Sokağın kalbi kırık

Başbakan Davutoğlu’nun bırakma kararıyla Ak Parti büyük bir yara aldı.

Şimdi partinin çevresindeki bazı unsurlar sevinirken, evinde televizyon başında bu haberi izleyen ortalama AK Parti seçmeni üzülüyor. Aslında üçü-beşi dışında, “Reisçi” olan ama “Hoca”yı da seven ve bu gerilime taraftar olmayan pek çok kişi de. “Sokağın kalbi fena halde kırık” diyor, sosyal medyada biri. Çok haklı.

Davutoğlu, her şeyden önce iyi bir insan. Siyasi rakiplerinde bile saygı duygusu uyandıran bir başbakan. Nitekim kendisinden bekleneceği gibi asil ve zarif bir veda mesajı verdi ve önümüzdeki kongrede aday olmayacağını açıkladı.

Bu saatten sonra, kongre gününe kadar Ak Parti çevresindeki sesi duyulmayan yaşını başını almış sahiden akil isimler uyarı görevlerini yapıp, Erdoğan ve Davutoğlu’nu doğru noktada yeniden buluşturabilirler mi?

Kolay değil. Yapsalar bugüne kadar yaparlardı. Onların konuşmadığı yerde sözün kimlere kaldığını da söylemeye gerek yok.

Bu noktaya nasıl gelindi?

Bundan bir yıl önce “Erdoğan, Davutoğlu ve iki liderin hikayesi” başlıklı bir yazıda, Roosevelt ve Taft’ın geçmeyi başaramadıkları bir sınavdan hareketle, her iki lideri de bekleyen bir riskten söz etmiştim. (http://www.serbestiyet.com/yazarlar/berat-ozipek/erdogan-davutoglu-ve-iki-liderin-hikayesi-132993)

Risklerden ilki, Türkiye’deki hükümet sisteminin yetki ve sorumluluk paylaşımı bakımından arz ettiği dengesizliğin, en iyi niyetli iki kişi arasında bile sorun çıkarma potansiyeli taşımasıydı.

İkincisi, her liderin çevresinde kendilerini gösterebilmek için kraldan çok kralcılık yapan, kendi bireysel çıkarının ötesinde bir gündemi olamayacak ölçüde ufku dar, oportünist kişilerin, kendilerini gösterebilmek için abartılı bir gerçeklik algısı yaratmaya çalışmalarıydı.

Bu süreci sorunsuz atlatabilmek için, iki liderin de sorumlu davranması gerektiğine işaret ederek şöyle tamamlamıştım o yazıyı:

“Başkanlık sistemine geçilinceye veya parlamenter sistem içinde yetki ve sorumluluk dengesini sağlayacak yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, bu geçiş sürecini krize yol açmadan nasıl atlatabileceklerini konuşmaları gerek. Böylece, bu kriz potansiyelini eritip, enerjilerini yeni Anayasa için sarf edebilirler. Ama hepsinden önce, elinde mucize ilaçlar olanları, büyük laflar edenleri etraflarından uzaklaştırmalarını öneririm.”

Maalesef bu olmadı.

Bu yetki çatışması belki yönetilebilirdi ama olmadı. İki liderin etrafındaki olağanüstü kalitesiz bir taraftar goygoycu takımı, sağdan ve soldan fısıldayarak bunun bir krize dönüşmesine katkı yaptı.

Toplum daha çok “Erdoğan’ı savunma” adına kırıp döken ve Davutoğlu dahil Ak Parti çevresindeki en makul isimleri bile “hain” ilan eden isimleri gördü; ama sorun onlardan ibaret değildi. Davutoğlu’nun da çevresinde dar bir grup olarak hareket eden ve benzer bir dile sahip oportünist isimler vardı. Belki daha az duyuldu, ama vardı. Onlar da bu geçiş sürecinin gerilime dönüşmesinde ötekiler kadar zarar verici bir rol oynadılar.

Şimdiden sonra ne olur?

Davutoğlu çalışkan ve başarılı bir başbakan oldu ve gözlemim o ki, toplum da bunu öyle algıladı.

Şimdi onun aday olamayacak duruma getirilmesi ve sonuçta aday olmayacağını açıklaması seçmeni rahatsız etse de, buradan hareketle Ak Parti’nin parçalanacağı sonucuna varmak yanlış olur.

Davutoğlu’nun kırgın olduğu açık ama -yine kendisinden bekleneceği gibi- bu kırgınlığı “dünya mazlumlarının tek umudu” olarak gördüğünü ifade ettiği Ak Parti’ye zarar verecek bir tepkiselliğe vardırmayacağını ve  “Dava”yı önceleyip partinin başarısı için çalışmaya devam edeceğini anladı herkes konuşmasından. Parti içinde kalacağını, sonuna kadar orada çalışacağını ve Erdoğan’a da tek bir kötü söz dahi söylemeyeceğini ifade etti. Onu da yapar.

Bu bağlamda evet, parti parçalanmaz; Hoca da kendisini kullandırtmaz. Siyasetle fazla ilgili pek çok Ak Partili de sineye çeker, bu yaşananları onaylamasa da.

Ama ondan bir şeyler götürür. Hali hazırda götürdü de. Davutoğlu bunu hiç dilemese bile.

Ve bu böyle devam ederse, işte o zaman bütün bu korkulanlar da olur.

Ne yapılabilir?

Kongre’den önce bu hatayı telafi edecek bir mucize beklemek gerçekçi olmayabilir.

Ama her halükarda yapılması gereken, hatanın telafisi ve hasarın onarılması için gayret etmek olmalı. Ahmet Hoca, kendisinden istifade edilecek şekilde itibarlı bir yerde tutulmalı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, onca emek verdiği bir hareketin çevresini saran ya da kendi eliyle çevresine aldığı unsurlar eliyle daha fazla yıpratılmasına izin vermemeli.

Dileyelim bu yaşananlar, Ak Parti’nin kendisi üzerine düşünmesi için vesile olsun.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et