12 Haziran seçimlerinde boy gösterecek olan partilerin özellikle eğitime dönük vaatleri dikkat çekiyor. Siyasi partilerin eğitime yönelik vaatleri incelendiğinde eğitimin temel sorunlarına dönük derinlemesine bir araştırma yapmadıkları anlaşılmaktadır. Neredeyse hiçbir parti -söz konusu eğitim olduğunda- çocuğunun geleceğini kendilerinden daha çok düşünen ebeveynlerin eğitimle ilgili görüş, öneri ve tercihlerini dikkate almamış gibi. Öyle görülüyor ki siyasi partiler, eğitimin en önemli sorununun fiziki alt yapı yetersizliği, ulaşım, sınıf mevcutları, öğretmen yetersizliği vs. olduğunu düşünmektedirler. Oysa 1973’ten beri yürürlükte olan Milli Eğitim Temel Kanununda ifade edilen ve eğitim sisteminin özünü oluşturan “ideolojinin” öncelikle demokratik dünyaya uygun özgürlükçü bir anlayışla yeniden üretilmesine gerek vardır. Ayrıca gerek andımız ve gerekse ders kitapları vasıtasıyla öğrencilere aşılanan militarist uygulamalar ve resmi ideoloji dayatması görmezden gelinmiştir. Kısacası eğitime özgürlükçü, demokrat ve insani bir anlayışın kazandırılması yönünde elle tutulur ciddi projeleri maalesef bulunmamaktadır. Partilerin eğitimle ilgili vaatlerine kısaca bakacak olursak;
CHP’nin eğitime dönük vaatleri
CHP, eğitimin zorunlu ve bedava olması konusunda ısrarlı. Ve çocuklara sabah süt içirip öğle öğününde de elma, armut yedirme vaatlerine varıncaya kadar ucuz oy avcılığı yapmaktan kaçınmamıştır. Diğer taraftan vaat ettiği aile sigortasının yanı sıra her yıl bir milyon üniversite öğrencisine 10 ay boyunca ayda 250 lira burs vereceğini seçim vaatleri arasına koymuştur. Bunun yanı sıra 2 yıllık “Okul Öncesi Eğitimi” ve 10 yıllık zorunlu, kesintisiz “Temel Eğitimi”, ücretsiz olarak “temel eğitim hakkı” olarak sunacaklarını da belirtmişlerdir. Bu ve buna benzer vaatler her yıl 1,5-2 milyon civarında çocuğun sisteme dâhil edildiği ve 15 milyon çocuğun sistemde olduğu dar bütçeli bir ülkede nasıl finanse edileceği konusunda kafalarda ciddi soru işaretleri uyandırmaktadır. 2009’da 27,4 milyar, 2010’da 30,6 milyar, 2011’de ise 33,9 milyar TL MEB’e bütçe ayrılmıştır. Örneğin 2009 bütçesinden18 milyar 488 milyon TL’si personel maaşlarına, 2 milyar 131 milyon TL’si ise sosyal güvenlik primlerine gitmiştir. Geri kalanın yalnızca yüzde 10’u, yani 2 milyar 780 milyon TL’si ancak yatırımlara ayrılmış durumdaydı.
Türkiye’nin ekonomik bütçesi ortadayken bu türden vaatlerin gerçekleşme şansı yoktur. Kısacası hiçbir partinin artık eğitimi bedavaya getirme şansı bulunmamaktadır. Oysa ekonomik gerçeklerden de yola çıkarak eğitimin hem maliyetini düşürmek hem de kalitesini arttırmak mümkün. Bunun için yapılması gereken sadece devletçi zihniyeti değiştirmek. Ekonomisiyle, müfredatıyla, ders kitaplarıyla devletten tamamen bağımsız okulların önünü açmak gibi mesela.
Dönemin İngiltere İşçi Partisi Genel Başkanı Tony Blair seçimlerden önce İngilizlere kaliteli eğitim vaat etmişti. Ve iktidara geldiğinde yaptığı ilk iş olarak, devleti eğitim alanından mümkün olduğunca uzaklaştırmak oldu. Parasız eğitim devrinin kapandığını söyledi İngilizlere. Ve üst üste üç seçim kazanmıştı Blair.. Bir önceki Milli Eğitim Bakanı olan Hüseyin Çelik’de görevi sırasında özel okulların özendirilmesi noktasında aklı başında bir politika önermişti. Ancak bu CHP’nin bedavacı zihniyeti yüzünden hayata geçememişti. Kısacası CHP’nin zorunlu ve bedava eğitim ısrarı eğitime ciddi bir katkı sunmayacaktır.
MHP’nin eğitim vaatleri
MHP’nin gerek eğitime gerekse ülke sorunlarına bakışını kuşkusuz milliyetçi refleksler oluşturur. MHP’nin seçim beyannamesinin 133. Sayfasında “Türkçeden başka hiçbir ana dilde eğitim yapılamayacağı” belirtilmiş. Bunun yanı sıra “Din eğitiminin okullarda devlet eliyle verilmesi sağlanacaktır” deniliyor. Öyle anlaşılıyor ki MHP neredeyse anlayış olarak 90 yıldır uygulamada olan ve milliyetçi politikalarla şekillenen bir eğitim sisteminin devamından yana. Oysa sürekli gelişen ve değişen dünyada artık eğitim, önceliğini, milli bütünlük bilincinin geliştirilmesine yer vermiyor. Örneğini demokratik dünyada da gördüğümüz gibi eğitim daha çok bireylerin otonom bir kişilik elde etmelerine imkân tanıyor. Böylelikle tek-tip uysal, itaatkâr bireyler yerine kendine güvenen, eleştiren, özgüveni yüksek özgür bireyler yetişiyor.
