Siyasetin seviyesi

Her seçim öncesi aynı şey oluyor ama benim buna alışmam mümkün değil. Partilerin üç-beş yüz bin ekstra oy uğruna siyasetin seviyesini bu kadar düşürmelerini; mücadele ahlakını rafa kaldırmalarını kabullenemiyorum.

Bütün partiler derece derece yapıyor bunu. Ne var ki, zaten temelden karşısında olduğunuz ya da ciddiye almadığınız partilerin sergiledikleri seviyesizlikler pek bir etki yapmıyor üzerinizde. Ama önemsediğiniz bir parti yapınca üzülüyorsunuz, kızıyorsunuz. Ve açıkçası “Onlar da şunu şunu yaptı” tarzı gerekçeler de hafifletici sebep olamıyor.
Son günlerde tam gaz süren dinli-dinsiz suçlamaları, durumu iyice dayanılmaz hale getirdi.
Bir AK Partili, kanal kanal dolaşıp CHP’nin zamanında içkiyi nasıl teşvik ettiğini belgeleriyle (!)  deşifre ediyor. Tek Parti döneminin dini dışlayan uygulamaları iştahla gündeme getirilip bugünkü CHP’nin aleyhine birer silaha dönüştürülüyor. HDP’nin seçim bildirgesine koyduğu Diyanet’in ve zorunlu din dersinin kaldırılması vaatleri “dinsizlik delili” olarak gösterilip HDP saflarındaki dindar Kürtler koparılmaya çalışılıyor. Üstelik bir de tahrifat yapılıp “zorunlu din dersi kaldırılacak” sözü “din dersi kaldırılacak” şeklinde aktarılıyor.
Ne oluyor bize? İnsanların dini inançlarını seçim malzemesi yapmak, inanç özgürlüğünü güvenceye almayı temel ilkesi yapmış bir partiye yakışıyor mu?
***
Bunca yıldan ve bunca tartışmadan sonra hâlâ hatırlatmak zorunda kalmak acı ama, Diyanet İşleri’ni ya da zorunlu din dersini kaldırmayı savunmak dine dair bir tutumun değil, demokrasi, özgürlük ve laiklik anlayışına dair bir görüşün ifadesidir.
Mesela, zorunlu din dersinin kaldırılması fikri, bugün sadece solcu, demokrat ya da liberaller tarafından değil, kendini muhafazakâr-dindar olarak tanımlayan ama insanların seçme hakkına değer veren çok sayıda kişi tarafından da savunuluyor.
Diyanet’in kaldırılmasına gelirsek…
HDP’nin bu önerisini “din karşıtlığı” olarak lanse edenlere hatırlatmak isterim:
Diyanet’in kaldırılması talebi eskiden Türkiye’de en çok dindarların dile getirdikleri bir talep olarak bilinirdi. Onlar, Diyanet’in temel fonksiyonunu devletin dini kontrol etmesi, İslam’ı yorumlama hakkını tekeline alması, bir bakıma “resmi bir İslam” yaratması olarak görür ve dinin sivil toplum alanına bırakılmasını savunurlardı.
Kemalistler ise bu öneriye şiddetle karşı çıkar, öneriyi ortaya atanların niyetinin dini ve din hizmetlerini “mollaların ellerine” bırakmak olduğunu ve bunun da Türkiye’yi rejim değişikliğine götüreceğini; Cumhuriyet’in altını oyacağını söylerlerdi. Kemalistlere göre, Diyanet İşleri Başkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ile birlikte Atatürk’ün rejimin teminatı olarak gördüğü en önemli iki projesiydi.
Bütün bunları hatırlatmaktan maksadım Diyanet tartışmasında taraf tutmak değil. Bu konunun sanıldığından daha komplike bir mesele olduğunu kabul ediyorum; Sünnilerin tarih boyunca  devletin organize etmediği özerk bir dinî hayat tecrübesi olmamasından dolayı ortaya çıkabilecek sorunlardan ürkenleri de anlamaya çalışıyor ve bu meseleyi enine boyuna irdelemek gerektiğine katılıyorum.
Katılmadığım şey, geçmişinde böyle tartışmalar olan bir partinin bugün kalkıp “Diyanet kaldırılsın” diyenleri din düşmanlığıyla suçlaması…
Mücadele ahlakına aykırı dediğim ve kabullenemediğim bu…

 

Akşam gazetesi, 07.05.2015

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et