Geçenlerde bir cinayet işlendi. Genç bir çocuk, güpegündüz katledildi.
PKK onu öldürdü.
Zorunlu askerliğin çaresiz, mesleği savaşmak olmadığı için haliyle deneyimsiz, parası olmadığı için torpilsiz ve kışladan hatırlayacağımız bir ifadeyle “tohumuna para sayılmayacak” kadar “önemsiz” bir kurbanıydı o.
Adını yazsam ne fayda, nasılsa okur okumaz unutacaksınız. Kontörü olmadığı için evine telefon açamayan İlyas Güzel’i hatırlıyor musunuz ki onu da hatırlayasınız? Unutacaksınız elbette. Resmi törende “ebediyen kalbimizde yaşayacaksın” diye nutuk atanlar da unutacak. Belki herkesten önce, tören sonrası orduevinde yemeğe gitmeden onlar unutacak.
Ama evine şivan düşen ailesi bu acıyı her an hissedecek, babasız büyüyen çocukları, bütün bir hayatları boyunca onun yokluğunun açtığı yaralarla uğraşacak.
“Bir insanın ölümü, bütün insanlığın ölümü gibidir. Bir anne içinse çocuğunun ölümü holokosttur” diye okumuştum bir yerlerde.
Bunu, iki tarafın ölüsevicilerine de anlatmak kolay değil.
Dersim’deki operasyonda öldürülen Mazlum Erenci’nin resmine bir bakın. Gerilla değil çocuk göreceksiniz. O çocuk yaşayabilirdi.
***
Barışa en fazla yaklaştığımız bir zamanda insan çok daha fazla isyan ediyor bu ölümlere. Kandan kına yakılacağını sanan Türk ve Kürt milliyetçilerine sözüm yok.
Ama milyonlarca insanının oyunu alan ve bu sorunun ağırlığını omuzlarında hissetmesi gerekirken, hem milliyetçi olmadığını söyleyip hem de Türk solunun milliyetçilik dahil bütün hastalıklarını bünyesinde taşıdığını sıkça gösteren BDP’ye var.
İntihar bombacısı “Zilan yoldaş”ı “ölümsüz” ilan eden, onun şiddetinden feminist mesaj çıkaran, “öztürkçeciliğine” varıncaya kadar Türk solunun kalıbından çıkma, sadece Sebahat Tuncel’e özgü olmayan bir tür İttihat Terakki-CHP tarzı bir zihniyet ve dilden söz ediyorum. Üstelik de kimi zaman 30’ların CHP’sini akla getirecek kadar da acıklı bir benzerlikle malul.
Kürt milliyetçisi oldukları gerçeğiyle yüzleşemeyen ve kendisini “evrenselci demokrat” sananların gözüyle bakınca gerekçe üretmek zor değildir: Devletin samimi olmaması, operasyonların durmaması, “Akepe”nin hataları, niyeti vesaire. “Yazık, günah” demenin veya “kandan kına yakılmaz” gibi “romantik” yakınmaların alemi yoktur; “yaşamın ve mücadelenin diyalektiği”dir bu! Ve birilerinin felaketinden kardeşlik devşirmek mümkündür.
Bu zihniyet BDP’de hep vardı; bugün de var ve çözümün önündeki bir engel de bu.
***
Geçmişte öyleydi, böyleydi, bunun adı neydi tartışabilirsiniz. Ama bugün operasyon yapıp PKK’lıları öldürmek cinayettir. Asker öldürmek cinayettir. Buna sessiz kalan da, Türk veya Kürt, suç ortağıdır.
Bugün ilk kez barışa bu kadar yaklaşmışken, herkesin aklını ve vicdanını başına devşirmesi gerek.
Ahlaktan geçtik diyelim, bu süreç hala çok kırılgan ve geri dönüşsüz değil. Kötülük hala pusuda bekliyor ve bu zihniyet ve dil de onu besliyor. Şimdi “şiddete karşıyız” demekle yetinmeyip, onu açıkça mahkum etmenin zamanı.
İnanın “vatan” da “millet” de “welat” da “halkımız” da o çocukların canından aziz değil.
Ve inanın, zaten vatan da welat da onlardan oluşuyor.
Star, 12.07.2011