Kaldı ki bugün Twitter ve Facebook gibi sosyal paylaşım ağlarına dünyanın her ülkesinden milyonlarca farklı anlayışa, görüşe ve inanışa sahip insanlar girerek hayat tecrübelerini diğer insanlarla paylaşıyor. İnsanlar internet aracılığıyla da olsa ülkeler arasındaki sınırları çoktan kaldırdılar bile. Böyle bir ortamda insanları tektipleştirmek, onları özellikle tek-tip bir müfredata bağlı eğitim politikalarıyla eğitmek artık imkânsız hale gelmiştir. MHP artık bu değişimi okuyabilmelidir. Eğer ülkesini seven, siyasi, sosyal, bilimsel ve ekonomik yönden ülkesini kalkındırmayı hedefleyen kaliteli nesillerin yetişmesini arzuluyorsa eğitimi milli bir karaktere büründürmekten daha çok özgürleştirilmesi yönünde proje üretmelidir. Bireyleri tek bir ideoloji doğrultusunda yetiştiren, farklılıklara düşman gözüyle baktıran bir eğitim anlayışının bizlere nelere mal olduğunun artık bilinmesinde yarar vardır.
AK Parti’nin eğitim vaatleri
Seçimlere yeni bir anayasanın yapılacağı vaadiyle giren AK Parti, eğitimi en öncelikli gündemi olarak sunmuştur. Seçim beyannamesinin 80.sayfasında eğitimin eleştirel düşünceye açık, farklılıkları birer zenginlik olarak gören bir anlayışla işlev görmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Kuşkusuz bu ifadeler eğitim adına ümit verici. Ne var ki AK Parti’de zorunlu eğitimin 13 yıla çıkarılmasını olumlu bakanlardan.1997 yılında tartışmalarla kabul edilen 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması ile eğitimde arzu edilen hedeflerin büyük bir kısmına ulaşılacağı iddia ediliyordu. Milli Eğitim Bakanlığı 8 yıllık kesintisiz eğitime geçildiğinde 3 yıl içinde öğrencilerin 30 kişilik sınıflarda okuyacağını, ilköğretimin 4. ve 5’inci sınıflarından itibaren öğrencilere en az bir yabancı dil öğretileceğini, her ilçede en az iki okula bilgisayar laboratuarı kurulacağını, taşımalı eğitimde öğrencilere öğle yemeği verileceğini, öğretmensiz okul kalmayacağını vs. vaat etmişti. Ne var ki her yıl milyarlarca dolar para harcanmasına rağmen bu vaatler gerçekleşmedi.
AK Parti iktidarlığı döneminde her ne kadar 162.000 derslik açmış olsa da her geçen gün derslik ihtiyacının da arttığı bilinen bir gerçektir. Siyasi partiler özellikle eğitim konusunda ülke ekonomisini görmezden gelerek vaatlerde bulunmaktadırlar. Oysa bugün eğitim iki konuyla birlikte ele alınmalıdır. Bunlardan birincisi ekonomi diğeri ise eğitim anlayışıdır.
AK Parti döneminde eğitimde gözle görülür düzelmelerin olduğu bir gerçektir. Hiç değilse eğitim kurumları aracılığıyla resmi ideoloji dayatması bu dönemde ciddi manada tartışılmaya açılmıştır. İlk kez bir MEB Bakanı eğitimin militarist öğeler barındırmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirebilmiştir.
Sonuç:
Türkiye’de tüm farklılıkları içine alan, çok kültürlü, pratik hayatta bir karşılığı olan, ahlaklı ve erdemli sanatçı, usta, iş adamı, bilim adamı vs. yetiştirmeyi hedefleyen özgürlükçü bir eğitim sisteminin devreye sokulması noktasında gerekli adımların atılması gerekir. Bunun için öncelikle eğitimin devletin tekelinden mümkün olduğunca çıkarılması gerekmektedir. Ne yazık ki şimdilik hiçbir partinin buna açık olmadığı görülmektedir. Keza müfredat tekeli konusunda da durum aynı. Oysa ekonomisiyle, müfredatıyla, ders kitaplarıyla devletten tamamen bağımsız okulların önü açılmalı ve eğitimde rekabet ortamı sağlanmalıdır. Her ne kadar Hürriyet Gazetesi yazarı Özdemir İnce 1 Mart 2011 tarihli köşe yazısında;” 2011 yılında bu memlekette, okulların cemaat ve tarikatlara devredilmesini isteyen sivri akıllılar ile her etnisitenin kendi okulunu açıp yönetmesini isteyen aklıevveller var” dese de yeni anayasada eğitimle ilgili yeniliklere açık gerekli yasaların konulmasında ülke adına yarar vardır.