Soru yanlış olunca

Bir haftadır süren “dindar bir nesil yetiştirmek” tartışması yanlış bir platformda yürüyor.

Başbakan “dindar gençlik yetiştirme” fikrinde ısrar ediyor. Karşı çıkanlara “Siz tinerci bir gençlik yetiştirmemizi mi tercih ederdiniz” diye soruyor. Karşı taraf “çağdaş gençlik” diyor; bu defa başbakan “hem dindar hem çağdaş olunamaz mı yani” diye cevap veriyor. 

Kısacası herkes, “nasıl bir gençlik yetiştirmeliyiz” sorusuna kendi siyasi ve ideolojik duruşuna göre bir cevap veriyor. 

Oysa bu sorunun kendisi yanlış. Soru yanlış olunca da cevapların herhangi birinin doğru olma ihtimali yok. 

Doğrusu soruyu şu şekilde sormak olurdu: “Devletin ya da hükümetlerin herhangi bir türlü nesil yetiştirmeye hakları ya da bu konuda bir görevleri var mıdır, yok mudur?” 

İdeolojik devlet taraftarları dışında hiç kimsenin bu soruya olumlu cevap vermesi mümkün değildir. Eğer devletin ideolojik bir aygıt olmaktan çıkmasını istiyorsak, devletin şöyle ya da böyle bir nesil yetiştirmekle görevi olmadığını da kabul etmemiz gerekir. Nesiller, bireylerden oluşur ve o bireylerin nasıl yetişeceğine, nasıl bir dünya görüşüne, nasıl bir din ya da ahlak anlayışına sahip olacağına; isyankâr mı yoksa itaatkâr mı, milli ve manevi değerlerine bağlı mı yoksa kopuk mu olacağına önce onların aileleri, yetişkin oldukları zaman da kendileri karar verir. 

“Ama Anayasa bana bu görevi veriyor” diyor Başbakan ve 24. maddeyi işaret ediyor. 

Gerçekten de Anayasa’nın 24. maddesi “Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır” diyerek Erdoğan’ın yaptığı yoruma da kapı açmış oluyor. Aslında yalnız bu madde değil, mevcut anayasamızda devlete, toplumun şu ya da bu kesimini biçimlendirme, “koruma altına alma” adına müdahale etme kapısını açan başka maddeler de var. 

Mesela gençliği koruma ile ilgili madde… Mesela, aileyi koruma ile ilgili madde… 

Ne var ki, bu maddelerin hepsi zaten kaldırılması gereken maddeler. 

Biz bu maddelerin şimdiye kadar toplumu şu ya da bu biçimde denetlemek, kontrol etmek, birey haklarını ortadan kaldırmak için kullanıldığına çok tanık olduk. Hatırlayalım; jakoben-vesayetçi yönetimler Kur’an kurslarını kısıtlarken, başörtüsünü yasaklarken hep “gençleri ve çocukları koruma” maddesine atıf yaptı. O gençler için neyin iyi olduğunu aileleri bilemez ancak devlet bilebilir dedi. RTÜK aklına eseni “müstehcen yayın” gerekçesiyle yasaklarken, dizileri ya da kimi sabah programlarını yayından kaldırırken “aileyi koruma” maddesini kullandı. Çeşitli dönemlerde içki kısıtlamaları ile ilgili olarak da yine aynı maddeler kullanıldı. 

Ve biz her defasında, çocukların nasıl eğitileceğine karar verme hakkının devlette değil ailelerde olduğunu; gençlere ahlaki formasyon verilmesinden devletin değil ailenin sorumlu olduğunu tekrarladık. Aynı şekilde, devletin aileyi korumak diye bir görevi de olmadığını; hangi ailenin korunmaya değer olduğuna, hangisinin ise yıkılmasının daha iyi olacağına en iyi o aileyi oluşturan bireyler bilir, devlet bu işlere burnunu sokmasın dedik. 

O yüzden de şimdi bu yanlış maddelere atıf yapmak Sayın Erdoğan’ı haklı kılmıyor. Tam tersine bize, söz konusu maddelerin yeni anayasa yapılırken mutlaka kaldırılması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. 

Eleştirene bak 

Ne var ki bu tartışmada Erdoğan’ı eleştirenlerin büyük çoğunluğuna “tencere dibin kara, seninki benden kara” demekten başka söylenecek söz yok. 

Çünkü onlar, Cumhuriyetin başından bu yana gençlik üzerinde sürüp giden endoktrinasyon çabalarına karşı çıkmadılar. Karşı çıkmak bir yana, tam tersine bunu misyon addettiler. Türkiye’de genç kuşaklar Cumhuriyet tarihi boyunca devlet tarafından biçimlendirilmeye çalışıldı. Milli Eğitim sistemimizin tek amacı genç kuşakları endoktrine etmek oldu. Eğitim denen şey, çocukları bilgilendirmek değil belli bir tornadan geçirmek için yapıldı. Herkesin Atatürkçü olmaya mecbur bırakıldığı, resmi tarihle beyinlerin yıkandığı on yıllar yaşandı. 

Bütün bunlara karşı çıkmayanların şimdi birinin çıkıp da “ben de dindar bir gençlik yetiştirmek istiyorum” demesine karşı çıkmaya ne hakkı var? 

Düşünün ki, Erdoğan’a bu konuda eleştiri yöneltenlerin büyük çoğunluğu, bir yandan da “Andımız kaldırılıyor” diye kıyameti koparıyorlar. Bacak kadar çocuklara, her Allah’ın günü “varlığım Türk varlığına armağan olsun” dedirtiyor; gençlere damarlarında akan kanın diğer ırkların damarlarındaki kandan daha asil olduğunu söylüyorlar. Dini endoktrinasyona karşı çıkıyor ama 90 yıldır süren ırkçı endoktrinasyonun devamı için cansiperane mücadele ediyorlar. 

Tabii bu durumda, Erdoğan’a yönelik eleştirilerinde hiçbir şekilde haklı ya da inandırıcı olamıyorlar. 


Bugün, 08.02.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et