanların hayatını feda etmesinin gerekmeyeceği şekilde önlem almak zorundasınız.
Demokratik hukuk devletleri örneğinde bir ordu reformu geciktikçe, çoktan geçmişin karanlığında kalmış olması gereken eski hastalıkların nüksetmesi mümkün. Andıçlardan, “adı açıklanmayan üst düzey askeri yetkililer”den, “karargah” veya “askeri kaynaklar” gibi soyut öznelere atıfla kamusal tartışmaya müdahil olmaya ilişkin bu son açıklamanın haklı olarak pek çok insanda ortaya çıkardığı rahatsız edici dejavü duygusu uyarıcı olmalı.
Bu konuya odaklanmak ve her kesimden vatandaşın, akademisyenlerin, sivil toplum örgütlerinin ve tüm siyasi partilerin katkısına açık, çoğulcu bir kamusal müzakereyle ordunun yeniden yapılandırılması meselesi acilen gündeme alınmalı.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok aslında. Bugüne kadar darbe yaşamamış veya gerekli dersleri alarak bir reform gerçekleştirmiş ülkeleri örnek alarak, evrensel tecrübenin ışığında kapsamlı bir ordu reformunu yapacak mıyız, yapmayacak mıyız?
Bütün mesele budur.
Bunu yapmadıkça, kurumsal alınganlıktan başlayıp muhtıraya kadar giden bir azgelişmişliğe kendimizi mahkum ederiz.